HARRAN EVLERİ – ŞANLIURFA
Dünya üzerinde ve Anadolu’da eski çağlarda içinde yaşanmış, parlak uygarlık mirası da bırakmış birçok antik kent var. Bunların çoğu günümüzde artık içinde yaşanmayan arkeolojik sit alanlarıdır. Bazıları ise üstelik özgün adını da aynen koruyarak bugün de yaşamını sürdürmekte… İşte en çok kendine özgü kubbe evlerden oluşan sivil mimarisiyle hatırlanmakla birlikte, dünyanın en eski kentlerinden olup, sahip olduğu diğer zengin ve eşsiz kültür mirasıyla da ayrıcalıklı Harran, bugün de adını koruyarak yaşayan nadir antik kentlerden biri. “Urfa’daki Oxford” Harran Adı Sümerce “kesişen yollar’dan gelen Harran, 9000 yıldır aynı adla anılıyor. Hitit ve Mısır uygarlıkları arasında önemli bir durak. Lût, Şuayb, İbrahim ve Yakub peygamberler buraya iz bırakmışlar. Sonraları İpek Yolu’na kavşak olmuş. Emevi Halifesi Mervan Harran’ı başkent yapmış. Hattatlar, nakkaşlar, mimarlar burada önemli eserler yaratmışlar. Tasavvuf önderleri, astronomi âlimleri burada çalışmalar yapmışlar.
Sabit bin Kurra Yunan filozoflarının kitaplarını burada Arapça’ ya çevirirken “Urfa’da Oxford vardı da gitmedik mi?” diye yapılan esprilere inat, devrin en önemli matematikçileri de Harran üniversitesinden çıkıyormuş. Cerrahları göz ameliyatı yapacak kadar tıp ilminde yol almışlar. Rakkakapı, Halepkapı, Nizarkapı, Yezidkapı, Feddankapı ve Küçükkapı diye anılan 8 kapısından kervanlar girip çıkarken 19 kapısıyla Ulu Camii Anadolu’daki ilk anıt-cami örneği imiş. 13. yüzyılda Moğol istilasından sonra bütün bu zenginlik tahrip edilmiş, sakinleri Urfa’ya göçmüş. Osmanlı Dönemi’nde Harran, 280 kişinin yaşadığı bir köy olarak kayıtlara geçiyor. Cumhuriyet
Dönemi’nde Akçakale ilçesine bağlı iken, GAP Projesi beklentileriyle, 1987’de ilçe ilan edilmiş.
Dışı kubbe, içi ev! “Kubbeli”, “külahlı”, “kümbet evler” ya da “arı kovanı” diye nitelenen, arkeologların “tholos” (çoğulu “tholoi”) dedikleri, konik kubbeli, kare veya kareye yakın bir taş temel üzerine genellikle 40-45 dizi tuğla ile örülü Harran Evleri, herkesin ilgisini çekmeye devam ediyor. Dışarıdan bizler sadece kubbeleri görüyoruz ama içeride bambaşka bir görüntü var! Sayısı iki ila altı arasında değişerek yan yana getirilen kubbeler, içerden kemerlerle birbirine bağlanıyor ve yaşam alanları oluşturuluyor. Sonra gereğinde bunlar çoğaltılabiliyor. Kısacası asıl ev içeride!
İç kısımlar kırmızı toprak ve saman, dış duvarlar kara toprak ve saman karışımı ile kaplanıyor. Yerden yüksekliği 5 metreye varabilen bu evlerin tek penceresi koninin tepesindeki delikten ibaret. Ancak bu delik, hem havalandırma, hem ışık kaynağı hem de baca işlevi üstleniyor.
Pencereye çıkmanın pratik yolunu da tuğla örgü döşenirken birer tuğla atlanarak yapılan ve merdiven basamağı işlevini gören çıkıntılarla bulmuşlar. İlkel fakat gerçek bir eko-mimari ürünü! Yazın serin kışın sıcak olan bu evler 150-200 yıl önce yapılmış. Kullanılan taşlar da antik şehir harabelerindeki kalıntılardan buraya getirilmiş.
“HARRAN KÜLTÜR EVİ”
Bu evlerden biri, 1999 yılında o zamanki Harran Kaymakamı İbrahim Halil Akşit’in öncülüğünde restore edilmiş. 19 odalı ev “Harran Kültür Evi” olarak turizme açılmış. Bu ev, günümüzde de 10 çocuklu Ali Kızıl işletmeciliğinde turizme açık bulunuyor. Ali Kızıl, “…Çocuklarım yabancı dil konusunda uzman olup, buranın tanıtımını yapmaktadırlar. Bakanlıktan takdir belgesi ve Harran’da ilk çalışma ruhsatını alan işletme de Harran Kültür Evi’dir” diyor. İbni Teymiye Mah. Çeşme Sokak No: 23 adresindeki evde toplu gruplara sıra geceleri, yöresel yataklarda konaklama imkânı mevcut.
Dünyanın başka yerlerinde de var! MÖ 6000 yıllarına kadar inebilen bu tür sivil mimari örneklerinin, Mezopotamya ve Ege’de MÖ 3000 yıllarına kadar yaygın kullanıldığı biliniyor. Anadolu’da bu tür evlere, en çok iki bölgede rastlanıyor.
Birinci bölge Urfa ile Birecik arası, ikincisi de yine Urfa ile Akçakale arası. İkinci bölgede bulunan Harran evleri tuğla kubbelerle örülürken diğer bölgelerdeki evler kerpiçten yapılmış. Harran evlerindeki kubbelerin tuğla ile örülmesinin nedeni yöredeki toprağın tuğla yapımına elverişli olmasından kaynaklanıyor. Bir başka neden de bu coğrafyanın çöl olması ve bu yüzden de ağaç yokluğu. Kümbet evlerin dünyadaki diğer örneklerine Musul, Tiflis, Kıbrıs’ta, İtalya’nın güneyinde, Adriyatik Denizi’ne kıyısı olan Puglia bölgesi kırsalında, İskoçya, İspanya, İran, Afganistan, Çin ve Peru’da da rastlamak mümkün. İskoçya adalarında “Arı Kovanı” (“beehive houses”) adı verilen bu yapılar 18. yüzyılda çok canlı bir gelenek oluşturuyormuş.
HARRAN’I KORUMA MI DÖNÜŞTÜRME Mİ?
1979 yılında arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak tescil edilen ve kubbeli evleri korumaya alınan Harran’da, ören yerinden malzeme toplanması, her çeşit inşaatın yapılması, kanal açılması yasaklanmıştı. O tarihlerde 960 kubbeli ev sayılan Harran’da bu sayı bugün 500 dolayında. 2000’de
UNESCO Dünya Mirası Listesi adayı olan Harran’ın tam aday olabilmesi için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yeniden yaptığı değerlendirmeden sonra “kale ve surların onarılması. Kümbet evlerin betonarme yapılardan arındırılarak koruma altına alınması ve onarılması, tarihi dokuya uygun yaşam alanlarının oluşturulması ve çevre düzenlemelerinin yapılması ve turizme kazandırılmasını kapsayan “Harran Kentinin Restorasyonu, Çevre Düzenlemesi ve Korunması Projesi” duyuruldu. Projenin 2014’de tamamlanması umuluyor. TOKİ projeleri kapsamında başlatılan “Harran Sur İçi Kentsel Dönüşüm Projesi” ile de Harran’ın insandan arındırılmasının ardından bölgenin turizmden yeteri derecede pay alması için yoğun çalışmalar yapıldığı belirtiliyor. Türkiye’de “Kentsel Dönüşüm”, tartışılagelen bir konu. Bu yüzden kimileri Harran evlerinin kendi insanlarından arındırılmasının, onların doğal yaşamının da sonu olacağını ileri sürerken, Harran’ın başta kümbet evleri olmak üzere birçok yönüyle benzerlik taşıyan İtalyan kasabası Alberobello gibi bir cazibe merkezine dönüştürülmesinin amaçlandığı da söyleniyor…
KAYNAK: TÜRSAB MAYIS 2013 DERGİSİ