26 Aralık 2024
Kaleler

BURSA KALESİ – BURSA

Bursa Kalesi’nin yapılışı M.Ö. 1. yüzyıla dayanır. Bugün surların uzunluğu 2 km. kadardır. Çakırhamam ile Tophane arasında biri yuvarlak diğeri dört köşe iki burç vardır. Tophane, Orduevi ve Endüstri Meslek Lisesinin bulunduğu alan, Yıldız Kahve’ye kadar doğal bir set halindedir. Kalede 5 adet kapı bulunmaktadır. Bunlar Hisar Kapı, Kaplıca Kapısı, Zindan Kapısı, Pınarbaşı Kapısı, Yer Kapı’dır.

İlk yerleşim alanı olması nedeniyle geçmişten günümüze birçok medeniyete ait izleri görebileceğimiz Bursa, tarih ve kültür yolu üzerinde en önemli bölge niteliğindedir. İlk plan kurgusunun ünlü Kartacalı komutan Anibal tarafından yapıldığı birçok tarihsel kaynak tarafından ifade edilen Bursa Hisarı, ilk planlama kurgusundan fazla bir şey kaybetmemiştir. Bithynia, Roma ve Bizans dönemini yansıtan sur duvarları ve kapılarına ait kalıntıların yanında, Osmanlı dönemine ait cami, mescit, türbe, gibi din? yapılarla birlikte hamam, medrese, çeşme ve sivil mimari örneği yapıların yoğun olarak bölgede yer alması, bir süre başkentlik yapmış Bursa’da, devletin idare edildiği Bey Sarayı alanının mevcudiyeti, bölgenin sahip olduğu zenginliği vurgulamaktadır.

   Bitinya Kralı Prusias’ın Bursa şehrini kurduğunu ve bu meyanda kalesini de Anibal ile birlikte yaptığı hakkındaki rivayet doğru olarak kabul olunursa; Bursa Kalesi inşaatının MÖ 188 yılında hala sürmekte olduğu kabul edilebilir. Bursa, ilk ve orta çağlarda meydana gelen çok büyük askeri olaylarda ve Romalıların ilk istilâ dönemlerinde, kendisine düşen görevi yapmıştır. Şu halde Bursa için ilk büyük devrenin Roma istilâsına kadar olan dönem olduğu söylenebilir. Romalılar ve Bizanslılar zamanında ise sınırlar çok uzakta olduğundan, Bursa Kalesi önemini kaybetmiş ve altı asır boyunca terk edilmiştir.

        MS 6. yüzyıla doğru İranlılar’ın tekrar hücumları ve 7. Yüzyılda da Araplar’ın işgalleriyle Selçuklular’a kadar devam eden devre de kalenin ikinci devresidir.

   Kalenin üçüncü devresi ise Selçuklular, Haçlılar ve Osmanlılar zamanındaki devredir. Özellikle 11. yüzyılda Selçuklular’ın işgalinden Osmanlılar’ın ele geçirmesine kadar geçen yani 13. yüzyıla kadar olan sürede Bursa, Bizans’ın sınır kalesi olmuştur.

   Bursa Kalesi’nin çeşitli devirleri barındırdığını, kale duvarlarının inşaat veya tamirine ait vesikalardan; Pagan yani Putperest Roma zamanındaki mabetlerden çıkartılarak çar çabuk duvarların tamirinde kullanılan sütun, sütun başlığı, ortostat gibi mimarî parçalardan ve kuşatma, saldırı vakaları dolayısıyla harap olmuş kısımlarda yapılan ilavelerden anlamak mümkündür. Alt kısımlarda kiklopien tarzda büyük blok taşlar, bunların üzerinde de köfeki ve dere taşından yapılan duvar örgüleri görülür.

   Ortaçağ kale mimarisinin çok önemli bir örneği olan Bursa Kalesi, üç taraftan 30/40 m. kadar yükselen uçurumları ile zaten doğal savunmaya sahip, yalnız Pınarbaşı tarafından bir düzlüğü olan 260 m. rakımlı bir platonun hisar inşası için seçilmiş olması pek doğaldır. Yükselen kayaların üstünde tesis edilen burçları ve duvarlarıyla birlikte, yalnızca güney yönündeki dördüncü kısımda yapılan Pınarbaşı su düzenlemesiyle, kalenin bu cephesinde geniş bir savunma gölü meydana getiren alan da bugün olduğu gibi görülebilir.

   Bursa Kalesi’nin altında yer alan büyük bir mağaranın varlığı da çok ilginçtir. Mağaranın çiziminde de görüleceği üzere, 79 metre uzunluğunda 5,5 metre genişliğinde ve 4 metre yüksekliğinde kocaman ve düzgün bir eserdir, hisar tepesini oluşturan bu kaolinli tüf kalker – sağlam çok dirençli bir taş kütlesi içinden, düzgün bir şekilde oyularak bu hale getirilmiştir. Bu mağaranın, kuşatmalara karşı halkın direnebilmesi için yeterli erzak ve cephanenin depolanması amacıyla kullanılmasının yanında, hayat? tehlike söz konusu olduğunda kalenin dışına gizlice çıkılmak için kullanılan kaçamak yoldur. Bursa Tekfuru, bu devasa mağara ve tünel sistemi sayesinde Osman ve Orhan Gazi’nin kuşatmasına, yaklaşık on yıl boyunca direnebilmiştir. Zaten Anibal’in de, bugünkü adı İzmit olan Nikomedia’daki köşkünde otururken kendisini emniyette hissetmediği ve Prusias’a da güvenmediği için yer altından yedi tane gizli tünel kazdırdığını biliyoruz. Bithynia Krallığı’nın bir diğer şehri, bugünkü İznik olan Nikaea’da da böyle tüneller ortaya çıkarılmıştır. Demek ki, İlkçağ’da böyle bir gelenek vardı.

   Bu mağaranın bir bölümünün, zindan olarak kullanıldığı akla gelebilirse de, kalenin güney doğusunda Zindankapı ismini taşıyan ayrıca bir yer vardır. Osmanlılar’dan önce de var olan zindanın bu cephede olması ya da bu kapıdaki burcun hapishane olarak kullanılması daha akla yatkındır.

  Bursa surlarının toplam uzunluğu 3.380 metreyi bulmaktadır ve beş tane kapısı, on dört tane de burcu vardır. Bu kapıların Türk dönemindeki adları Saltanat Kapısı, Kaplıca Kapısı, Zindankapı, Fetih Kapısı ve Yerkapı şeklindeyse de maalesef Bizans devrindeki isimleri belli değildir. Bithynia, Roma ve Bizans’tan sonra Osmanlı devrinde de surlara eklemeler yapılmış ve çağın savunma şartlarına uydurulmuştur. Yerkapı surlarındaki beşgen kuleler ile üç köşe burç buna örnek verilebilir.

   Saltanat Kapısı: Hisarın doğuya, aynı zamanda ipek ve baharat yoluna da açılan ana kapısıdır ve diğerlerine göre daha görkemlidir. Bursa şehri kalesine ait 5 kapıdan biri olup, şehrin Bizanslı yöneticisinin, Osmanlılarca Tekfur diye adlandırılmasından dolayı Tekfur Sarayı da denilen Bey Sarayı’na çıkan yolun başında bulunduğu için Saltanat Kapısı denilmiştir. Osmanlı döneminde, Balıkpazarı’nın ve Darphane’nin yakınında olduğu için Balıkpazarı Kapısı ve Darphane Kapısı diye de bilinmekteydi. 1855 depreminde çok zarar gördüğünden, 1904 yılında Vilayet’in aldığı bir kararla yıktırılmış, Çelebi Mehmed’in onarımına işaret eden kitabesi de Bursa Müzesi’ne konulmuştu. Bursa’nın anıtı diyebileceğimiz surlar ve kapıları, uzun yıllar ayakta kalma savaşı vermiş, doğa şartlarına ve şehirde yaşayan insanların talanlarına yenik düşmüş ve kentin gelişim aşamasında bilinçsiz uygulamalar ile yok olmaya yüz tutmuş iken, geçtiğimiz yıllarda Osmangazi Belediyesi tarafından Surların Restorasyonu Projesi ile yeniden restore edilmeye başlanmış ve ilk olarak Saltanat Kapısı ayağa kaldırılarak kitabesi de yerine yerleştirilmiştir.

Kaplıca Kapısı: Saltanat Kapısı’ndan 1210 m. ileride Yıldızkahve mevkiinde yer alan kapının sadece açıklığı günümüze ulaşabilmiştir. Buradaki duvarlarda kalenin ne kadar sağlam ve özenli duvar işçiliğine sahip olduğu görülebilir. Hisarın batıya açılan kapısıdır. Kükürtlü ve Çekirge’deki kaplıcalara giden yol olduğundan bu ismi almıştır.

   Zindankapı (Bab-ı Siccan): Kaplıca Kapısı’ndan 390 m. ileride, Cilimboz Deresi boyunca kayalıkların oyulması ile açılan bir yol ile ulaşılıp, Uludağ eteklerine açılan ara kapı konumundadır. Pazara gelip giden köylüler kullanıyordu. Yakınlarında zindan bulunduğundan bu adı aldığı düşünülmektedir.

   Fetih Kapısı: Zindan Kapısı’ndan 355 m. mesafededir. Osmanlı ordusu fetih esnasında buradan şehre girdiğinden bu isimle anılmaktadır. Pınarbaşı mahallesinde yer alan Fetih Kapısı, aynı zamanda şehre gelen Pınarbaşı suyunu da kontrol edecek ve koruyacak şekilde inşa edilmiştir, bundan dolayı Su Kapısı da denir. Uludağ tarafına açılmasına ve fazla işlek olmamasına rağmen, düz bir alanda bulunduğu ve korunması en zor yerde olduğu için bu kısım iki kat sur ile güçlendirilmiştir. İki katlı, beşik tonozlu ve Horasan harcı ile inşa edilmiş kapı, aslına uygun bir şekilde onarılmıştır. Yerkapı (Bab-ı Zemin): Fetih Kapısı’ndan 440 m. ileride, Pınarbaşı mahallesinde yer alan Yerkapı surları, buradan itibaren Zindankapı’ya kadar savunmayı güçlendirmek için çift sur olarak inşa edilmiştir. Bir dış kule ve bir iç kulenin yer aldığı iç sur duvarlarında oldukça fazla devşirme malzemeler görülmektedir. Bu kapı da Saltanat Kapısı gibi 1855 depreminde zarar görmüştü, cumhuriyetin ilk yıllarında da Bursa Valisi tarafından makam arabasının geçebilmesi için tamamen yıktırılmıştır. Kiklopien taşlar üzerinde, söveli, kemerli ve iki kanatlı bir kapıydı. 19. yüzyıl başlarında bir kapıcısının olduğu arşiv vesikalarından anlaşılır. Geçtiğimiz yıl, Osmangazi Belediyesi’nce aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir.

   Ünlü Seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde surlardan bahsederken çevresinin 10 bin adım olduğunu, 67 kule ve 5 kapısının mevcut olduğunu bildirmektedir.

   Tekfur Sarayı – Bey Sarayı: Bursa Kalesi’nin içinde, bütün ovaya hakim bir tepede yer alan saray, geleneksel şehircilik anlayışına uygun olarak bir içkale şeklinde planlanmıştır. Bursa Tekfuru’nun oturduğu saray, kale içinde, konumundan anlaşıldığına göre de Saint Elias Manastırı’nın hemen bitişiğinde yer almaktaydı. Gezginlerin ifadelerine bakılırsa saray kompleksi, birbirinden bağımsız yapılar şeklindeydi ancak, fetihten sonra Türk-İslam kültürüne uygun hale getirildiği ve haremlik selamlık gibi bölümlerin eklendiği düşünülebilir. Eski haritalarda ve Fransız Mimar Albert Gabriel’in 19. yüzyılda çizdiği planında, sarayın dikdörtgen bir alanı kapladığı ve üç tanesi kare, diğerleri silindirik gövdeli olmak üzere toplam 17 tane burcu olduğu görülmektedir. Daha sonraları Sultan 1. Murad-ı Hüdavendigar, bu sarayın tam karşısına, Türklerdeki saray-cami birlikteliğinin bir göstergesi olarak Şehadet Camii’ni inşa ettirecektir.

   Osmanlılar döneminde Orhan Bey, 1. Murat ve Yıldırım Bayezid tarafından 15. yüzyıl başına kadar kullanılan saray Ankara Savaşında Bayezid’in Timur’a mağlup olmasından sonra Tatar askerlerince yağmalanmış, bu sırada muhteşem maden işçiliğine sahip iki kanatlı kapısı da Tebriz’e götürülmüştür ve günümüzde Sen Petersburg Ermitaj Müzesi’nde sergilenmektedir.

   Zaman zaman kapsamlı tamiratlar gören surlar, Osmanlı döneminde özellikle Timur saldırılarından sonra ve kardeş kavgalarının sürdüğü fetret devrinde (1402-1413) yaşanan Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sonrası bilhassa Kaplıca Kapısı ve Fetih Kapısı, Hacı İvaz Paşa tarafından tamirler yapılarak güçlendirilmiştir.

Kaynak: Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü arşivi