ÇANDARLI KALESİ – DİKİLİ / İZMİR
Çandarlı Kalesi (Resim 382) içinde bulunduğu yarım adanın karayla bağlandığı kısma yakın, doğu-batı yönde eğimli, kayalık zemin üzerinde inşa edilmiş bir tahkimattır.
Ada mahallesi sınırları içindedir. Bulunduğu konum itibarıyla görüş alanı, güney kesimde
Çandarlı Körfezinin tamamına ve karşı kıyılarından Karaburun’a kadar olan tüm alana hâkimdir. Batı yöndeki görüş alanını anakaraya bağlı Kemikli Burnu ve buraya yakın olan Karaada kapatmaktadır. Kuzey ve kuzeybatı kesimde ise görüş açısı Karadağ ve bunun eteğiyle sınırlıdır. Kuzeydoğu yönde Bakırçay Havzası’nın kıyıdan Bergama’ya kadar olan alanın bir kısmını görebilmektedir.
Kale doğu-batı yönde yayılmıştır. Bir iç ve bir dış avlu, beş burç, burçlar arasında değişik uzunluklara sahip sur duvarları ve bir top tabyasından meydana gelmektedir. Kalenin tüm bedenin zemine oturduğu yerlerinde, alçak seviyede dışa doğru eğimli bir şekilde açılan taş duvar örgüsü görülmektedir. Yapıdaki uygulama bir payanda niteliğindedir. Dış avlu olarak tabir ettiğimiz bölüm 1 ve 5 numaralı burçların arasında kalmaktadır. Düzensiz bir plâna sahiptir. Güneydoğusunda 5 numaralı burç ve kuzeybatısında 1 numaralı burçlar bulunmaktadır. Güneyinde ve batı kenarda 1.-5. burç arasındaki düz köşegenli iç avlunun sur duvarı yer almaktadır.
Kuzeybatı kenarı boyunca surlardan daha alçak seviyede dışa doğru eğimli, dört mazgallı bir top tabyası görülmektedir (Resim 384). Bu top tabyasına avlunun kuzeybatı ve güneybatı köşelerinden çıkılmaktadır. Tabaya zemini oldukça geniştir.
Kalenin söveli ve yuvarlak kemerli giriş açılığı, 1. burcun doğu kenarı ile dışa eğimli bir şekilde taşan tabyanın, batı dip köşesi boyunca uzanan alçak sur duvarında yer almaktadır.
Giriş açıklığının doğu kenarı sövesi tabyanın beden duvarı içinde kalmıştır. İç avluya giriş, söveli kapının açıldığı beşik tonozlu bir dehliz ile sağlanır. Dehliz tabyanın altında olması sebebiyle bir miktar uzundur.
Beşik tonozun kapı ardındaki kısmında bindirme usulüyle yapılmış bir üst örtü düzenlemesi görülmektedir. Tabyanın bu denli hantal ve geniş düzenlemesi belki de kalenin en sağlam bölümünü meydana getirmiştir. Giriş üzerindeki sur duvarında ve top mazgallarının kuzeybatı kenarındaki dendanda da yer yer kare şeklinde gözler görülmektedir. Bunlar savunma amacıyla yapılmış nişangâhlardır.
İç avlunun doğu, batı ve kuzey yönlerdeki burç ve sur dağılımı oldukça düz bir şekilde inşa edilmişken; güneydeki en uzun sur bu düzgünlüğü bozmaktadır. İç avluya dış avlunun güneybatı köşesindeki yuvarlak kemerli açıklıktan girilmektedir.
1.ve 5. burç arasında iç avluya doğru bir dirsek oluşturan köşegen hariç avlunun her köşesinde bir burç bulunmaktadır. Kuzeybatı ve güneydoğu köşelerde sur merdivenleri bulunmaktadır. 3. ve 4. burç arasındaki sur duvarı boyunca topların yer aldığı seki uzanmaktadır. Bu seki biraz daha yükselerek 2.- 3. burç arasındaki sur duvarının güney kısmında bir miktar daha devam eder. Alçak seviyedeki sekinin ortaya yakın kısmında topların buraya çıkarılmasını sağlayan küçük bir rampa bulunmaktadır. Her iki sekinin de neredeyse tamamı devşirme malzemeden yapılmıştır.
Yapının genel vaziyetinin anlatımı ardından beş burç ve dört sur duvarının cephe ve plân özelliklerinden bahsetmek gerekmektedir. Bu kısımları anlatırken her burca bir numara verdik. Bu burçların arasındaki sur duvarlarına da ait oldukları burçların numaralarını koyduk. Örn: “1.- 2. burç arasında kalan sur duvarı” Bu burçtan başlamamızın sebebi; diğer burçlardan daha yüksek, geniş ve merkezi bir etkiye sahip olmasıdır (Resim 396). Doğu cephe sur duvarıyla birleşmektedir. Batı kenarında ise giriş açıklığı üzerindeki sur duvarı bulunmaktadır. Güney köşesinde yine bir sur duvarı yer almaktadır. Kuzeydeki üç kenar surların dışına taşmaktadır. Dışa doğru üç yönde açılan bu cephenin alt kısmında beden duvarından zemine oturan eğimli destekler görülmektedir. Bu destekler burcun iç avluya bakan kenarında görülmemektedir. Surlardan sonraki ceplere yukarıya doğru serbest bir şekilde yükselmektedir. Dışa bakan üç cephede de altlı üstlü mazgallar görülmektedir. Orta kenarın alt mazgalı yuvarlak kemerlidir. Çokgen cepheler üst kısımda dendanlarla son bulur. Güneye bakan iki kenarın orta dendanları yoktur.
Bir numaralı burç kalede en fazla onarım gören yerlerdendir. Pek çok taşı yenilenmiştir. Buna rağmen cephelerden duvar örgüsü rahatlıkla algılanmaktadır. Destek kısımlarında düzgün kare şeklinde kesme taşlar kullanılmıştır. Bedende ise yer yer yeni taşlarla yapılmış onarım izleri görülürken, dendanlara kadar olan kısımda gerek düz gerekse dalgalı yüzeyli açık renkte taşlarla yapılmış asıl duvar örgüsü görülmektedir. Bedenin altından üste doğru belirli bir seviyeye kadar dikdörtgen şekilli blok taş sırası görülürken, yukarı çıkıldıkça bir sıra bu şekilde blok taş sırası arasında daha küçük boyutlardaki ince köşegenli taşlardan oluşan bir duvar örgüsü görülmektedir. Dendanlar ve bunların alt kısımlarında moloz taş ve küçük kesme taşlardan oluşan diğer bir duvar örgüsü görülmektedir.
Güneydeki üç cephe kalenin her iki avlusuna bakmaktadır. Bu cephenin batı kenarı İç avluyu görmektedir. Burada burcun yarısına kadar sur duvarı yükselmektedir. Diğer kenarlarda görülen duvar örgüsü burada da devam etmektedir. Burca surların birleştiği avluya bakan cephedeki devşirme taş malzemeden yapılma düz lentolu giriş açıklığından girilmektedir. Giriş açıklığı dışta yuvarlak kemerli bir görünüme sahiptir. Kemer blok taştır ve bir sıra kalın bir sıra ince yerleştirilmiş düzgün kesme taşların üzerine binmektedir. Bu uygulama içerden söve gibi Dıştaki altıgen plân içerde de tekrar etmektedir. İç mekânın yarı seviyesinde ahşap ara katı taşıyan içe doğru taşan kısımlar görülmektedir. Bu izlere ve giriş açıklığı kenarından başlayarak dendanlara kadar dönerek yükselen merdivenden burç içinin iki katlı olduğu anlaşılmaktadır.
Alt katta kuzey, kuzeydoğu ve doğu kenarlarda bindirme tekniğiyle yapılmış mazgallar görülmektedir. Batı kenarda bir niş yer almaktadır. Üst katın kuzeybatı kenarında ara kat duvar izinin olduğu kısma oturan bir duvar içine gömülü bir ocaklık bulunmaktadır. Bunun her iki yanında da kare şekilli birer niş yer almaktadır. Kuzey kenarda düz atkı taşlı niş yer almaktadır. Kuzey kenarda düz atkı taşlı bir mazgal görülmektedir. Bu mazgalın dışa bakan yüzeyine söve şeklinde dar kemerli bir blok taş yerleştirilmiştir.
Kuzeydoğu kenarın bir miktar daha üstünde düz atkı taşlı bir mazgal daha bulunmaktadır.
Doğu kenardaki düz atkı taşlı mazgal kapatılmıştır. Giriş açıklığının bulunduğu kenarda, ocak seviyesinde bir niş yer almaktadır. Nişin üstünde kapatılmış diğer bir mazgal görülmektedir. Dış cephedeki duvar örgüsüne karşın iç mekândaki duvar örgüsü özenli değildir.
Kalenin yapılışını araştırırken önce kullanım alanı olarak M.Ö. 6. yüzyıllarda Pitane sitesi içinde bir işlev gördüğü akla gelmektedir. Çünkü İonya ve Aiolya siteleri şehir surları ve iç kale surları olarak iç içe iki halka oluşturur. Özellikle deniz kıyısında bir site saldırılara açık olduğu için kentin direnişi için iç kaleden aylarca sürebilmekte ve düşmanı caydırabilmektedir. Kalenin defalarca yıkılıp yapıldığı, fakat duvarlarında antik taşlarında bulunması bu görüşü doğrulamaktadır. Bu taşlar M.Ö. 2 yy. kale yapısından kalmadır.
Kalenin bugünkü planı ve çizgileri içinde yapılışı ise M.S. 14. yüzyılda Foça yı ele geçiren ve ayrıcalıklar elde eden Cenevizliler tarafından gerçekleştirilmiştir. Cenevizliler hem Foça ya hem de Pitane ye kendilerini koruma amacıyla görkemli kaleler inşa etmişlerdir. Çandarlı Kalesine Foça’dan taş getirtilmiş ve kölelere taşıtılmıştır. Söylenceye göre en çok taş taşıyan köle azat edilecek denerek işin çabuk yapılması sağlanmıştır. Cenevizlilerin Pitane kalesini yaptıkları tarihlerde Türkler de Batı Anadolu fetihlerini tamamlamak üzereydiler. Bir süre sonra Foça Saruhanoğullarının, Pitane de Karesi Beyliğinin eline geçmiştir. Pitane alındıktan sonra bu ünlü kalesinden dolayı Türkler bu yerleşme merkezine Asar ya da Hisar diyegelmiştir. Planı kareye yakın bir dikdörtken biçiminde olan Çandarlı Kalesi, bugün beş kulesi, mazgalları, kapısı ve duvarları ile büyük bir görkem içindedir.
Yapının cümle kapısı üzerinde padişah tuğrası olan bir onarım kitabesi vardır. Wolfgang Müller-Wiener kitabedeki tarihin H.1229 ya da 1239 olabileceğini bununla birlikte her iki tarihten hangisi olursa olsun dönemin II. Mahmut’a denk geldiğini yazmaktadır.
ÇANDARLI ADININ NERDEN GELDİĞİ
Pitane diye bildiğimiz ilkçağlardan beri izlediğimiz tarihi bir kent olan Çandarlı ortaçağ içinde önemini yitirmiş, Bizans ve Ceneviz güdümünde kalmış, Türk egemenliği altına girince kıyı kent olması nedeniyle pek ilgi görmemiştir. Çünkü Türkler göçebe gelenekler içinde bozkır kültürü etkisi ile deniz, göl ve ırmaktan yararlanmayı pek düşünmemişlerdir. Sonra adalar ve deniz kıyıları tehlikeli gibi görünmüştür. Bu durum karşısında ancak devlet politikası Türk halkını deniz kıyılarına çekebilir, denizci, gemici, levent olmaya özendirilebilirdi. II. Murat (1420-51) ünlü sadrazamı Çandarlı Halil Paşa devlet geleneği olan soylu bir aileden geliyordu. 24 yıllık sadrazamlık görevi süresinde denizciliğe, donanmaya ve dolayısıyla kıyı kentlere ilgi gösterdi. II. Murat ve Fatih döneminde bölge de Türkleştirme etkinlikleri çok büyük bir hızla gelişti. Çandarlı Halil Paşa Cenevizlilerden kalma köhne kaleyi yeni baştan ele alıp inşa ettirdi. Türkler denizcilik bilmiyordu ama beş burçlu 16 metre yükseklikte bir surla çevrili kale olunca artık buraya yerleşebilirlerdi. Böylece kenti Türk yerleşmesine açan, müslüman halkın oturduğu bir kent olmasını sağlayan Halil Paşa görevini yapmıştı. Halk da Pitane adını bırakıp Türk İslam dönemi damgasını taşıyan bir ad buldu, yapan paşanın adı olan Çandarlı sözcüğünü seçtiler. Bu ad verme halkın kendi süzgecinden damıtılmış olarak ortaya çıkmıştır. Yani bir kurul, bir meclis, meşrevet yaparak değil. Çandarlı adının ortaya çıkış tarihi olarak xv. yüzyılın ikinci çeyreği demek doğru olur. Çandarlı adının anlamı Halil Paşa nın sanı diyebiliriz. Çandarlı Paşa ailesi aslında Ankara nın Nallıhan ilçesine bağlı Cendere köyündendir. Yani aslı Cendereli olup giderek yazıp söylemlerde Çandarlı adını almıştır. İşte Pitane ye Çandarlı adından önce Asar ve Hisar adı verildiği, bunların her ikisinin birden kullanıldığı, hatta xv. yüzyılda Çandarlı adı benimsenmesine karşın Asar ve Hisar adlarının söylene geldiği anlaşılmaktadır.
ÇANDARLI HALİL PAŞA
1430 yılında II. Murat zamanında sadrazam olan Halil Paşa, Fatihin ilk yıllarına değin 24 yıl bu görevde kaldı. Soylu bir aileden gelen Çandarlılılar, Osmanlı yönetiminde I. Murat tan beri kaz askerlik, sadrazamlık gibi görevlerde buluna geldiler. Kökenleri Ankara’nın Nallıhan İlçesine bağlı Cendere Köyüne dayanmaktadır. Ancak Cendere demek yerine Çandarlı deyişi daha çok tutulmuştur. II. Murat iki kez padişahlığa oğlu Fatih i getirip denemek istemiş, fakat çocuk yaşta olması ve Balkanlarda Haçlı ordularının görülmesi üzerine sadrazam Çandarlı Halil Paşa nın İsteğiyle II. Murat tekrar tekrar padişahlığa çağırılmıştır. Küçük Mehmet bunları o zaman kabul etmesine ve hatta babasını göreve çağırırken eğer padişah ben isem size emrediyorum, yok padişah siz iseniz derhal ordunun başına geçiniz dediği halde sonradan kışkırtmaların nedeni ile Çandarlı Halil Paşaya kin beslemeye başlamıştır. İstanbul’un fethine karar verildiği sırada Çandarlı’nın yapıcı eleştirilerine hazırlıkların sürdürülmesine, Haçlı Ordularının başımıza musallat olacağına ilişkin sözlerine de alınmış ve İstanbul’un fethini istemiyor, Bizans ile iş birliği içinde, Fatihin başarılı olmasına fırsat tanımayacak gibi dedikodularla iyice şişirilmişti. İşte bu gibi nedenlerden ötürü İstanbul’un fethinden sonra Çandarlı Halil Paşanın sadrazamlığına son verdi ve 1453te öldürttü. Sadrazamlığı sırasında Çandarlı Halil Paşa, ünlü Pitane kentini Cenevizlilerden kalma köhne kalesini yeniden yaptırdı ve kenti bayındır hale soktu. Yeni icat olan top atışlarına karşı dayanıklı olması için taş bloklar ve temel payandaları yaptırmıştır. Böylece Çandarlı Kalesi sağlam ve korunaklı bir hal almıştır. İşte o zamandan beri Pitane adının yerine Çandarlı almıştır. Bir başka deyişle Çandarlı’nın isim babası Halil Paşadır.