ŞEYH ALİ KARA CAMİSİ VE TÜRBESİ –- AKÇADAĞ – MALATYA
Şeyh Ali Kara,1900 yılında Akçadağ ın Aşağı Örüşkü köyünde dünyaya gelmiş. Yine aynı köyde 29 Nisan 1971 de vefat etmiştir. Defnedildiği köyün mezarlığında mezarının üzerine muazzam bir türbe yapılmıştır. Türbe geniş bir alanda ve büyük kubbeli olup çevresi ağaç ve güller ile donatılmıştır babası ali seyidi efendi annesi Fatma hatun olun ali efendinin ailesi ibadetine düşkün ve ihlaslı bir aile olarak tanınır ali efendi küçük yaşlardan itibaren çevredeki hocalardan ders alır örnek ahlakı ve dürüstlüğü ile kendini sevdirir tasavvufa intisabı mürşidi olan Bağdat doğumlu şeyh Osman Nuri ölmez toprak ile tanışmasıyla başlar tasavvufta yüksek makamlara ulaştığı söylenir kadri tarikatına mensup bir şeyh olduğu için sağlığında yapılan zikir meclislerinde ateşe kızdırılmış şişlerin yalanmasına çok sık yapılan bir uygulama olarak ifade edilir hatta bir müridi dergaha gelebilmek için saatler süren yolu hayvan sırtında kat ederek (şeyhin huzuruna) zikir için geldikleri ve zikir esnasında da bir an önce kızgın şişleri yalamayı düşündüklerini; sonrasında da günlerce o ateşin tadının damaklarından kaybolmadığını bize söyledi ali efendi yöredeki cehalet, ilkellik ve eşkıyalıklara son vermek için büyük mücadele verir yöre halkı da bu durumu şeyhin ortaya çıkmasına kadar bölgede her türlü haksızlık hırsızlık ahlaksızlık ve cinayet gibi suçlar işlenirdi bu bölgeden geçen yol üzerinde eşkiyalık yol kesme çokça görülürdü şeyhin ortaya çıkmasından sonra yörede görülen olumsuz davranışlar sona erdi bölgede huzur ve güvenlik hakim oldu şeklinde ifade etmektedir şeyh çevresinde toplanan kişileri bilinçli ibadet etmeyi teknolojiden yararlanarak devlet ve millete hizmet etmeye teşvik etmiştir bütün bu olumlu davranışlar kısa sürede şeyh’in sohbetlerine katılmaları ve yurdun çeşitli bu dergaha ilgi arttırmıştır şeyhin türbesi maddi manevi her çeşit sıkıntısı olanlar ve dilek için gelen ziyaretçilerle dolup taşar ayrıca çocuğu olmayan kadınlar çocukları olup da ölenler hasta olan çocuklarının yaşaması için bu kutsal mekana gelenler bir süre türbede kalırlar ve isteklerinin gerçekleşmesi için adakta bulunurlar. Ziyaretçiler, Fatiha okur ve iki rekat namaz kılarlar hatta şeyh’in müritleri zaman zaman bu mekanda zikirde çekerler. Türbenin içinde yer alan mezar demir parmaklıklarla çevrili olduğu için ziyaretçilerin mezara el sürme imkânı yoktur ancak o demirlere el ve yüz sürülüp öpüldüğü görülür. Türbe ve çevresi çok bakımlıdır. Türbe geniş bir bahçeye sahip olup türbenin sol tarafında mezarlığın giriş yönünde şadırvanlı bir çeşme bulunur. Bazı ziyaretçiler burada kurban keserler, bazıları da getirdikleri yiyecekleri dağıtırlar. Türbenin hemen yanında şeyhin çobanı Bayram Boranın mezarı yer alır.
Bu türbe şeyhin ölüm yıl dönümlerinde (mayıs ayının ilk haftası) binlerce ziyaretçi tarafında ziyaret edilir.
Şeyh Ali Efendi için birçok keramet anlatılır. Bu anlatılan kerametlerden iki tanesi şöyledir: Bir köy bekçisi işlek bir yolun sakin bir saatinde elinde tüfeğiyle yolda giderken Ali Efendi’yi hatırlar; üzerine methiye söyler ve cezbelenir. Yola uzanıp çırpınırken elindeki tüfeği düşer. Bir süre sonra kalkar gider ve tüfeğini orda unutur. Bunun üzerinde iki gün geçtiği halde hale tüfeğini bulamaz Bekçi tüfeğine ne oldu diye kara kara düşünürken ALİ EFENDİ bekçiye haber yollar, iki gündür bize tüfek bekçiliği yaptırıyor gitsin düştüğü yerde tüfeğini alsın der. Bekçi haberi alır almaz apar topar düştüğü yere gider işlek olduğu halde iki günden beri tüfeğinin yolun ortasında olduğunu görür
Diğer bir rivayete göre bir gün yatsı namazı sonrası yatma zamanı Ali Efendi camın önündeki sedirdeki yatağını yere yapılmasını ister hanımında kendisi yerde yatmasına rağmen hanımı halen sedirde yatar geçe yarısı saçmalar karısın yorganına saplanır kendini can havliyle sedirden aşağı atar. Anlaşılır ki camın önündeki dut ağacının üstünde Ali Efendiyi öldürmek için ateş edilmiş. Ali Efendiyi sevenler bunu kimin yaptığını öğrenip Ali Efendinin yanına gitmişler ki bu adamın cezasını versinler. Ali Efendinin odasına girince bakmışlar ki o adam Ali Efendinin odasında Ali Efendi adamı af edip öğüt veriyor. Gelenlere bize ceza vermek değil öğüt vermek düşer demiş…
KAYNAK: EVLİYALAR NET