3 Aralık 2024
Camiler

ÖMER PAŞA KÜLLİYESİ – ELMALI – ANTALYA

     Ömer Paşa Camii, Osmanlı döneminde Elmalı merkezinde yapılmış cami.

    Ketenci Ömer Paşa tarafından 1610 yılında yaptırılmıştır. Klasik dönem sonrasında Anadolu’da inşa edilen önemli külliyelerden biri Elmalı Ömer Paşa Külliyesidir. Ömer Paşa Külliyesi olarak adlandırılan yapıda; şadırvanlı ortak bir avluda karşılıklı yerleştirilen cami ve medrese, caminin güneydoğusuna bitişik türbe ve külliyenin bir parçası olarak kabul edilen ayrı bir yerde bulunan hamamdan oluşmaktadır. Ömer Paşa vakfiyesinde geçen sıbyan mektebi günümüze ulaşmamıştır. Cami, ilk olarak 1870 yılında onarılmıştır. Daha sonra 1929 yılında yıkılan minarenin yerine bu minare 1938-1942 yılları arasında caminin diğer kısımları ile birlikte onarılmıştır.

    Ömer Paşa Camiisi, Mimar Sinan sonrası Anadolu’da tek kubbeli klasik cami üslubunu yansıtan en iyi örneklerden birisidir. Yapı, Elmalı’nın hatta Antalya’nın en büyük cami olma özelliği taşımaktadır.

   Elmalı ilçesinin ortasında yer alan cami, kapısı üstündeki kitâbesine göre 1019 (1610) yılında Ketencizâde Ömer Paşa tarafından yaptırılmıştır. Manzum kitâbenin Yahyâ adlı şairinin Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi olması muhtemeldir. Mehmed Süreyyâ Bey’in verdiği bilgiye göre Ömer Paşa Manavgatlı olup kapı ağalığından çavuşbaşılığa yükselmiş, daha sonra beylerbeyi olmuştur. 1012’de (1603-1604) Diyarbekir valiliğine gönderilmiş, 1032’de (1623) Trablusgarp beylerbeyiliğinin ardından önce Batum-Trabzon, daha sonra Karaman ve Maraş beylerbeyiliğine tayin edilmiş, İran’a ve Abaza Mehmed Paşa üzerine yapılan seferlere katılmıştır (1628-1629). 1040 Cemâziyelevvelinde (Aralık 1630) Musul’da Vezîriâzam Hüsrev Paşa tarafından başarısızlıkları sebebiyle idam edilen paşalar arasında adı geçen Ömer Paşa’nın Ketencizâde olması muhtemeldir. Külliyenin kitâbe tarihini 1016 (1607) olarak kaydeden Evliya Çelebi, 1050 Cemâziyelâhirinde (Eylül-Ekim 1640) çıktığı seyahatte Trabzon valisi olan Ketencizâde Ömer Paşa’nın ziyaretine gittiğini söylerse de bu sırada Trabzon beylerbeyi onun oğlu Mehmed Paşa’dır. Seyahatnâme’nin bazı yeni baskılarında görülen bu bilgi aslında metindeki bir boşluktan kaynaklanmış, yolculuğun başlarında Ömer Paşa’ya gidişten bahsedilirken birdenbire Mehmed Paşa’ya geçilmesi dikkati çekmemiştir. Nitekim Evliya Çelebi de Seyahatnâme’sinde Elmalı’dan ve bu yapıdan bahsederken Trabzon’da Ketencizâde Ömer Paşa’yı ziyaretini hiç anmamıştır. Evliya Çelebi baba-oğul bu iki paşayı Ketencizâde diye adlandırmıştır. Hâlbuki Ayvansarâyî’nin kitabının eski baskısında Ketencizâde olarak yazılan bu aile adı Ahmet Nezih Galitekin tarafından yapılan baskıda Kitapçızâde olarak kaydedilmiştir. J. von Hammer’in Osmanlı tarihinin eki olan son cildindeki Hadîkatü’l-cevâmi‘ özetinde de bu ad Kestânecizâde olarak yazılmıştır. Hadîka’daki gibi Mehmed Râif de Mir’ât-ı İstanbul’da Ketencizâde lakabını kullanırken Tahsin Öz Ketânîzâde diye adlandırmıştır. Bütün bu karmaşanın dışında Mehmed Süreyyâ Bey’in Sicill-i Osmânî’sinde ayrıca bir Ketencizâde Ömer Paşa ve Mehmed Paşa mevcut olmakla beraber Kestânecizâde veya Kitapçızâde diye bir kişi geçmemektedir.

    Sicill-i Osmânî’de Ömer Paşa’nın nerede bulunduğu belirtilmeyen bir mescidi olduğu kaydedilmektedir. Ayvansarâyî, Beyoğlu Cihangir’de bir Ketenci Ömer Paşa Mescidi’nden söz etmekte, Tahsin Öz kâgir duvarlı, ahşap çatılı bu mescidin Akarsu caddesinde olduğunu bildirmekteyse de IV. Mehmed dönemi valilerinden Ömer Paşa’nın yaptırdığı bu mescidin inşa tarihi 1102’dir (1690-91). Bu da Elmalı’da hayratı olan Ketenci Ömer Paşa’nın yaşadığı tarihle uyuşmamaktadır. Elmalı’daki külliyesinin ise hiç anılmadığı dikkati çeker. Ancak Tahsin Öz’ün Ketencizâde Ömer Paşa olarak tesbit ettiği küçük caminin gerçekte başka birine ait olduğu iddia edildiği gibi o civarda Pervititich’in sigorta planında “harap cami” ibaresiyle bir cami daha işaretlenmiştir.

     Cami.

    Evliya Çelebi 1082’de (1671) hacca gitmek niyetiyle çıktığı Güney Anadolu seyahatinde uğradığı Elmalı kasabasını oldukça etraflı şekilde anlatırken camiyi Ketenci Ömer Paşa Camii diye anar ve göz alıcı iç süslemesini kısaca tarif ettikten sonra mimarisinden bahsederken onu İstanbul Eyüpsultan’daki Zal Mahmud Paşa Camii’ne benzetir. Ketencizâde Camii XX. yüzyıl başlarında bir süre bakımsız kaldıktan sonra vakıflar idaresi tarafından 1938 yılında ibadete açılmış, 1968’de yeni bir tamiri yapılmıştır. Üzeri tek kubbeyle örtülü kare planlı olan cami tamamen kesme taştan inşa edilmiştir. Giriş cephesinde üstü kubbelerle örtülü, ortadaki diğerlerinden daha yüksek kubbeli olan klasik başlıklı mermer sütunların taşıdığı revaka sahip bir son cemaat yeri vardır. Taçkapı yay biçiminde büyük sivri kemerli olup üstünde altı satır halindeki kitâbe bulunmaktadır. Cephelerde altta iki sırada dörder, üstte ikişer olmak üzere pencereler açılmıştır. Pencereleri içeriden ve dışarıdan süsleyen alınlıkların üzerlerinin her birinde değişik âyetler yazılı olan çiniler İznik çini fırınlarının son eserleri sayılır. Bunlardan bir tanesinin alt köşesinde “ketebehû el-fakīr Resmî Mustafa İznikî” imzası görülmekte, yazıların hattatının bu sanatkâr olduğu anlaşılmaktadır. Ancak onun İznikli olması hem hat hem çini ustası olması ihtimalini akla getirmektedir. Yazıların çinilerini süsleyen motiflerle beraber oluşu da hattat ve çinicinin tek kişi olması ihtimalini kuvvetlendirir gibidir. Diğer bir husus da her pencere için ayrı olarak hazırlanan bu çok sayıdaki panonun XVII. yüzyılın başlarında İznik’ten nasıl bir yol takip edilerek Elmalı kasabasına kadar bozulmadan taşınabilmiş olduğudur. İznik çiniciliğinin bu örneklerinin o devirde Anadolu’nun uzak bir köşesine getirilebilmiş olması Ömer Paşa’nın yaptırdığı bu hayrata ne kadar büyük bir emek verdiğinin delilidir. Kubbe kasnağında da bir dizi pencere bulunan caminin harimi bol ışık almaktadır. Bina kare zemin planı üzerine dört kemere oturan kurşun kaplı bir kubbeyle örtülüdür. Kareden kubbeye geçiş köşe tromplarıyla sağlanmıştır. Duvarlar, üzerindeki kubbe baskısını karşılamak üzere üç cephede üç kare kesitli payanda ile desteklenmiştir. Mermer bir mihraba ve minbere sahip olan caminin minberi fazla bezemeli olmamakla beraber merdiven korkuluğunda rozet kabartmaları ile süslenmiştir. Caminin içi ve kubbesi zengin kalem işi nakışlarla kaplıdır. Evliya Çelebi’nin övdüğü minare ilk mimari biçimini günümüze kadar koruyabilmiştir. Minarenin kürsü kısmı beş köşeli olup her bir cephe birer kaş kemerli pano halinde bölünmüştür. Çokgen gövdeli minarenin şerefe çıkması zengin biçimde işlenmiş mukarnaslara oturmaktadır. Şerefe korkuluğu mermerden oyma şebekelidir. Tepesinde kurşun kaplı ahşap bir külâh bulunur. Güneybatı Anadolu’nun en büyük ve en gösterişli eseri olan Ömer Paşa Camii, içinde bulunduğu kasaba meyilli bir arazi üzerinde kurulduğundan heybetli bir görünüşe sahiptir. Şimdiye kadar pek fazla tanınmadan kalmış olan bu eser Osmanlı devri Türk mimarisinin Anadolu’da yapılmış az sayıdaki önemli örneklerinden biridir. Caminin hazîresinde birtakım mezarlar varsa da bunlar arasında Ketencizâde Ömer Paşa’ya ait herhangi bir mezar taşına rastlanmamıştır.

     Medrese. Caminin karşısında yer alan “U” biçiminde bir düzene sahip medrese de uzun süre harap durumda kalmış, ancak yakın tarihlerde Vakıflar İdaresi tarafından restore edilmiştir. Kubbeli hücrelerin önünde üstleri birer kubbeyle örtülmüş sivri kemerli bir revak dolaşmaktadır. Medresenin eşit büyüklükteki on üç hücresinden birinin dershane olarak diğerlerinden daha büyük ve daha yüksek kubbeli inşası gerekirken bu gerçekleşmemiştir. Ayrıca caminin önünde yer alması bakımından Mimar Sinan yapısı bazı külliyelerde uygulandığı gibi cami avlusunun bir tarafını sınırlayan bir yapı geleneğinin temsilcisidir. Yapı bugün kütüphane olarak kullanılmaktadır.

     Hamam. Ketencizâde Ömer Paşa Külliyesi’nin bir hamamı olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Evliya Çelebi Elmalı kasabasında beş hamamdan bahsetmektedir. Bunlardan Bey Hamamı’nın bu külliyenin bir parçası olması muhtemeldir. Ancak yayımlanmış olan plan bilinen Osmanlı hamamları tipolojisine tam uymamaktadır. Sadece sıcaklık kısmı, köşelerinde halvet hücreleri olan dört eyvanlı tiptedir.

Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi