3 Aralık 2024
Camiler

GAVS-ÜL A’ZAM ŞEYH HAMİDİ VELİ KADDESELLÂHÜ SIRRUHÜL ÂLİ (SOMUNCU BABA) KÜLLİYESİ – DARENDE / MALATYA

Doğumu ve Tahsili

   Anadolu’nun manevî mimarları, mana köklerimizin sahibi olan veli zatlar arasında yer alan Somuncu Baba olarak maruf Şeyh Hamid-i Aksarayî Tük tasavvuf ve ilmî hayatında müstesna bir mevkiye haizdir. Hidayet güneşi Mehdi, Velayet Aruf-i Billâh, Kutb’ul Evliya gibi sıfatlara mazhar olmuş, evliyanın ve ulemanın büyüklerinden Şeyh Hamîd, Şeyh Hamîdüddin olarak zikredilmekle birlikte, Şeyh Hamîd-i Velî, Hamîd-i Kayserî, Hamîd-i Aksarayî, Somuncu Koca, Ekmekçi Koca isimleriyle de anılan Somuncu Baba’nın doğum tarihi muhteliftir. 1349 ve 1331 tarihlerinde doğduğuna dair iki bilgiye rastlamaktayız.

   Kayseri’nin Akçakaya Köyünde dünyaya gelmiştir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması, Anadolu’yu manevi fetih için gelen Horasan erenleri arasında Somuncu Baba’nın babası Şeyh Şemseddin Musa Kayseri’de vardı. Soyu 24. kuşaktan Hz. Peygamberimize (SAV) uzanmaktadır. Asıl ismi Hamîd olan Somuncubaba ilk tahsilini ve tasavvuf neş’esini babasından almıştır. Devrinin önde gelen âlimlerinden “mütavil” ilimleri öğrenmiş; özellikle Tefsir ve Fıkıh (İslam Hukuku) dersleri almış, medrese öğrenimini tamamlamıştır. Babasının vefatından sonra, ilim aşkıyla yanıp tutuşan kalbi mutmain olmadığından mürşid aramaya başlamış, ilmini ve tasavvufî bilgisini artırmak için Kayseri’den o zamanın şarkın on mühim ilim ve irfan merkezlerinden olan Şam’a gitmiştir. İlim alanındaki çalışmalarını Şam, Tebriz ve Erdebil’de sürdürmüştür. Alaaddin Erdebili’den ve Bayezid-i Bistami’nin ruhaniyetinden manevi terbiye almıştır.

Tasavvuf Hayatı

  Somuncubaba “Hankâh-ı Bayezediyye” (Bayezidi Bestami tekkesi)’ de bulunan tarikat pirleri ile sohbetlerde bulundu, Bayezid-i Bistami’nin ruhaniyetinden manevî terbiye aldı, Hankah’ı Bayezidiyye’de bir şeyhin hizmetinde bulunmuş, ilmî çalışmalarına devam ederken tasavvufî hayata yönelmiş, kalbî seviyesini yükseltmiştir. Aldığı manevî emir üzere Tebriz yakınlarında Hoy kasabasında zamanın Gavs-ı Şeyh Safiyüddün İshak’ın torunu Hace Alaaddin Nur’u Muhammediyye mişkad olduğunu öğrenince ona teslim oldu. İbadet, riyazet ve hizmetle üstün derecelere kavuşmuş, Hace Alaaddin Erdebili, ömürleri nihayete ermek üzere bulunmakta iken hüviyet ve hilavet sırrını anladığı Ebu Hamîd’i sevinçle karşılamış.

Hace Alaaddin Erdebili, bir gün ona: “ Artık bizden öğrendiğin ilmi, Allah Teâlâ’nın dinini, insanlara öğretmek üzere Anadolu’ya git!” buyurmuş, Hocasının Somuncubaba’ya olan alakası ve insanları yetiştirmek için icazet vermesi hased edici kimselerin ona karşı buğz etmelerine sebep olmuştur. Hace Alâeddin, Hâmid-i Aksarayî’yi vazifelendirip, talebeleriyle “Şemseddîn-i Tebrîzî Makamı” denilen yere kadar uğurladı. Hocası Hamîd-i Aksarayî’ye buğz eden ve onu kıskananların da bulunduğu yöne dönerek, “Hâmideddîn’in arkasından, gözden kayboluncaya kadar bakınız. Eğer dönüp bizden tarafa bakarsa, Anadolu’da onun ilminden istifade ederler. Şayet bakmazsa, onun ilminden hiç kimse istifâde edemez” buyurdu. Bunun üzerine Hâmid-i Aksarâyî’nin arkasından baktılar. Bu hâli Cenâb-ı Hakkın izniyle anlayan Hamîd-i Aksarayî, gözden kaybolmadan önce iki defa arkasına baktı ve onların hasedlerini giderdi. Ebu Hamîd, Hace Alaaddin Erdebili’den “Velayet Nuru”nu, dinî ve dünyevî ilimlerle ilgili icazet aldıktan sonra aldığı emir üzerine büyük bir âlim ve veliyy-i kâmil bir velî olarak irşad vazifesi için Anadolu’ya Kayseri’ye dönmüştür.

Kayseri Hayatı

Burada insanlara irşad vazifesinde ve nasihatlerde bulundu. Nasihatleri hasta gönüllere şifa oldu. Ondan feyz alan birçok talebesi oldu. Çok sevdiği talebelerinden Şücâ-i Karamânî’yi yanına çağırarak; “Ankara’da Nu’mân isminde bir müderris vardır. Onu bulup buraya davet ediniz” buyurdu. Talebesi hocasının bu emri üzerine Ankara’ya giderek durumu Müderris Numan’a bildirdi. Numan’a Bayram ismini Şeyh Hamidi Aksarayi vermiştir. Zira Kayseri’ye Kurban Bayramında geldiği için ona Bayram demiştir. Numan Hazretleri “Bu davete icabet lâzımdır” diyerek, birlikte Kayseri’ye döndüler. Burada Şeyh Hamîdi Aksarayi’nin sohbetlerinde bulunan Numan Hazretleri, onun büyük bir âlim ve evliya olduğunu anladı. Pek çok kerametlerini de görünce, daha çok bağlandı. Hocasından zâhirî ve bâtınî ilimler öğrendi. Kısa sürede büyük mesafe aldı. Hocası bir gün “Hacı Bayram! Zâhirî ilimleri ve bu ilimlerde yetişmiş âlimleri ve derecelerini gördün. Bâtınî ilimleri ve bu ilimlerde yükselmiş velîleri ve derecelerini de gördün. Hangisini murâd edersen onu seç!” buyurdu. Hacı Bayram velilerin yüksek hallerini görerek, kendisini tasavvufa verdi. Şeyh Hamidi Aksarayi’nin himmetinde zamanın büyük velilerinden oldu.

Bursa Hayatı

   Şeyh Hamîdi Aksarayî aldığı manevi bir emir üzerine Kayseri’den Tebriz’e gitti. Burada bir süre kaldıktan sonra Anadolu’ya gelip, bir süre Darende ve Kayseri’de ikamet ettikten sonra Aksaray yoluyla makamı (Kutbiyyette)iken Bursa’ya gelmiştir.

  Burada bir ümmi gibi davrandı. İlminin varlığını kimseye göstermedi. Bursa’da Molla Fenârî Mahallesinde, Ali Paşa Çınarı civarında olup, iki gözlü bir fırın yaptı. Büyüklüğü 8-10 Ramazan pidesi konulabilecek kadardır. Soldaki daha büyük olup asıl ekmeklerin pişirildiği fırındır. 70-80 ekmeğin konulabileceği büyüklüktedir. Somuncu Baba’nın ekmek yeri ise Ulu Cami’nin karşısında yer alan sahaflar çarşısının ortasıdır. Yakın zamana kadar Somuncubaba’nın ekmek sattığı yer olduğu belirtilen mahalde, çarşı esnafı her hafta Cuma günleri bir araya gelirler, dua ederler ve sonra dükkânlarını açarlardı. Fırınının yanında ibadetini yaptığı bir odası vardı. Odanın kıble yönünde ise nefsini terbiye etmek için kullandığı Çilehanesi bulunmaktaydı. Bu oda bir insanın ancak oturabileceği kadar genişlik ve yükseklikteydi. Bu durumunu kimseye bildirmedi. Halk içinde Hak ile olmağa gayret etti. Geçimini iki gözlü fırınınında pişirdiği ekmekleri satarak sağlardı. Ekmekleri merkebiyle dağdan getirdiği odunlarla pişirirdi. Pişirdiği ekmekleri ekmek küfesine koyup sırtına alarak “Somun! Mü’minler somun!” derdi. Somun sattığından dolayı halk arasında Somuncubaba diye bilinirdi. Ekmeği bereketli ve lezzetli olan Somuncubaba halk arasında çok sevildi. Ekmekleri lezzetli olduğundan halk adeta kapışırdı.

  Somuncubaba günlerden bir gün fırınında ekmek pişirirken fırına Yıldırım Bayezid’in damadı Seyyid Emir Sultan Hazretleri geldi. Selam vererek içeri girdi. Selamlaşma faslından sonra birbirlerinin gözlerine baktılar. Emir Sultan elinde içinde yemek bulunan bir çömleği pişirmesi için Somuncubaba’ya verdi. Somuncubaba çömleğin kapağını açıp fırına sürmek istedi ancak çömlek bir türlü fırına girmiyordu. Bir kez daha denedikten sonra Emir Sultan’a dönerek; “Anladım ki bu çömleği fırına sen süreceksin!” dedi. Emir Sultan Hazretleri Somuncubaba’nın elinden aldı ve kendisi fırına sürdü. Fakat fırında ateş yoktu. Somuncubaba fırının ağzını kapatıp biraz sonra pişeceğini belirterek beklemeye başladılar. Fırında ateş olmadığı halde yemeğin piştiğini gören Emir Sultan, Somuncubaba’nın büyük bir veli zat olduğunu anladı. Fırında tasavvuf üzerine sohbet ettikten sonra ayrıldılar.

   Somuncubaba Yıldırım Beyazıd Han’ın yaptırdığı Ulu Cami’nin inşaatında çalışan işçilerin somun ihtiyacını karşıladı. Somuncubaba’nın Bursa’da veli olduğu Ulu Cami’nin açıldığı Cuma Namazında anlaşıldı. Caminin açılış merasiminin Cuma namazıyla yapılacağı ilan edildi. Yıldırım Beyazıd, damadı Emir Sultan, Molla Fenari hazretleri, ulemadan büyük zatlar ve kalabalık halk camiyi doldurdu. Yıldırım Beyazıd Caminin açılış hutbesini Emir Sultan hazretlerinin vermesini istedi. Ancak Emir Sultan “Sultânım! Zamanın büyük âlimi burada iken, bizim hutbe okumamız uygun değildir. Bu câmi-i şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık olan zât şu kimsedir” demesi üzerine camide bir uğultu oldu. Eliyle de Somuncubaba’yı işaret etti. Yıldırım Beyazıd’ın emri üzerine Somuncubaba minbere doğru yürüdü ve Emir Sultan’ın yanına gelince duygularını, Emir Sultan’a; “Hay Emir Hay! Niçin bizi fâş ettin?” diyerek dile getirir. O da; “Senden ileride bir kimse göremediğim için öyle yaptım” cevabını verdi. Cemaat, somun satan bir ekmekçi olarak tanıdığı zatın hutbesini merakla bekliyordu. Acaba nasıl bir hutbe irad edecekti. Somuncubaba şöhret afettir düsturundan hareketle kendisini halktan gizlemiş, ancak Emir Sultan’la tanıştıktan sonra vakti gelince Emir Sultan onun büyük bir âlim ve veli bir zat olduğunu açığa vurmuştur. Çevreden büyük âlimlerin ve meşayihin de bulunduğu kalabalık bir cemaate önce imamlık ve hatiplik yapan Somuncubaba, namazdan sonraki vaazını da Fatiha sûresinin tefsirine tahsis eder. “Bu sûrenin tefsirinde zamanımızdaki bazı ulemanın müşkülleri vardır” diyerek Fatiha sûresinin yedi ayrı makamda tefsirini yapar. Cemaat içinde bulunan Molla Fenari’nin gerçekten mevcut olan müşkillerini halleder. Bu olay, camideki hem ulema, hem meşayih, hem de diğer cemaat arasında hayret ve takdir duygularıyla karşılanır. Somuncu Baba’nın büyük bir velî ve kutup olduğu ayrıca onun hem zahir, hem de batin ilimlerine vakıf olduğu bu vaaz ve hitabetiyle anlaşılmıştır. Somuncubaba öyle bir hutbe verdi ki Bursalılar daha önce böyle bir hutbe dinlememişlerdi. Fâtiha sûresinin, yirmi ana ilim üzerine yedi türlü tefsîrini yaptı. Öyle hikmetli sözler söyledi ki cemaat hayranlıkla ve ilgiyle hutbeyi dinledi.

   Cuma namazı sonrası cemaat Somuncubaba’yı görmek, elini öpmek ve hayır duasını almak istedi. Cemaatin bu isteğini geri çeviremedi. Kapıda durdu ve herkese elini öptürmüştü. Caminin üç kapısından da çıkan Somuncubaba’nın elini öptüğünü söylediler. Somuncubaba Allah’ın izniyle üç kapıda da aynı anda bulunarak cemaate elini öptürmekle keramet göstermiştir.

   Molla Fenari, Cuma namazından sonra Somuncubaba’yı evinde ziyaret etti ve bu günlerde Fatiha suresinin tefsirini yapmak istediğini bazı anlamadığı yerler olduğunu bu hutbeyle bilemediği yerleri izah ettiğini vurguladı. “Şeyh Hamîd, bize burada hikmetler saçıyor ve büyüklüğünü gösteriyor. Fatiha’yı yedi vecih üzere tefsir eyledi. Birinci tefsiri herkes anlayabilirdi. İkinciyi, buradaki bazı kimseler anlayabildi. Üçüncüyü ise bir kısmını aklım idrak ettiyse de bir kısmını idrak edemedi. Bundan sonraki vecihleri ise, bizim idrakimizin dışında kaldı. Ancak kendisi idrak edebilir.” Medreseden kazandığı ve helal olduğunu belirttiği beşbin akçeyi kabul buyurduğu takdirde hediye etmek istediğini söyledi. Somuncubaba “Helal olduğunda şüphemiz yoktur. İçinden bir akçe verin de merkebimize taze ot getirsinler” der. Verilen akçe ile biraz taze ot satın alarak merkebin önüne korlar. Merkep bir süre kokladıktan sonra otun üzerine çişini yapar. Bunun üzerine Somuncu Baba: “Bu zamana kadar merkebimiz şüpheli gördüğü şeyi yememiştir” deyince Molla Fenari: “Talebeniz olmakla şereflenmek istiyorum” diyerek onun eteğine yapışır ve talebesi olur. Molla Fenari’nin mürşidi artık Somuncu Baba’dır. Somuncubaba ona teveccühte bulunur. Ondan aldığı feyz ile alimlerce asırlarca muteber bir tefsir olarak kabul edilecek tefsirini bitirir. Sırrının ifşa olmasından sonra Gavas Paşa Medresesi’nden birkaç talebeyi yanına alarak Bursa’dan ayrıldı. Bunu duyan Fenari ona yetişti. Bir çınarın altında oturdular. Bursa’da kalması için ricalarda bulundu, yalvardı. Ancak o bir kere çıktığı bu yoldan geri dönmedi. Fenari Bursalılara dua etmesini istedi. O da Bursa’ya dönerek feyizli, bereketli bir şehir olması ve yeşil kalması için dua ederek vedalaştılar. Şimdi bu çınarın bulunduğu yere dua çınarı denmektedir.

   Halk arasında Somuncu Baba ve Ekmekçi Koca diye anılan Şeyh Hamid-i Veli’nin Aksaray ve Darende’de bulunan türbeleri bugün tartışma konusu olmuş durumda.

Aksaraylılar Somuncu Baba’nın mezarının kendi şehirlerinde olduğunu söylerken Darendeliler de Aksaraylıların aksine bu zatın kendi ilçelerinde yattığını ileri sürüyorlar. Somuncu Baba’ya yakın olma aşkı ile bu tartışma sürerken arşiv belgeleri Somuncu Baba’nın mezarı konusunda son noktayı koyuyor. Birçok arşiv belgesinde ve eski yazışmalarda Somuncu Baba’nın mezarının Darende’de olduğu ortaya çıktı. Bugün ziyaret edilen ve Somuncu Baba Külliyesi olarak bilinen mekânın içinde yer alan Somuncu Baba’nın mezarı her gün gönül ehli insanlar tarafından ziyaret ediliyor. Aksaray’daki türbe de aynen Darende’deki gibi Somuncu Baba’nın himmetine nail olabilmek isteyenlerce dolup taşıyor.
   Somuncu Baba’nın Darende’de medfun olduğu birçok tarihi kaynakta kayıtlı. Özellikle temettuat defterlerinde ısrarla bu konun üzerinde duruluyor. Defterlerde Somuncu Baba’nın mezarı anlatılırken de detaylı bir şekilde tasvir yapılıyor. Konu ile ilgili olarak araştırmalar yapan Fatih Üniversitesi öğretim görevlisi İlbeyi Özer, Somuncu Baba’nın mezarının Darende’de olduğu yönünde kesin arşiv belgelerinin olduğunu belirterek: “Artık bu konuda tartışma yapmak yanlış. Çünkü; resmi kayıtlar, belgeler bu olayı ortaya koyuyor. Ama Aksaraylıların Somuncu Baba’ya olan sevgisini de doğal karşılamak lazım. Somuncu Baba’nın oğlu tarafından bir kolunun Aksaray’da olduğunun altını çizmekte de fayda var. Somuncu Baba’nın Darende’de kendisine has bir yeri var. Darende’de vefat ettiği ve mezarının orada bulunduğu “Mahalle-i mezbûrda vâki defin-i hak-i ıtırnâk olan” şeklindeki ifade ile belirtiliyor. Aynı ifadenin Sivas Valiliği’ne gönderilen 1846 tarihli hüküm sûretinde de kullanılması bu gerçeği teyid ediyor” şeklinde konuşuyor.
   Somuncu Baba’nın mezarının Darende’de olduğu, 13221 nolu Hıdırlık Mahallesi Temettuat Defterinde geçiyor. Defterde burada güzel kokulu topraklar içerisinde medfûn bulunan Somuncu Baba’nın soyundan gelen 36 hane mensubuna vakıf gelirlerinden pay dağıtılması şartı bulunuyor. Yine söz konusu belgede evlatlarından vergi tahsil edilmemesi de karara bağlanmış durumda. Fatih Üniversitesi öğretim görevlisi İlbeyi Özer: “Osmanlı, Somuncu Baba’nın maneviyatına binaen evlatlarından da vergi almayı uygun görmemiş, bu kudsi soydan gelenleri de korumuş. Ayrıca defterler hane reislerinin tüm varlıklarını ve gelirlerini ayrıntılarıyla vermekte. Kişilerin ekili ve nadasa bırakılan arazisi, bu arazinin miktarı, bütün hayvanların sayısı gelir ve giderleri bu kayıtta tutuluyor. Kime miras bırakıldığı, vârislerin haklardan nasıl faydalanacağı tespit ediliyor. Bu yüzden bu kaynak çok önemli” şeklinde konuşuyor.
    Bursa’da halka somun dağıtarak sade bir hayat sürdüren ve Somuncu Baba adıyla bilinen Şeyh Hamid-i Veli’nin, Anadolu Alperenleri diye tarif edilen İstanbul’un fethini işaret buyuran Akşemsettin ve Hacı Bayram Veli gibi uluların yetişmesinde büyük emeği geçti.
  Bir süre Aksaray’ı mekân tutan Somuncu Baba, büyük oğlu Hakiki’yi burada bırakıp sade bir hayat sürmek için Darende’ye gelip yerleşmiş ve orada âlemini değiştirmiş.

Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi