19 Mart 2024
Ören Yerleri

SARDES ARTEMİS TAPINAĞI – SALİHLİ / MANİSA

   İzmir-Ankara karayolu üzerinde, Manisa’nın Salihli İlçesi’nin 8 km kadar batısında, Sart (Paktolos) Çayı yakınındadır.

  Sardes’ de çok iyi korunmuş olarak kalan yapılardandır. Tmolos Dağı’ nın sırtları ile eski Lydia merkezinin akropolü arasında yer alan bu güzel tapınak antik çağa ait en göz alıcı kalıntıları oluşturmaktadır.

Artemis Tapınağı Sunağı

  Sardes’ deki orijinal Artemis Tapınağı, Büyük İskenderin’ in kente Helen yaşam tarzını yerleştirmesinden sonra M.Ö. 5. yüzyılın sonundan itibaren bu yörede Artemis’ e adanmış bir sunak bulunuyordu. İlk Amerikalı araştırıcılarca “ Lidya Yapısı” olarak belirtilen 21 x 11m. Ölçülerin de ve kırmızı kumtaşından yapılmış bir sunağın kalıntıları, batıdan tapınağa birleştiği yerde halen ayaktadır. Merdivenlerin konumundan anlaşılacağı üzere sunakla birleştiği için aynı yöne bakıyordu. Efes ve Menderes Magnesiası’ ndaki Artemis tapınaklarının da batıya bakmaları, bunların eski bir Anadolu dinsel kültü ile ilişkili olduğu düşüncesini akla getirir. Gruben, Xenophon’ a göre (Anabasis I, 6, 7), önünde Kyrus ile Orantas’ın uzlaştırdığı gerçek Artemis sunağının kırmızı kumtaşından inşa edilmiş olan yapıt olduğunu ileriye sürmektedir. Bu düşünce doğru olabilir. İki Perslinin uzlaşmasının, bu sunağın önünde olması buarada yalnız Helenli Tanrıça Artemis’ e tapılmadığını, aynı zamanda yerli bir tanrıçaya, herhalde Kybele’ ye de tapıldığını ortaya koymaktadır. Gerçekte, Alacahöyük civarındaki Kalehisar’ da Sardes’ deki Artemis tapınağında olduğu gibi merdivenle çıkılmakta ve bunlar bir açık-hava kültü ile birleştirilmektedir.

İLK EVRE

G. Gruben, Artemis Tapınağı’ nın üç evre geçirdiğini kesin ayrıntılarıyla son yıllarda ortaya koymuştur. 23x 67,52 m. Ölçündeki ilk yapı dipteros olarak düşünülmüştür. Ancak iki sıra sütunlu peristasisin yapımı ertelenmiş ve yalnız naos bölümü inşa edilmişti. Böylece pronaos, cella ve opisthodomostan oluşan bu yapı, içteki sütunlar ile birlikte birinci evrede inşa edilmişti.

  Naosun, dar yüzün üç katı uzunluğunda oluşu, Efes tipinde ince uzun bir dipteros yaratmak düşüncesiyle hareket edildiğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, etrafına çeviren sütunların yapımının ertelenmesinden sonra, zamanın sanat eğilimine uyularak dipteros düşüncesi terkedilmiş ve onun yerine bir pseudo-dipteros planı uygulanmıştır. Sardes’ teki tapınak ile onun örnek aldığı Efes ve Didyma’ daki tapınaklar arasındaki esas farklı nokta, cellanın bir sekos biçimindeki gökyüzüne açık olmaması idi. Sardes’ deki yapı bir eski kültle birleştirildiği ve tapınak sunağının üstü de açık bırakılmış olduğu için sekos gereksiz olacaktı; bundan ötürü, cellanın üstü örtülmüştür. Bununla beraber, birinci tapınak Arkaik tipte yapılmış olup Priene’deki Athena Tapınağı’nın mimarı olan Pythros’un etkisini kuvvetle göstermektedir. Sardes’ deki Artemision’ un iki sütun arası genişliğinde olan dar opisthodomosu ile derin biçimli pronaosu, Priene tapınağındakilerin aynen bir kopyasıdır. Gerçekten, doğu tarafta, ikinci sıranın ortasında duran ve M.Ö. 3. yüzyılın başına tarihlenen iki sütun, 1,56 m.’den daha küçük bir çapa sahiptir ki bu, orijinal sütun yüksekliğinin (15,56 m.) tam onda birine eşittir; bu, Priene örneğinin bir özelliğidir. Gruben, 2,17 m. yüksekliğindeki sütun kaidelerinin fes’teki Artemision’da olduğu gibi kabartmalarla işlenmesinin düşünüldüğünü ancak bir biçimde bırakıldıklarını belirtmektedir. Bununla beraber yine Gruben’in belirttiğine göre bu sütunlar ve kaideler büyük bir olasılıkla, birinci tapınağın opistodomosunda bulunuyorlar ve böylece dışarıdan da görülüyorlardı.

Tapınağın pseudodipteros planı ikinci yapı evresinde gerçekleştirilmiş olmalıdır. 3. yüzyılın başında tapınağın pseudodipteros olarak yapılmasının planlandığı düşüncesine katılmak zordur. Eğer böyle olsa idi, Sardes’deki tapınak eşsiz bir örnek olacaktı, çünkü bu mimari 4. yüzyılın sonunda ya da 3. yüzyılın başında henüz düşünülmemektedir. En uygun açıklama yukarıda verilendir; yani genel plan daha çok bir arkaik dipteros düşüncesine doğru eğilim göstermektedir.

Gruben, sunak ile naos arasındaki platformun birinci evrede yapıldığını ve bunun güneyi ile kuzeyinde merdivenlerin bulunduğunu belirtmektedir. Eğer plan çift bir peristahsis ve batı tarafta da bir portikoya göre düzenlenmiş olsaydı, bu platform gerekli olacaktı. Nitekim bu plan, birinci yapı evresinde uygulanmamıştır. Bu gün yalnız bu platformun kuzeydeki merdivenleri göze çarpmaktadır.

Amerikalıların yönettiği kazılarda ele geçmiş olan üç başlık G, D ve C harfleri ile işaretlenmiş ve birinci yapı evresine tarihlenmişlerdir. Bunlardan ikisi tapınakta kalmışken, C harfi ile adlandırılmış olan başlık bu gün New York’taki Metropolitan Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu başlıklar M.Ö. 300 yıllarına tarihlenmektedir ki bunu zamanda Gruben’ de saptamıştır. Başlıkların volütleri arkaik örneklere benzemektedirler ve onlar gibi büyüktürler; her volüt başlık genişliğinin üçte biri ölçüsündedir. Buna ek olarak volütlerin kanalisinin en alt bölümü, belirgin olarak yay biçimindedir. Ekhinus üzerindeki yumurta sırası klasik tipe yakındır. Öte yandan, köşe palmetlerinin çevresinde ve C başlığının kanalisinin üzerinde yer alan akantus yaprakları gibi yeni özelliklerin varlığı, açık bir şekilde görülmektedir. Böylece bu sütunların Klasik ve Arkaik geleneklere bağlı sanatkarların eserleri oldukları ortadır. Bunlar Olgun Helenistik Stilin izlerini göstermektedirler. Bu nedenle bu sütunlar, M.Ö. 300 yılları civarında işlenmiş olmalıdırlar. Bu sonuçtan da biz, tapınağın opisthodomos, cella ve pronaosunun, kült heykeli ile birlikte en geç 3. yüzyılın tamamlandığı sonucuna varabiliriz.

İKİNCİ EVRE ,

Gruben’in planında açık olarak görüldüğü gibi ikinci yapı evresi, pristahsisin yapımı ile başlamıştır. Doğu cephede 13 sütunun temelleri atılmış ancak inşaat burada durmuştur. Yapı sürdürülse idi, tapınak kısa kenarlarında 8, uzun kenarlarında 20 sütunlu bir pseudodipteros olacaktı. Bunun yerine opisthodomostaki iki sütun öne doğru getirilmiş ve buraya 4 adet sütun eklenerek 6 sütun prostylos biçimli bir portiko yaratılmıştır. Batı da da aynı şekilde de bir portikonun yapılması düşünülmüştür, ancak bu durumda pronaosun yalnız batıdaki iki sütunu ileriye doğru taşınmış ve dış bölümde başka hiçbir yenileme yapılmamıştır. Bu gün doğu cephede ön sırada güneyden üçüncü olarak duran sütunun başlığı( yani halen ayakta duran iki sütundan en kuzeydeki) stil yönünden Helenistik Dönem’dendir ve gerçekte prostylosu oluşturan sütunlardan birine aittir. Gruben bu başlığın bugün üstünde durduğu sütun için gerçekten çok küçük olduğunu kanıtlamıştır. Bu başlık gerçektende 10 cm daha küçük olan ve ikinci yapı evresinde doğu portikusa eklenilen sütunlarda (yani, 1,89 m. alt çapı olan sütunlar) birine aittir. Böylece tartışmalı olan başlık ikinici yapı evresinin tarihini belirlemektedir. Bu başlıkta kanalisin altındaki düz çizgi, aynı tipteki Didymaion başlıklarında olduğu gibi Hermogenes dönemine işaret eder. Bundan da başlık, yaklaşık olarak M.Ö. 2. yüzyılın ikinci dörtlüğüne tarihlenmektedir. Planın gösterdiği gibi ikinci yapı evresinde, ön sırada 8 sütun için temellerin bulunuşu da aynı zamanda Hermogenes Döneminin bir özelliğidir. Bu sırada ortadaki iki sütun arasındaki açıklık aynı evrede ileriye doğru çıkarılmış iki sütun arasındakine eşittir, yani doğu taraftaki orta açıklık, aynı evrede ileriye doğru çıkarılmış iki sütun arasındakine eşittir. Yani doğu taraftaki orta açıklık ile batı taraftaki orta açıklık, aynı doğrultuda bulunmaktadır. Bu kitabın Helenistik Dönem bölümünde bahsedildiği gibi kesin bir şekilde eksen düzenine uyum, özellikle Hermogenes’ in Menderes Magnesiası’ndaki Artemis Tapınağı’nda görülebilir. Bundan ötürü ikinic yapı evresi M.Ö. ikinci yüzyılın ikinci dörtlüğüne tarihlenir.

ÜÇÜNCÜ EVRE

Gruben’in Artemis Tapınağı’nın üçüncü yapı evresine ait olan planı ikinci yapı evresinde doğu ve batı portikolarında başlayan çalışmanın tamamlanmış olduğunu göstermektedir. Bu yapı sürdürülürken ikinci yapı evresinde temelleri korunmuş olan peristahsis sütunlarının ikisi hariç kalanların tümü dikilmiştir. Ayrıca iki uzun kenardaki sütunların tamamı ve batı tarafta da yalnız bir sütun için temeller yapılmıştır. Peristasis sütunları yükseklikleri 17,73 m. İken, 2,00 m.’lik bir alt çapa sahiptirler ve bu 1:9,9’luk bir oran vermektedir. Böylece, çüncü yapı evresine ait olan sütunlar nispeten kısa ve kalın iken ikinci yapı evresine ait olan sütunların ince, birinci yapı evresine ait olanların ise, onlardan daha da ince uzun oldukları anlaşılmaktadır. Peristasisin doğu ön yüzü üzerinde dokunulmamış bir şekilde ayakta duran iki sütundan güneydekinin üstündeki başlık, orijinaldir. Ekhinusun üzerinde yer alan yumurta sırası süsündeki ok ucu biçimli diller bu başlığın M.S. 2. yüzyıla ait bir eser olduğunun ortaya koyar. Naosun planı dikkatli incelenirse, üçüncü yapı evresine ait olan Roma yapısının bu döneme ilişkin diğer özellikleri görülebilir. Bu evrede naosunaşağı yukarı ortasından bölünmesiyle prostylos tipte iki simetrik tapınağın oluştuğu görülür. Doğudaki cellada eski kült heykeli bulunurken, batı cellasının içine yeni bir kült için, bir heykel kaidesi yerleştirlmiştir. En eskisi M.S. 127 yılına tarihlenen Roma çağına ait yazıtlar kuzaybatıdaki merdivenin önünde orijinal yerlerinde bulunmaktadır. Gruben bunların üçüncü evrenin yıkıntılarının ve yapı malzemelerin altında kaldıklarını saptamıştır. Bu nedenle, naosta yapılan yenilemelerin M.Ö. 127 yılından sonra gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Gruben doğudaki girişin süslenmesinin de M.S. 2 yüzyıla özgü olduğunu belirtmekte haklıdır. Doğu tarafta, ön sırada kuzeyden dördüncü sütun kaidesinin üstünde bulunan ve eskiden M.S. 17 yılından az sonraki bir tarihten olduğu düşünülen bir yazıt, Franke tarafından şimdi M. S. 150 yılına tarihlenmiştir. Aynı şekilde kuzeyden yedinci sütunun başlığının M.S. 2. yüzyılın ortasında yapıldığı da belirlenmiştir. Bunlara ek olarak, imparator Antoninus Pius’un karısı I. Faustina’ yı tasvir eden ve doğudaki prostylosun cellasında ele geçen büyük bir baş gösterilebilir. I. Faustina M.S. 141 yılında ölmüş olduğundan ve ölümünden sonra tanrılaştırıldığından, bu evrenin M.S. 2. yüzyılın ortasına tarihlenmiş olması kesindir. Bu tarihten sonra, tanrıça Artemis 400 yıllık tapınağın I. Faustina ile paylaşmaya zorlanmıştır.

Artemis Tapınağı’nın güneydoğu köşesinin yanında bulunan bir yapının kalıntıları M.S. 4.yüzyılda inşa edilmiş bir kiliseye aittir ki bu dönemde Sardes de Hıristiyanlık paganizmin yerine geçmiştir.