21 Kasım 2024
Camiler

FAİK PAŞA CAMİİ – İZMİR

İzmir Basmane semti, Altınordu Mahallesi’nde bulunan bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Kaynaklardan Faik Paşa tarafından XVI. yüzyılda yaptırıldığı öğrenilmiştir. Cami 1842 yılında yanmış, bunun ardından barok üslupta yeniden yapılmıştır.

Kesme taş ve moloz taştan yapılan cami, dikdörtgen planlı olup üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Bu çatı ve caminin ibadet mekânını örten tavan on üç sütunla desteklenmiştir. Mihrap ve minberi özellik göstermeyen caminin içerisinde bezemeye de rastlanmamıştır.

Caminin köşesinde taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Bu minare 1914 ve 1955 yıllarında onarılmıştır


Her şehirde olduğu gibi İzmir’de de vitrinde olan ve de kenarda köşede kalan unutulmaya yüz tutmuş, zar zor anımsanan kültür yapıları vardır. Vitrinlik olanlar bakım ve onarıma doyarken unutulmuş olanlar ihmale tok, ilgi ve bakıma açtırlar, muhtaçtırlar. Bunların sayısı az değil, bilakis azımsamayacak kadar çoktur. Özellikle yıllardır tecrit alanı muamelesi gören Kadifekale ve eteklerindeki mahalleler bu kaderine terk edilmiş semtlere örnektir. Tilkilikten İkiçeşmelik’e, Basmane’den Ballıkuyu’ya olan keşfimiz devam ediyor. Bu hafta Faik Paşa Camii için Altınordu Mahallesi’ndeyiz.

16.yy başlarında yapılmış olduğu bilinen ve bulunduğu mahalleye adını veren cami olup, 967 sokak Nu 60 adresindedir. Evliya Çelebi, kâgir kubbesinin kurşun kaplı olduğundan söz etmiştir ama günümüzde çatı ahşap ve kiremit kaplıdır. Asıl görünümümü yaşadığı bir yangın sonrasında kaybettiği sanılmaktadır. Kitabesindeki 1842 tarihi yine geçirdiği yangın sonrası gördüğü tamirata ait olmalı. Cami bu haliyle yarı beylik, yarı barok ve yarı rüstik bir görünüm arz ediyor. Minaresine ona keza 1914 ve 1955 yıllarında tamirat görmüştür.

Banisi Faik Paşa hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız bu camiye gitmek için Basmane’deki Çorakkapı Camii’nin solundan yukarı doğru çıkan sokağı takip etmeniz gerekiyor. Biraz rampa yukarı çıkılacağından yürüme zorluğu olanların dikkatini çekmekte fayda var. Solda karşınıza bir kazı alanı ve sağda sur duvarı çıkacak. Şehit Fethibey İ.Ö.O.’nun yanından yukarı doğru çocuk sesleri içinde yürümeye devam ediyoruz.

Dar dolambaçlı sokağa girip sağa doğru kavis aldığınızda göreceğiniz minarenin şerefe ve âlemi Faik Paşa Camii’ne ait. Demir sargıyla muhafazaya alınmış sura bitişik caminin kuzeydoğu duvarının sıvaları yer yer dökülmüş ve sokağın başına ve minare kaidesinin tam önüne bir lamba direği dikilmiş. Köşeden sağa dönen sokak yine sola kıvrılarak yukarıya devam ederken aynı zamanda tam karşıda sizi doğruca caminin kapısına yönlendirir.

Önündeki dalları kesik dut Faik Paşa Cami’ne komşuluk yapan yegane ağaç. Bir de kapı üstünden eşiğe sarkan yeşil yapraklarıyla yanlış anımsamıyorsam melisa diğer bir canlı yeşillik. Parmaklıkları yeşile boyanmış demir kapı üstünde alt-üst iki ay-yıldız arasına Faik Paşa Camii yazılı mermer levhanın altından içeri giriyoruz. Üst taraftan yeşil boyalar dökülüyor.

Solda imamın oturduğu konut mevcut. Yan tarafta inşaat var. Sağdaki giriş yönü zaman içinde sanki değiştirilmiş hissi veriyor. Defalarca elen geçtiği, değişikliğe uğradığı belli. Bugün kapalı olan esas girişi kararlamasına gözle kestirmek mümkün. Günümüzde kullandığı haliyle yan kapıdan camiye giriyoruz. Girerken çerçeve içine alınmış açıklamalı kitabe dikkatimi çekiyor:

“Yine ziya verdi ibadetin nuru ile gönüllerde parlayan Faik Paşa Camii, bundan önce meydana gelen yangın kazası harap etmişti gerçi onu, o mabedi vakıf yöneticisi büyük bir gayretle eşi benzeri olmayan bir güzellikte yaptı, vakfına bir tarih ekleyip bu ibadethanenin bir servet olduğunu gizliden hal diliyle anlatabilirsin, yüksek zahmet ve masraflarla bu cmii yardımsever vasfıyla Kul Faik Paşa”. Ahmet Tevfik, H.1258. M.1841/2.

Caminin haremi yok, küçük avlusu ve üstü örtülü küçük bir son cemaat yeri var. Mahfil karanlık, mihrap duvar içine girintili ve yağlı boyalı. Mihrap üstünde ‘Zekeriyya, ne zaman onun ibadethanesine, yanına girse, orada rızıklar bulur, görür’ anlamına gelen “Küllema dehale aleyha Zekeriyyel mihrab” yazılı.

Münir Aktepe hocamız kitabında Faik Paşa adında birinin İzmir’de bir cami, bir medrese ve bir muallim hane yaptırarak, bunlara bir kısım değirmenlerini, bağ ve bahçelerini ve de dükkânlarını vakfettiğinden bahsediyor ancak Faik Paşa’nın yaşamına ve şahsiyetine ait bilgiye ulaşılamadığı notunu düşüyor.

16.yy döneme bakıldığında Faik Paşa adında birine ilk kez Sultan II. Bayezid zamanında rastlıyoruz. Hatta bu paşa Çandarlılarla alakalı da olabilir çünkü hatırladığım kadarıyla İznik’teki Çandarlı Kara Halil İbrahim Paşa Türbesi dahi kendi zamanında yaptırılmıştır. Öyleyse camii tarih olarak 1512’lere değin geri gitmektedir. Faik Paşa’nın bundan başka Selanik ile Narda, Karlı ili ve Yenice Vardar’da birçok hayır eserleri bulunmaktadır.

Diğeri ise Yavuz Sultan Selim döneminde yaşamış ve Şah İsmail’in Anadolu’ya gönderdiği Nur Ali Halife’nin üzerine Yavuz tarafından gönderilen Faik Paşa’dır ki o harekâtta başarısız olmuş ayaklanma ancak Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından bastırılabilmiştir. Zamanlama bakımından camiimiz ilkyazımızda bahsettiğimiz Halil Efendi Camii ile hemen hemen aynı döneme tarihlenmekte olup, önem arzetmektedir. Halil Efendi Camii gibi, Faik Paşa Camii de 1500’lü yıllara değin uzanan geçmişiyle İzmir’in Türk-İslam kültürü ve tarihi açısından anıtsal bir eser sayılmalı.

Camiinin içi sade, minberi ve mihrabı sıradan. Belki bu yapıdaki asıl ilk minber, mihrap ve müezzin mahfili değil. Kim bilir yangında ne kadar hasar gördü ki bu kadar çok değişikliğe uğramış. 13 sütun üzerine oturan çatı kiremit kaplı, kubbesiz. Bu da bize Evliye Çelebi’nin bahsettiği Faik Paşa Camii’nden daha farklı bir kubbeye sahip görünüm sunuyor. Cami içi kalem işleri 1955 yılına ait. Başımı yukarı kaldırdığımda bir başka levha dikkatimi çekiyor: “Ya Hazret-i Bilal-i Habeşi”. Bu yazıyı görünce aklıma camilerde başka isimleri zikretmenin doğru olup olmadığı tartışmaları geliyor her nedense…

Konumuz bu değil tabi ki… Asıl tartışmamız gereken İzmir’in bu semtlerindeki abidevi eserlerinin neden bu kadar bakımsız olmaları ve ihmale uğramaları. Gerçi semtin geneline baktığımızda, bu soruyu soralım mı sormayalım mı diye düşünüyorum ama bugün varoş durumda olan buraların bir zamanların Müslüman Türk yerleşimi olduğu ve de bu anıtsal Türk-İslam eserlerinin Türk tarihi, Türk kültürü ve sanatı açısından çok kayda değer olduğunu söylememiz gerekiyor.

Bu mahalleleri tecrit ederek, ötekileştirerek bir yere varamayacağımız, sorunları çözemeyeceğimizi söylemeden edemiyorum. Bugün İzmir’in vitrinindeki semtlerden belki daha fazla kültür varlığı ve abidevi eser barındıran bu semtlere her yerden daha fazla değil ama en azından biraz ilgi göstersek ve sahip çıksak diyorum. Zira buralar bizim ecdadımızın geldiği, yerleştiği ve kültürümüzü yeşerttiği yerler.


Bir yanıt yazın