İSA BEY CAMİİ – SELÇUK / İZMİR
İsa Bey Camii, İzmir’in Selçuk ilçesinde, Artemis Tapınağı’yla Saint Jean Kilisesi arasındadır. 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimar Şamlı Ali’nin eseridir.
İsa Bey Camii, Türk mimarlık tarihinin Anadolu Beylikleri dönemine ait en eski ve gösterişli eserlerindendir. 19. yüzyılda kervansaray olarak da kullanılmıştır.
Simetrik olmayan bir plana inşa edilen caminin yamaçta konumlandırılan iki giriş kapısı batı ve doğu tarafındadır. Batı kapısı yazılar ve geometrik şekillerle süslüdür. Batı yönündeki duvarlar mermerle kaplı, diğer cepheler ise kesme taştandır. Cephesi, pencere kenarları ve her iki kubbesinin de kasnağı Selçuklu çinileriyle süslüdür.
Caminin doğu ve batı kapısının üstünde yükselen iki minareden birisi tamamen, diğerinin ise şerefeden yukarısı 16. Yüzyılın ortalarında meydana gelen depremlerde yıkılmıştır. Aynı depremlerde caminin çatıları da yıkılmıştır. 1975 yılında dönemin Selçuk Müftüsü Abdullah Arılık tarafından yaptırılan iyileştirme çalışmaları ile çatısı ve duvarları onarılmış ve tekrar ibadete açılmıştır.
Bu camiinin kıblesinde 50 derece hata bulunmaktadır
İSABEY CAMİİ
Anadolu Selçuklularından Aydınoğlu Beyliğinin bir dönem Merkezi olarak kullanılan (Ayasuluğ) Selçuk’ta İsa Bey tarafından Mimar Ali bin Müşeymeş (Dımışki)’ e inşa ettirilmiştir. 13 Mart 1375 tarihinde ibadete açılmıştır. Caminin kuzeyinde bulunan Snt. Jan Katedrali ile güneybatısında bulunan paganist kültüre ait Artemis tapınağının arasında bir yere yaptırılması son derece anlamlıdır.
56,5 x 52m boyutlarında olan caminin kapalı kısmı 52 x 20,5 m’ dir. Anadolu da iki minareli, revaklı ve şadırvanlı avlulu camilerin ilk örneklerindendir. Abidevi mimarisi, iç ve dış süsleme özellikleri ile dikkat çekmektedir. Özellikle batı cephesindeki pencereler ve taç kapı üzerinde renkli ve zengin taş süsleme, kama taşı ve düğümlü geçme örnekleri, mermere işlenmiş ayet ve hadis metinleri eşsiz güzelliktedir. Aynı güzellikleri, iç mekândaki muhteşem mermer sütunlarda, sütun başlıklarında Kubbelerdeki kısmen kalabilmiş turkuaz çinilerde, görmek mümkündür.
1653- 1688 yıllarındaki depremler sonucu Caminin minarelerinden biri tamamen diğeri şerefeden yukarısı ve avludaki revakların tamamı yıkılmıştır. Bu gün doğu kapısına ait kitabe İzmir Çorakkapı Camiinin mihrabını, Kuzey kapısından alınan kitabe Kestanepazarı camiinin son cemaat mahallini, mihrap tacı Kestanepazarı Camiinin mihrabını süslemektedir. Mihrabının üzerindeki geniş kitabe frizi de Agora da saklanmaktadır.
Tamamı yıkık vaziyette olan caminin çatısı 1975, mihrabı 1990 yılında tamir edilmiştir.2005 Yılında restorasyona çalışmaları devam etmektedir. Yüzyılların doğal afetlerine rağmen, Anadolu Türk İslam sanatının en değerli örneklerinden biri olma özelliğini korumaktadır. İbadete ve ziyarete açıktır.
İsa Bey Camii’ni anlatmaya kelimeler kâfi olmaz. Mermer ustasının elinde can bulmuş, taşlar şiir söylüyor. Birbirinden güzel binlerce camimizin içinde öyle özel bir yere sahip ki. Bu cami sadece bir ibadethane değil. Medeniyetimizin mağrur bir abidesi. Çünkü Antik Yunan’ın, Roma’nın gözbebeği, Asya’nın başkenti Efes’e kurulmuş. Paganların en meşhur tapınağı olan Artemision ile St. Jean Kilisesi’nin tam ortasında bulunuyor. Ve en önemlisi, her köşesi sanat harikası olan antik Efes’e nazire yaparcasına, onun güzelliğini gölgelercesine dantel gibi işlenmiş. Ama ne yazıktır tanıtım broşürlerinde, gezi turlarında, internet sitelerinde Efes’in kütüphanesinden tapınağına, kilisesinden Meryem Ana Evi’ne kadar her şeyin adı geçer bizim İsa Bey Camii’mizin adı anılmaz. Dedelerimize bu kadar güzel bir şeyi yaptıran aşkı hissedebilen birisi bu şahesere yüz çevirebilir mi?
İSA BEY CAMİİ – SELÇUK
İzmir ili Selçuk ilçesinde, Ayasuluk Kalesi ile St. John Kilisesinin bulunduğu tepenin batı yamacında olan bu cami, kapı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre h.776 (1375) tarihinde Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Ali Bin Müşeymeş ed-Dımışkidir. Aydınoğlu İsa Beyin vakfiyesi günümüze gelemediğinden bu cami ile ilgili bilgiler eski gezginlerin yazdıklarından öğrenilmektedir. Evliya Çelebi bu yapıdan söz ederken kitabesini de kaydetmiştir.
KİTABE:
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla bu mübarek caminin inşa edilmesini büyük sultan, Millet fertlerinin maliki, İslam’ın ve Müslümanların sultanı, Devletin, dinin ve dünyanın medarı iftiharı Aydınoğlu Mehmet oğlu İsa emretti. Tanrı mülkünü ebedi kılsın. Ali İbni Dımışki yaptı ve bunu Şevval ayının 9 unda ve 776 (1375) senesinde yazdı.
Cami Selçuk’un (Ayasuluk) Osmanlı yönetimine girmesinden sonra önemini yitirmiş ve cami de kendi haline terk edilmiştir. Zamanla harap olan bu yapı XIX. yüzyılın sonlarında çok bakımsız duruma gelmiştir. XIX. yüzyılın sonlarında bir süre kervansaray olarak kullanılmış, bu sırada da yapıda bir takım değişiklikler meydana gelmiştir. Örneğin; güney duvarındaki mihrap sökülmüş ve yerine bir kapı açılmıştır. XIX. yüzyılın sonlarında kırılan, parçalanan mihrabın üst kısmı İzmir Kestanepazarı Camisine götürülmüş ve oradaki mihrabın üzerine yerleştirilmiştir. Mihrap üzerindeki kitabe frizi de yine İzmir’e götürülmüştür. Ayrıca kuzey ve doğu yönlerindeki kapılardan kitabeler başta olmak üzere mimari parçaları da yerlerinden sökülmüştür. Bu kapıların kitabelerin XIX. yüzyılın sonlarında İzmir’e götürüldüğü kaynaklardan öğrenilmektedir. Yalnızca doğu kapısındaki kitabe Çorakkapı Camisinin mihrabı üzerine, kuzey kapısı üzerindeki kitabe de Kestanepazarı Camisinin son cemaat yerindeki pencere üzerine yerleştirilmiştir.
Yapının bulunduğu alanın bir yamaçta olması, kuzey ve doğu cephelerini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu nedenle de kuzey ve doğu cephelerinde çok az sayıda pencere açılmıştır. Ancak yapının anıtsal görünümü düz bir arazide bulunan güney ve batı cephelerinde açıkça görülmektedir. Batı cephesinde diğer cephelerdeki kesme taş, kireç taşı ve devşirme malzeme uygulanmamış, bütün yüzey düzgün devşirme bloklarla kaplanmıştır. Bezeme yönünden de bu cephe diğerlerinden daha farklı görünümdedir.
Cami enine gelişen iki nefli bir ibadet mekânı ile buna kuzey yönünde eklenen revaklı bir avludan meydana gelmiştir. Batı cephesinde cami ile avlu duvarlarının birleştiği noktada anıtsal bir giriş kapısı bulunmaktadır. Kapının iki yanında, zemin kısmında sıra halinde nişler görülmektedir. Günümüzde camekânla kapatılan bu nişlerin aslında aptes alma muslukları olarak kullanıldıkları sanılmaktadır. Bu nişlerin üzerinde bulunan pencereler iki sıra halinde tüm cepheyi kaplamaktadır. Böylece yapıya, alt sırada nişler, üst sırada da pencerelerle cephe üçlü bir görünüm verilmiştir. Buradan iki yandaki merdivenlerle çıkılan mermerden bir taç kapı yer almaktadır. Bunun üzerine de günümüzde şerefeden yukarısı yıkılmış olan minare yerleştirilmiştir. Doğu kapısının üzerinde de bu minarenin bir benzerine yer verilmiştir. Ancak bu minare günümüze ulaşamamış, XVII. Yüzyıldaki gravürlerde de görülmemektedir.
Giriş kapısından dikdörtgen planlı, ortasında sekizgen bir havuz olan avluya girilmektedir. Avlunun üç yönden revakla kuşatıldığı günümüze gelebilen izlerden anlaşılmaktadır. Antik yapılardan buraya getirilmiş 12 sütun bu bölümün revaklarla kuşatıldığının kanıtıdır. Geniş kemerlerle birbirine bağlanan bu sütunlar ve duvarlardaki konsollar, tuğla kemer izleri, revaklarının üzerinin örtülü olduğunu da göstermektedir.
Caminin ibadet mekânı 18.00×48.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, ortasındaki sekizer metre aralıklarla dizilmiş dört granit sütunla iki eşit sahna ayrılmıştır. Bunlar mihrap yönünde dik bir sahınla (transept) kesilmiş ve ortaya çıkan birbirine eşit iki mekân yan yana 9.00 m. çapında yüksek kasnaklı birer kubbe ile örtülmüştür. Sekizgen kasnaklı olan bu kubbelerden birincisine Türk üçgenleri ile diğerine de pandantiflerle geçilmiştir. Buradaki büyük sütunların antik limanın yanındaki hamamdan getirildiği sanılmaktadır. Bu kubbelerin dışında kalan bölümler çift meyilli çatılarla örtülmüştür.
İsa Bey Camisi Aydınoğulları dönemini yansıtan mimarisinin yanı sıra bezemeleri ile de dikkati çekmektedir. Batı cephesindeki pencere ve giriş kapısı üzerinde zengin ve renkli taş bezemelerle karşılaşılmaktadır. Ayrıca pencerelerde geçme örnekleri ile düğümlü geçmeler birlikte kullanılmıştır. İbadet mekânında mihrap önü kubbesi mozaik çini tekniğinde yapılmış pandantifleri firuze, kahverengi ve koyu mavi renkte çinilerle kaplanmıştır. Bu çinilerin arasına tuğlaların yardımı ile altı köşeli yıldızlar ve altıgenlerden meydana gelen geometrik bir bezeme meydana getirilmiştir.