26 Aralık 2024
Şehirler ve İlçeleri

KASTAMONU İSMİ NEREDEN GELMEKTEDİR

Kastamonu isminin Yunanca ve Latince bir karşılığı yoktur. Ancak şu bir gerçektir ki Kastamonu ismi çağlar boyu bu bölgeyi mesken tutmuş kavimlerin efsane haline dönüşen ortak özelliklerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Kastamonu isminin nereden geldiği hakkında kesin bir görüş yoktur. Ancak bu konu hakkında bir çok görüş vardır.
1.GÖRÜŞ: Bu bölgede yaşayan en eski kavim olan Gasgaslar’ın Sümerlerin bir kolu olduğu ve Mezopotamya’dan ayrılarak buralara yerleştiği sanılmaktadır. Bu kavimin de başkentinin Tumana olduğu ve bu kentin bugünkü Kastamonu olduğu sanılmaktadır. Dolayısıyla buraya Gasların kenti anlamına gelen Gas + Tumanna olarak kullanılmaya başlanmıştır ve günümüze kadar bu kelime değişerek Kastamonu’ ya dönüşmüştür.
2.GÖRÜŞ: Ünlü Antik yazar Homeros’un İlyada’sına dayandırılarak ileri sürülmüştür. Homeros Kastamonu şehrinin ovanın tam ortasına Kommerler tarafından kurulduğunu söylemektedir. Buradan yola çıkılarak buraya Kommerlerin şehri anlamına gelen Karsan, Komencu denmiş ve bu zamanla Kastamonu’ya dönüşmüştür.
3.GÖRÜŞ: Kastamonu gerek siyasi gerekse askeri bakımdan 12 yüzyıl şehir hüviyetini kazanmıştır. Burada Kommenoslar sülalesinin hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bizanslılarda Gastrum veya Gastra kale anlamına gelmektedir. Gastra ile Komenos kelimesinin birleşmesinden oluşan ve Komenosların kalesi anlamına gelen Gatra + Komen oluşur. Bu deyimde daha sonra Kastamonu’ya dönüşmüş olabilir.
4.GÖRÜŞ: Kastamonu’da Kestan isimli bir kavim yaşıyordu ve polis kelimesi de şehir anlamında kullanılıyordu. Bu iki kelimenin birleşmesiyle Kestan + Polis deyimi çıkmaktadır. Bu deyimde zamanla değişerek Kastamonu olarak kullanılmaya başlanmıştır.
KASTAMONU İSMİNİN EFSANESİ

Kastamonu efsaneleri içinde en kuvvetli görünen ve bu güne kadar kullanılanı Kastamonu Şehrinin ismiyle ilgili olanıdır:

Yaygın bir rivayete göre, Türkler tarafından Kastamonu Kalesinin fethi sırasında; Bizans Tekfur’unun güzel kızı Moni’nin yakışıklı Türk Kumandanına aşık olmuştur. Dadısı vasıtasıyla bildirilip, karşılık veren Komutana kale kapısının anahtarlarını teslim etmiştir. Bu teslim ile uzun müddet kaleye girmeye muvaffak olamayan Türk askerlerinin aniden kaleye girdiğini görünce, durumu anlayan Bizans Tekfuru güzel kızı Moni’yi kale burcundan aşağıya atmıştır. Bunun üzerine Türkler tarafından söylenen “Kastın ne idi Moni’ye” sözü önce askerler arasında, daha sonra da Halk dilinde Kastamoni şeklini almış olsa gerektir. Bu gün Moni’nin aşağıya atıldığı yer “Kırk Kız” türbesi olarak bilinmekte ve halk tarafından saygı duyulmaktadır. Kırk kız denmesine sebep, herhalde, “Tam Kırk parçaya ayrıldı” sözünün anlatılmak istenmiş olmasıdır.

KASTAMONU, 

Türkiye Cumhuriyeti‘nin Karadeniz Bölgesi‘nde yer alan Kastamonu ilinin merkez şehridir.

Gökırmak‘ın bir kolu olan Karaçomak Deresi vadisinde kurulu bulunan şehrin denizden yüksekliği 774 metredir.

Evliyalar şehri olarak da bilinen Kastamonu Anadolu‘daki en eski şehirlerden biridir, antik çağ ve Türk-İslâm dönemine ait birçok tarihi eser vardır. Kastamonu Kalesi, Atabey Camii, Şeyh Şaban-ı Veli Türbesi, Yanık Sultan Türbesi, Nasrullah Camii, saat kulesi ve buna benzer birçok tarihi eser mevcuttur. Çivisiz yapı mimari olarak yapılan Mahmut Bey Camii de buradadır. Kastamonu kent merkezinde ayrıca Türkiye’de açılan ilk “Kent Tarihi Müzesi” bulunmaktadır.

Kastamonu Saat Kulesi, Sultan II. Abdülhamit zamanında, şehrin doğusunda bulunan yamaç üzerine Kastamonu Valilerinden Abdurrahman Nureddin Paşa tarafından 1884-1885 yıllarında yaptırılmıştır. Kulenin saati de Avrupa’dan getirtilmiştir.

Kastamonu’da yapılan çekme helvası tüm ülke içinde meşhurdur.

TARİHÇE

Tarih Öncesi

1947 ve 1948 yılları arasında Kastamonu’da yapılan araştırmalar sonucu Gölköy Enstitüsü çevresinde çakmak taşından yapılma bir alet bulunmuş, bu aletin Orta Paleolitik dönemden kaldığı öğrenilmişti.

1951 Yılında yapılan araştırmalar sonucu da Tahta ve Malak köyleri etrafında Abevilyen (Chelléen), Mikokiyen (Micoquien) çağından kalma el baltalarıyla; Musteryen (Mousterian) ve şüpheli olarak da Üst Paleolitik’e ait tarihi bulgular ele geçirilmiştir.

Yine aynı yıllarda İsmail Kılıç Kökten’in yaptığı geziler sonucu Devrekani’nin Eksen bölgesinde (Şimdiki Kulaksızlar Barajı civarı) Dikilitaşlar ile karşılaşmış, ancak tarihlendirme yapılabilecek eşya kalıntısı bulamamıştır. Fakat bölgenin kuzeybatısında Bakır Çağına ait çanak çömlekler bulunmuştur.

KAŞKALAR

Kaşkalar, (Hitit metinlerinde Gašga, Kašga, Kaška; II.Ramses yazıtlarında Kškš, Asur kaynaklarında māt Kašku (Sargon yıllıkları), Ugarit dilinde ise ktk) Hititlerin Anadolu’da hüküm sürdükleri devirlerde, şarkın en kuvvetli milletleri sayılan Mısırlılarla, Kaldelilerle, Suriyelilerle ve her zaman Hititler ile siyasi, ticari münasebetlerde bulunmuş ve hatta uzun seneler onlarla kavga ederek millî varlık ve kuvvetlerini onlara kabul ettirmiş bir kabiledir. M.Ö 1200 yılları civarında Hitit Devleti’nin sona ermesi ile birlikte Kaşkalar için güneye inme fırsatı doğdu. Yeni Asur kaynaklarına göre Kaşkaların hüküm sürdüğü topraklar batıda Muşki’ye, doğuda Urartu’ya ve güneyde Tabal’a uzanmaktaydı.

HİTİTLER

Hititlerin Kastamonu civarında sürekli hüküm sürdüğü bir dönem olmamıştır. Bu bölge Kaşkalar ve Hititlerin güç durumlarına bağlı olarak sürekli el değiştirmiştir. Kaşkalar yarı yerleşik bir hayat yaşadıkları için Hititlerin bu bölgeyi tamamen ele geçirmeleri mümkün olmamıştır. Ancak, Kastamonu’da Hititlere ait birçok çanak çömlek bulunmuştur.

Hititlerden sonra Frigya ve Lidya Krallıklarının egemen olduğu bu topraklar MÖ 4. yüzyılda Perslerin eline geçmiştir. MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender Anadolu ile birlikte Kastamonu topraklarını da Makedonya’ya katmıştır.

PAFLAGONYALILAR

Paflagonya diye isimlendirilen bölgenin sınırları doğuda Kızılırmak, batıda Sakarya Nehri, güneyde Frigya ve Galatya ile çevrilidir. Kuzeyde ise Karadeniz yer alır. Strabo’ya göre Parthenius nehri bölgenin batı sınırını çiziyordu, doğusunda da Halys nehri vardı. Günümüzde Kastamonu, Sinop, Bartın, Çankırı ve Karabük bu bölgede yer alırken, Çorum, Bolu, Zonguldak ve Samsun illerinin bir bölümü bölgenin içinde kalmaktadır.

Paflagonyalılardan İlyada Destanında bahsedilir. Bazı kısımlar şunlardır:

”…Erkek yürekli Pylaimenes komuta eder Paphlagonialılara…”

”…O sıra avladılar Ares’in dengi Pylaimenes’i, mert savaşçılar Paphlagonialıların önderini…”

(Pylaimenes’in oğlu öldüğünde) ”…Ulu yürekli Paphlagonlar çevresine üşüştüler, koydular arabaya, götürdüler kutsal İlyon’a…”

ROMALILAR DÖNEMİ (1. YÜZYIL-5. YÜZYIL)

İskender’den sonra yöreyi ele geçiren Pontus Krallığı MÖ 1. yüzyılda Romalılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. Uzun yıllar Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalan Kastamonu MS 395 yılında İmparatorluğun bölünmesiyle bütün Anadolu gibi Bizans İmparatorluğuna katılmıştır.

BİZANSLILAR DÖNEMİ (395-1227)

Bugün Kastamonu ve çevresindeki illeri de içine alan ve Romalılar devrinde adına Paflagonya (Pophlagonia) denilen bölgede yer almaktadır.

Romalılar devrinde Taşköprü’nün (Paphlagonia) eyalet merkezi olduğu zamanlar Kastamonu küçük bir kasaba olup Roma döneminde şehir Timonion ismi ile anılmaktaydı.

Kastamonu ili ve civarı 10. yüzyılda Bizans imparatoru II. Basileios tarafından Trakyalı general Manuil Erotikos Komninos’un denetimine verilmiştir. Komninos 978 yılında imparatora karşı ayaklanan Bardas Skleros’a karşı İznik kentini başarıyla savununca imparatorun dikkatini çekmişti. Komninos daha sonra Bizans imparatoru olacak olan I. İsaakios’un babasıdır. Oğlu tarafından kurulan Komninos Hanedanı, Bizans İmparatorluğu’nu ve çöküşüne kadar Trabzon İmparatorluğu’nu yönetmiştir.

ÇOBANOĞULLARI BEYLİĞİ DÖNEMİ (1227-1309)

13. yüzyıla kadar Bizans yönetiminde kalan Kastamonu, 1227-1309 yılları arasında Hüsamettin Çoban’ın yöredeki Türkmen topluluklarını toplayarak kurduğu Çobanoğulları Beyliğinin yönetimi altına girmiştir. Hüsamettin Çoban’dan sonra yerine oğlu Alp Yörük ve daha sonra torunu Yavlak Arslan geçmiştir. Çobanoğlu Yavlak Arslan Anadolu Selçukluların taht kavgasına karıştığı için 1292 yılında öldürüldü. Onun yerine oğlu Mahmut Bey geçmiştir.

O sıralarda Anadolu’da hüküm süren Anadolu Selçuklu Devleti İlhanlılar ile savaşmaktaydı. Moğollara esir düşen Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud candarlarından komutan Temür Yaman Candar tarafından kurtarıldı. Bunun üzerine sultan Temür Yaman Candar’a Kastamonu yöresini hediye etti. Ancak bölge o zamanlar hâlen Çobanoğullarının elindeydi.

CANDAROĞULLARI BEYLİĞİ DÖNEMİ (1309-1461)

Temür’ün ölümünden sonra yerine geçen oğlu Candaroğlu Süleyman Paşa, 1309 yılında Kastamonu şehrini ele geçirerek Çobanoğlu Beyliğine son verdi. İlhanlıların denetimi altında yaşayan Selçuklu Sultanı II. Mesud 1308 yılında ölünce Süleyman Paşa bölgeyi bir süre İlhanlılara bağlı olarak idare etti. İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır 1335 yılında öldüğünde İlhanlı denetiminden çıktı.

Candaroğlu Süleyman Paşa, Safranbolu ve Sinop’u ele geçirmişti. Candaroğulları denizciliğie önem vermekteydi Sinop’a bir tersane kurmuşlardı. Süleyman Paşa Sinop’un yönetimini oğlu I.İbrahim’e Safranbolu’yu da küçük oğlu Ali’ye verdi. Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra oğulları Candaroğlu Beyliği’nin yönetimi için savaştılar. İbrahim 1339’da galip gelerek Kastamonu’nun yönetimini ele geçirdi. İbrahim Bey 1346 yılında öldüğünde yerine kuzeni Adil geçti. Adil bey 1361 yılında ölünce yerine oğlu Kötürüm Bayezid geçti. Bayezid Sivas bölgesini yöneten Kadı Burhaneddin ile iki kez savaştı.

Bayezid 1383 yılında Osmanlı Sultanı I. Murat’dan destek alan oğlu II. Süleyman ile yaptığı savaşta Kastamonu’yu kaybetti. Bayezid Kastamonu’yu terkedip Sinop’a yerleşti ve böylelikle Candaroğulları Beyliği ikiye bölünmüş oldu. Kötürüm Bayezid 1385 yılında öldü ve yerine oğlu İsfendiyar Bey geçti.

Kastamonu’yu yöneten Candaroğlu II. Süleyman beyliği sırasında Osmanlı Sultanı II. Murat’a bağlı kaldı. Osmanlı’nın 1386 ve 1389 yaptığı Avrupa seferlerine askerleri ile katıldı. Sultan Murat’ın yerine geçen I. Bayezid babası kadar barışçı olmadı 1391 yılında Kastamonu’ya bir sefer düzenledi.  Candaroğlu II. Süleyman öldürüldü ve Kastamonu’daki Candaroğlu hükmü sona erdi.

Bu arada Sinop’ta hüküm süren Candaroğlu İsfendiyar Osmanlılarla bir çatışmadan çekinerek Sinop’un kendisine bırakılması koşuluyla Osmanlılara bağlılığını bildirdi. Böylece Candaroğullari Beyliği, Sinop’ta İsfendiyar Bey kolundan devam etti.

İsfendiyar Bey Ankara Savaşı (1402) öncesinde Timur İmparatorluğu’nun kurucusu Timur’la görüşerek ona bağlandı, Timur adına para bastırdı. Kastamonu, Kalecik, Tosya, Çankırı Samsun ve Bafra’yı da alarak beyliği en geniş sınırlarına ulaştırdı

Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilip esir düşünce Yıldırım Bayezid’in oğulları Emir Süleyman, İsa Çelebi, Musa Çelebi ve Çelebi Mehmet arasında taht kavgası başladı. İsfendiyar Bey bu süreç boyunca kavgadan faydalanmaya çalıştı. Dağılan Osmanlı birliği, 1413 yılında, I. Mehmet Han (Çelebi Mehmet) tarafından yeniden sağlandı. Bu mücadeleden galip çıkan I. Mehmed ile iyi ilişkiler kurdu. 1417’de onun Karaman (1415-16) ve Eflak (1416-17) seferlerine oğlu Kasım Bey komutasında yardımcı kuvvetler gönderdi. Bu sefer sonrasında Kasım Bey, beyliği öbür oğlu Hızır Bey’e bırakmak isteyen babasına karşı ayaklanarak Osmanlılara sığındı.

I. Mehmed’in desteğini alan oğlu Kasım Bey’e Tosya, Çankırı ve Kalecik’i vermek zorunda kalan İsfendiyar Bey, I. Mehmed’in ölümünden (1421) sonra II. Murad ile şehzadeler arasında başlayan taht kavgalarından yararlanarak bu yerleri geri aldı. Aynı yılın sonbaharında II. Murad’ın üzerine kuvvet göndermesi karşısında Sinop’a kaçtı ve barış istedi.

Osmanlı iç kavgaları yeniden yoğunlaşınca, bunu fırsat bilerek Taraklı Borlu’ya (bugün Safranbolu) değin ilerledi. Ama 1423’te yönetimi kesin olarak ele geçiren II. Murad’a Taraklı Borlu’da yenildi ve barış istedi. Osmanlılara her yıl asker gönderme ve vergi verme koşuluyla Kastamonu ve Küre-i Nuhas’ın (bugün Küre) yönetimi kendisine bırakıldı. 1425’te torunu Hatice (Halime) Hatun’u II. Murad’a vererek Osmanlılarla arasındaki anlaşmazlığa evlilik yoluyla gidermeye çalıştı. Sonraki yıllarda, antlaşmaya bağlı kalarak bütün koşulları yerine getirdi.

İsfendiyar Bey 1439’da öldü ve yerine oğlu Candaroğlu II. İbrahim Bey geçti. İbrahim Bey’in 1443 yılındaki ölümünden sonra yerine oğlu İsmail Bey geçti. İbrahim Bey’in diğer oğlu Candaroğlu (Kızıl) Ahmed Bey babasının ölümünün ardından beyliğin başına geçen büyük kardeşi İsmail Bey’e karşı geldi, fakat başarılı olamayınca Osmanlılar’a sığındı.

OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1461-1922)

Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Anadolu Beyliklerini birleştirmek için Trabzon Seferi’ne çıktı. Fatih ile birlikte sefere katılan Kızıl Ahmed Sinop’u ele geçirdi. Fatih, Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmak ve 50,000 duka altını vergi vermesi karşılığında bölgede desteği bulunan Kızıl Ahmed’i Sinop beyliğine atadı.

Fatih, Trabzon seferi dönüşü Kastamonu’yu ele geçirdi ve Kızıl Ahmed’i görevinden alarak Mora valiliğine atamak istedi. Kızıl Ahmed görevi yerine gitmeyip önce Bolu üzerinden Karamanoğlu İbrahim Bey’in yanına kaçtı. Osmanlılardan korkan Karamanoğlu İbrahim onu himaye etmeyince Akkoyunlu Uzun Hasan’a sığındı. Uzun Hasan Osmanlılara karşı kullanabileceğini düşündüğü Kızıl Ahmed’e Van gölü kıyısında toprak vererek himayesine aldı. Kızıl Ahmed, Uzun Hasan’ın 1464’te yaptığı Karaman seferine 500 kadar savaşçı ile katıldı. II. Bayezid zamanında affedilerek kendisine Bolu sancağı dirlik olarak verildi. Kızıl Ahmed, 1500 yılında yapılan Modon seferine katılmış kendisine timar olarak verilen Filibe’de ölmüştür.

Candaroğulları’nın Sinop’ta kurdukları tersanenin Osmanlı Devleti’ne katılması ve geliştirilmesi, Osmanlı Donanması’na güç kattı. Kastamonu’nun Küre ilçesindeki bakır ocakları, Beylik daha Osmanlı Devleti’ne ilhak olmadan önce, Osmanlı Devleti’nin top üretimi için faydalandırılmıştır.

Candaroğlu döneminde Kastamonu ve bölgesinde bulunan bakır ve demir madenleri işletilip Karadeniz’in en önemli limanlarından olan Sinop’tan yüklenerek Ceneviz ve Venedikli tacirler aracılığı ile satılıyordu. Candaroğulları bu ticarette üzerinde iki balık bulunan ve Dârü’s-saâde-i Sinop (Sinop Sarayı) yazan bakır paraları kullanıyorlardı. Kastamonuda bulunan hamamlar, kervansaraylar, hanlar, camiler ve medreselerin çoğu bu dönemde yapılmıştır.

Kastamonu, 1461 yılından 1922 yılına kadar Osmanlı yönetiminde kalmıştır. Kastamonu, uzun süre Bolu Eyaletine bağlı kalmış ve Bolu Sancağı hükmüyle yönetilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Eyalet merkezi haline getirilmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİ

Kastamonu Ulusal (Millî) Mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olması nedeniyle büyük yarar sağlamıştır. Özellikle İstiklal Yolu adı verilen yol ile İnebolu’dan başlayarak Kastamonu üzerinden Ankara’ya yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah gönderimi yapılmıştır. Ve Kurtuluş Savaşında cepheye en çok asker gönderen ildir.

Türk egemenliğine geçtikten sonra hiç düşman istilasına uğramamış olan Kastamonu, Çanakkale ve İstiklâl savaşında en fazla şehit veren illerimizden biridir.İl, Çanakkale Savaşında 2.527 şehit verdi. Meşhur “Çanakkale Türküsü”, Kastamonulu aşık Yorgansız Hakkı’ya aittir

Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk 23 -31 Ağustos 1925 tarihleri arasında 9 günlük bir Kastamonu gezisi yapmıştır. Bu gezi sırasında İnebolu’da Şapka Devrimi olarak anılan kılık ve kıyafet devrimini açıklamıştır.

Bölgede 1943’te yaşanan Tosya-Ladik depremi 4 bin insanın hayatına mal olmuştur. Bölgede büyük yıkıma yol açan 7.2 şiddetindeki depremi bizzat yaşayan Kastamonulu şair-yazar Rıfat Ilgaz depremin dehşetini Tosya Zelzelesi adlı şiirinde “çocuğunu emziren kadının soğudu memesinde sütü” dizeleri ile anlatmıştır.

1963 yılında Kastamonu Şeker Fabrikası kurularak ilde bulunan ekonomiye büyük canlılık getirmiştir.

KAYNAK: VİKİPEDİ