ŞEYHMÜFTÜ TÜRBESI – MUSTAFAKEMALPAŞA / BURSA
Şeyh Müftü Camii ve Türbesi Mustafakemalpaşa ilçe merkezinde bulunmaktadır. Caminin kuzeyindeki harimin giriş kapısı üzerinde yer alan mermer kitabede Şeyh Müftü Camii Şerifi’ nin 1894 – 95 yılında Naib Şefik Bey’ in yardımıyla yapıldığı yazılıdır. Caminin kuzeybatısında yer alan türbenin giriş kapısında Türkçe olarak yazılı levhada türbede yatan kişinin Şeyhmüftü olduğu bildirilmekte ve yaşamı hakkında bilgi verilmektedir.
Caminin yanında bulunan türbe ise dıştan dikdörtgen, içten altıgen planlı olup üzeri kubbe ile örtülüdür. Yapının beden duvarları içten ve dıştan sıvalıdır.
Türbede yatan şahsiyetlerden birinin Şeyh Müftü olduğu bilinmektedir. Fakat diğer sandukadaki şahsiyet hakkında bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Türbenin duvarları içeriden ve dışarıdan sıvanmış olduğundan, yapı malzemesi tespit edilememiştir.
ABDÜLKERÎM KÂDİRÎ HAZRETLERİ (ŞEYH MÜFTÜ)
Şeyh Müftü asıl adı Abdülkerim Kâdirî ‘dir. Kanunî Sultan Süleymân Hân zamanında yaşamış âlim ve velîlerden. Aslen Kirmasti doğumludur.
Kanunî Sultan Süleymân Hân zamanında yaşamış âlim ve velilerden, Aslen Kirmasti (Mustafakemalpaşa) Atariye Mahallesi doğumludur. Doğum târihi bilinmemektedir. Müftî Şeyh adıyla meşhûr olmuştur. 951 (m. 1544) senesinde vefât etti. Kabri, Kirmasti kasabasında, câmi ve zaviyesinin yanındadır. Şeyh Kara Baliden tarikatı öğrendi. Evliyaullah-tandır. Şeyh İmamzadenin murididir.
Daha küçük yaşta iken, Kur’ân-ı kerîmin tamamını ezberledi. Tecvîd ve kırâat ilimlerini de öğrendi. Emîr Sultan hazretlerinin câmisinde, Cum’a günleri Kur’ân-ı kerîm okurdu. Dinî ilimleri öğrenmek için çok çalıştı. Mevlânâ Karabâlî’nin yanında da bir müddet ilim tahsilinde bulundu. Karabâlî’nin derslerine devam ederken, İmâm-zâde diye tanınan zâtın hizmetine girdi. Onun sohbetlerinde bulunup, feyz aldı. Burada, ma’nevî hâllere ve makamlara kavuştuktan sonra, İstanbul’da Küçük Ayasofya zaviyesinde, insanlara dünyâ ve âhıret saadetinin yollarını öğretmeye başladı. Hâfızası çok kuvvetli olduğundan, kısa zamanda pek çok fıkıh mes’elelerini öğrendi. Hattâ bilgisinin çokluğu ile meşhûr oldu. İlminin çokluğunu, zamanın Pâdişâhı Kanunî Sultan Süleymân Hân duyunca, ona maaş bağladı. Şeyhülislâm gibi halka fetvâ vermesi için ona ruhsat verildi. Câmilerde ve meclislerde halka va’z ve nasîhat verirdi. Çok te’sîrli ve güzel konuşur, dünyânın geçiciliğinden, âhıretin ebediliğinden ve Cennet ni’metlerinden bahsederdi. Kütüphânesinde pekçok kıymetli kitap vardı. Dâima bu kitapları mütâlâa ederdi.
Çok şiddetli riyâzet ve mücâhede yaptı. Hâli, “Ölmeden önce ölünüz.” hadîs-i şerîfinin ma’nâsına uygun idi. Mezar gibi bir çukur kazdırmıştı. Bu çukura girer, kırk gün tamam oluncaya kadar beş vakit namazı o çukurda kılardı. Hattâ gece gündüz bu çukurda yatar kalkardı. Bu hâlinden dolayı pekçok feyz ve berekete kavuşmuştu. O çukurda çok riyâzetler yapar, devamlı nefsine muhalefet ederdi. Kırk günlük halveti bitince o çukurdan çıkar, gelecek seneye kadar halka va’z ve nasihat ederdi. Devamlı hudû’ ve huşû’ üzere bulunurdu.
Taşköprü-zâde anlatır: “Bir gün Şeyh Abdülkerîm Kâdirî’ye unutkanlığımdan şikâyet ettim. Bana, unutkanlığımın gitmesi ve hafızamın kuvvetlenmesi için duâ etti. O zâtın duâsı bereketiyle, o hâlden kurtuldum. Unutkanlığım kaybolup gitti.”
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye; c.2, s.58
2) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.517,518
Mustafakemalpaşa Belediye Başkanları Mustafakemalpaşa Belediye Başkanları
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.288
Riyazet : Nefsin isteklerini kırma
Mücâhede : isim Çalışma, gayret
Hudu’: Eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek anlamınadır.
Huşu’: Çoğunlukla vücut organlarının saygısı anlamına kullanılmakla birlikte “genel saygı” anlamını ifade eder.