AYASOFYA ŞADIRVANI – İSTANBUL
Sultan I. Mahmud tarafından bu camide girişilen bazı tamir ve ek binalar inşaatı sırasında 1153 (1740-41) yılında yaptırılmıştır. Caminin güneydeki yan kapısı Türk devrinde de ana giriş durumunda olduğundan batı tarafındaki diğer girişi uzun süredir kullanılmamaktaydı. İşte burada hem bir sıbyan mektebi yaptırılmış, hem de bu bina ile kapı arasındaki sahada büyük ve muhteşem bir şadırvan inşa edilmiştir.
Ayasofya Şadırvanı, başlıkları mukarnaslı sekiz mermer sütuna dayanan geniş açıklıklı sekiz sivri kemerli bir revaka sahiptir. Bütünüyle mermerden olan revak kemerlerinin üst dış yüzünde, altın yaldızla kabartma olarak Baltacızâde Mustafa Paşa’nın celî sülüs hattıyla yazdığı bir kuşak yazısı vardır. Burada İmam Bûsîrî’nin Hz. Peygamber hakkında Arapça olarak kaleme aldığı “Kasîde-i Bürde”den on altı beyit yer alır. Aynı kısmın iç yüzünde ise bir kuşak halinde ta‘lik hattıyla yazılmış bir tarih manzumesi bulunmaktadır. Bununla aşağıda zikredilecek diğer on altı beyitlik tarih manzumesi de Emin adlı bir şaire ait olup hattatı ise devrin ta‘lik üstatlarından Ahmed Ârif Efendi’dir.
Şadırvanın ortasında on altı bölümlü mermer su havuzu yer alır. Barok üslûpta çiçek kabartmaları ile süslü her bir bölümün tunç muslukları vardır. Havuzun üst kısmına yerleştirilen tunç şebekelerle suya yaklaşılması önlenmiştir. Şadırvanın inşasına ait diğer tarih manzumesi bu şebekenin üstünde panolar halinde bir kuşak olarak dolaşır. Bunların üstünde kubbe biçiminde bir tel kafes yapılarak suyun üstü kapatılmıştır. Havuzun ortasında ise mermerden bir şadırvan göbeği bulunmaktadır. Şadırvan revakının üstü geniş bir ahşap saçakla örtülmüş olup kurşun kaplıdır. Saçağın ortasında küçük bir kubbe yükselir. Ahşap saçağın tavanı altın yaldızlı ve çiçeklerle bezenmiş renkli nakışlar ve çıtalarla süslüdür.
Kubbenin içi ise mavi zemin üzerine altın yaldızlı çıtalarla panolara ayrılmıştır. Tunç kafesin tepesinde lâle biçiminde istiflenmiş “ve cealna minel mai külle şey’in hayy” (“Biz her şeyi sudan yarattık”, el-Enbiyâ 21/30) âyeti yazılı bir âlem yer almaktadır. Bu âlemin daha küçük benzerleri, mermer havuzun her bir bölümünü ayıran sütuncelerin üst kısmında da tekrarlanmıştır.
Yapıldığı yıllarda Türk sanatı Batı’dan alınan barok üslûbun tesirlerini göstermeye başlamasına rağmen şadırvan, genel mimarisi ile sütunlu revakı, kemerleri ve yapının bütününe hâkim olan çizgileri itibariyle klasik Türk üslûbu geleneklerine bağlıdır. Süslemenin bazı motifleri de Türk sanat üslûbuna ait olmakla beraber aralarında barok üslûptan gelen ilhamla yapılmış motifler de vardır.
Büyük bir itina ile inşa edilerek süslenen bu şadırvanın göz kamaştırıcı güzelliği, XVIII. yüzyılın ikinci yarısına, belki de sonlarına ait bir bekçi destanında övülmüştür. On beş dörtlük halindeki bu destanda, “Hayrâtını nûr eyledi / Âlemi mesrûr eyledi / Ayasofya Camii’ni / Yeniden ma‘mûr eyledi” denilerek Sultan I. Mahmud anıldıktan sonra şadırvanın güzelliği, “Bin konak yerden sayılır / Her gören ona kapılır / Böyle bir ra‘nâ şadırvan / Ne yapılmış ne yapılır” mısraları ile övülmektedir.
Ayasofya Şadırvanı, başlı başına bir sanat âbidesi olarak Osmanlı devri Türk sanatında en büyük ve en ihtişamlı tek şadırvan örneğidir.
Kitabesi;
1-Şehin-şâh-ı zamân Sultân Mahmûd-ı celîlü’ş-şân
Revân mîzab-ı kilkinden uyûn u re’fet ü ihsân
2-Teşebbüs eyledi dâmen-i şerʽi fahr-i kevneyne
Anı zâtına kıldı sâye-bân-ı maʽdelet-ünvân
3-Sikender feyz-i re’yinden eğer etseydi istimdâd
Olurdu âb-ı hayvân dergehinde nâgehan cûşân
4-Meded-res teşnegân-ı tîh-i zulme âb-ı şemşîri
Değil ahdinde beydâ-yı cefâda kimse ser-gerdân
5-Rükûd-ı âbına dâir şikâyet eylese gevher
Olur, sû-yı revân-bahş eyler ise hâzine fermân
6-Kül-i hâl-i ahâli cû-yı adliyile handândır
Meğer dest-i atâsından zübâb eyleye efgân
7-Vücûdu ayn-ı rahmet olduğuna iki şâhiddir
Cebîn-i enverinde nûr-ı dîn ü pertev-i îmân
8-Kerimân-ı zamânın cûd-ı ihsânı muvakkatdir
Bu sultân-ı kerâmet rûz u şeb olmakda sîm-efşân
9-Rızâ-yı cûy-ı Hakda etdi nakd-i himmetin mebzûl
Bu câ-yı dil-küşâda eyledi îcâd şâdırvân
10-Ne şâdırvân-ı hemtâ ne zîbâ târîh-i rûh-efzâ
Bunun resmin görünce oldu hep ressâmlar hayrân
11-Bu su âb-ı hayâtın süt karındaşı mıdır sorsam
Ki şîrîn kâmi-i câvîde mâlik nûş eden atşân
12-Letâfette müşâbihdir bu âb ü nâb Tesnîme
Bunun sâkisini gönderse Cennetden revâ Rıdvân
13-Sarîrin gûş edip bak ayn-ı taʽzîm ile bu ayne
Hemîşe olmada tesbîh-gû-yı Hazret-i Yezdân
14-Gönüllerde leb-i cû seyrine kalmadı hiç hâhiş
Bu mevki oldu nüzhet-gâh-ı ehl-i dâniş ü irfân
15-Serîr-i saltanatta müstedâm olsun o şehinşâh
Cihânda tâ ki nûş-ı âbdan atşân ola reyyân
16-Emîn altın suyuyla eyledim târîhini tahrîr
Mahall-i cûdıdır Sultân Mahmûd’un bu şâdırvân
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE;
1-Zamanın şahlar şahı, şanı yüce Sultan Mahmut’un kaleminin oluğundan pınarlar, merhametler, iyilikler akmaktadır.
2-Yolunun eteği, Hz. Peygamber’e teşebbüs eyleyince onu zatına adalet ünvanlı gölgelik kıldı.
3-Eğer İskender, görüşünün feyzinden yardım isteseydi âb-ı hayat, aniden eşiğinden coşup akardı.
4-Kılıcının suyu (parlaklığı) zulüm çölünün susamışlarına imdat etmiştir. Onun devrinde cefa sahrasında hiç kimse şaşırmış değildir.
5-Cevher, suyunun durgunluğuna dair şikâyet eylese, hazineciye ferman etse akıp giden su olur.
6-Halkın bütün hali, onun adalet ırmağıyla sevinçlidir. Belki cömertlik elinen sinek inler.
7-Parlak adlındaki din nuru ve iman ışığı, vücudunun rahmet mazharı olduğuna iki şahittir.
8-Zamanın Keriman’ının cömertliği geçicidir. Bu keramet sultanı, gündüz gece gümüş saçmaktadır.
9-Hak ırmağının rızasında himmet sermayesini harcadı. Bu gönül açıcı yerde şadırvan yaptırdı.
10-Ne benzersiz bir şadırvan, ne hoş can veren tarih; bunun şeklini görünce hep ressamlar hayran kaldı.
11-Sorsam bu su, ölümsüzlük suyunun sütkardeşi midir? Onu içen yanmışlar, tatlı sonsuzluk mutluluğuna sahip olurlar.
12-Tatlılıkta bu saf ve tatlı su cennet ırmağına benzer. Cennetin bekçisi, cennetten bunun sakisini gönderse yaraşır.
13-Şırıltısını işitip bu çeşmeye saygı bakışıyla bak; çünkü Allah’ı tesbih der gibidir.
14-Gönüllerde ırmak kenarını seyre hiç istek kalmadı. Bu mevki, bilgi ve marifet ehlinin gezinti yeri oldu.
15-Dünyada, susamışlar su içip kandıkça o şahlar şahı, saltanat tahtında daim olsun.
16-Ey Emin, altın suyuyla yazdım tarihini: “Bu şadırvan, Sultan Mahmut’un kerem mahallidir.”
2. KİTABE
1-Mihr-i sipihr-i mecd ü şân Sultân Mahmûd-ı zamân
Her kavli her fiʽli hemân nâmı gibi mahmûddur
2-Cârî zebânından kerem havz-ı atâsı merz-i ham
Mânend-i emvâc-ı yem ihsânı nâ-maʽdûddur
3-Ayn-ı velâyet menbaʽı şems-i hilâfet matlaʽı
Ahlâkı hakkın mecmaʽı şehinşâh-ı mesʽûddur
4-Bu âb ü tâb-ı himmeti vü hûb-ı rûy-ı şevketi
Cûş-ı muîn-i fitneti bahşâyiş-i Maʽbûddur
5-Şemşîr-i adl-i kâimi eyler himâyet nâʽimi
Feyz-i duâ-yı dâimi bostân-ı mülke rûddur
6-Eyyâm-ı adlinde mihen kılmaktadır terk-i vatan
Hep sûddur fikre gelen şimdi ziyan nâ-bûddur
7-Ol ârif-i sâhib-sülûk dilden eder nefy-i şükûk
Tavsît-i vefd ile mülûk dergâhına hasûddur
8-Beytü’l-Hareme hem imâm hem hâdim-i Beytü’l-Harâm
Peygamberin emrine râm bir dâver-i pür-cûddur
9-İcrâ-yı şerʽe hâhiş-kâr işâr-ı hayra zer-nisâr
Evsâf-ı pâk-i çâr-yâr zâtında hep mevcûddur
10-Etdi bu mevkîde binâ şâdırvân-ı cân-fezâ
Amma ne hoş hayr-ı becâ ecri bunun mahsûddur
11-Resm-i bedîʽ-i dil-nişîn tasvîri gitti tâ be Çîn
Çün kasr-ı Firdevs-i berîn kalbe ferah-efzûddur
12-Sakfı müzehheb bir tabâk âbı nebâta mâ-sadâk
Bu hayr-ı pâke pekçe bak nezd-i Hudâ mevdûddur
13-Bu sulara server midir Zemzem mi yâ Kevser midir?
Muhyîye yâ mazhar mıdır ihyâya mahz-ı sûddur
14-Cân-ı şeref-mend-i Hasen rûh-ı Hüseyn-i gül-beden
Bu ayn-ı safvet-mâyeden ez-can ü dil hoşnûddur
15-Ol hüsrev-i âli-nejâd olsun serîr-ârâ-yı dâd
Tâ dehr içinde âb ü zâd ebrâr için mevcûddur
16-Târîh-i dil-cûsun Emin su gibi takdîr eyledi
Sultân Mahmûd’a bu şâdırvân bu sûda cûddur
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE
1-Şeref ve şan göğünün güneşi olan zamanın Sultan Mahmud’unun her sözü, her davranışı adı gibi övülmüştür. Dilinden kerem akar, cömertliğinin havuzu geniştir.
2-Okyanus dalgaları gibidir, ihsanı sonsuzdur.
3-Velayet makamının menbaı, hilafet güneşinin doğuş yeridir. Ahlâkı doğruluğun toplandığı yerdir, bahtiyar şahlar şahıdır.
4-Himmetinin tazeliği, azamet yüzünün güzelliği, zeyrekliğinin yardımının coşkunluğu Allah’ın bahşetmesidir.
5-Dipdiri adaletinin kılıcı, cömertleri himaye eyler. Duasının feyzi, memleket bostanının ırmağıdır.
6-Mihnetler, onun âdil devrinde vatanı terk ederler. Şimdi akla gelen hep kazançtır, ziyan kaybolmuştur.
7-O istikamet ehli ârif, gönülden şüpheleri yok eder. Hükümdarlar araya elçiler koymakla haset ederler.
8-Hem Kâbe’ye iman, hem de onun hizmetkârıdır. Hz. Peygamber’in emrine boyun eğmiş bir cömert padişahtır.
9-Dinin hükümlerini uygulamaya istekli, hayır yapmakta altın saçıcıdır. Dört halifenin temiz vasıflar zatında hep mevcuttur.
10-Burada can bahşeden bir şadırvan inşa ettirdi, ne de münasip bir hayır eseridir, bunun karşılığı kıskanılacak derecededir.
11-Gönle hoş gelen güzel bir yapı, tasviri ta Çin’e kadar gitti. Yüce Firdevs cennetinin köşkü gibi kalbe ferahlık verir.
12-Tavanı süslemeli bir tabak, suyu bitkilere çok uygundur. Bu temiz hayır eserine çokça bak, Allah’ın nezdinde sevilmiştir.
13-Bu, sulara server midir, Zemzem mi yoksa Kevser midir, Allah’ın Muhyi (hayat bahşeden) ismine mazhar mıdır, hayat vermede kazançtır.
14-Hz. Hasan’ın şerefli canı, gül bedenli Hz. Hüseyin’in ruhu, bu mayası temiz çeşmeden canı gönülden hoşnuttur.
15-Dünyada su ve azık, Allah’ın iyi kulları için var oldukça o yüce yaradılışlı padişah, adalet tahtının süsü olsun.
16-Ey Emin, gönül çekici tarihini yazdı: “Burada yaptırılan bu şadırvan, Sultan Mahmut için bir cömertliktir.”
Kaynak: Vav Gümüş
Fotoğraflar: Mustafa Gürelli