3 Mayıs 2024
Camiler

ŞEMSİ AHMET PAŞA CAMİSİ – ÜSKÜDAR / İSTANBUL

    Üsküdar Salacak tarafı ve sahilde olan Cami İstanbul Boğazı’nın Marmara’ya açıldığı bir noktadadır. Karşısında da Galata Köprüsü ve Haliç uzanır.

 Şemsi Paşa’nın Üsküdar’a bakan tarafında yani eski tütün fabrikasının yerinde bir de Sarayı vardı. Mimarı Mimar Sinan’dır. Şemsi Paşa’nın Türbesi Cami’nin sol yanında bitişiktir ve denize bakar. Cami ile Medrese arasındaki avlu bölümünde bir su deşarj rögarı vardır. Bu Mimar Sinan’ın yaptığı eserlerin tümünde tek örnektir.

  Cami denize yakın olduğu için lodoslu havalarda, avlu duvarını aşıp pencerelerden Cami’ye giren deniz suyu bu rögar vasıtasıyla denize tahliye edilir. Cami avlusu L planında olup avlu kapısından girişte solda görülmeye değer bir tarihi çeşme su haznesi vardır. L şeklindeki hazirenin Cami kıble duvarı ile avlu duvarı arasında 15 kadar tarihi kabir ve taşları vardır. Bu kabirler son restorasyonda meydana çıkarıldı. Ayrıca çıkarılan bazı tarihi mermer taş eşyalar duvarlara monte edilerek güzel bir görünüme kavuşturulmuştur. Cami’nin minaresi kesme taştan, tek şerefeli ve şerefe korkulukları mermer şebekelidir. Bu Cami’ye ve minareye Kuşkonmaz denir. Cami İstanbul Boğazının Marmara’ya açıldığı bir noktadadır. Karşısında da Galata Köprüsü ve Haliç uzanır. Yani bu nokta, üç denize bakan ve bunların rüzgârlarını alan yerdedir. Hiçbir canlı insan dâhil, rüzgâra karşı kendi isteğiyle uzun zaman durmaz. Hele kuşlar ve diğer hayvanlar rüzgârı sevmezler. Hatta çok kalırsa ölürler. Böyle çok rüzgârlı bir yerdeki camiye de, elbette hiçbir kuş konmaz.

   Cami tek kubbeli küçük bir mekândır. Hela girişinde tarihi ve güzel su haznesi vardır. Harim girişi yanları açık giriş şeklindedir. Harim kapısı üstünde mahfil vardır. Pencere üstü, kubbe ve duvar yazı Kabartmalı tek örnektir.

   Üsküdar sahilinde kendi adıyla anılan semtte cami, medrese (dârülhadis) ve türbeden meydana gelen küçük bir külliye olup 988 (1580) yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Bânisi eski Şam Beylerbeyi Vezir Şemsi Ahmed Paşa’dır. 1894 depreminde oldukça fazla zarar görmüş ve ertesi yıl tamir edilmiştir. Cumhuriyet dönemine harabe halinde ulaşan caminin minaresi kaideye kadar yıkık, cami ve medrese kubbeleri çatlak, kurşun kaplamaları çalınmış, türbe duvarı ve tonozu yıkıktı; camları kırılmıştı ve medresesi hayvan barınağı olarak kullanılmaktaydı. Mustafa Kemal Atatürk tarafından külliyenin restorasyonu emredildikten sonra onarımı 1940-1943 yıllarında Vakıflar Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiş, 2007-2008’deki son onarımda deniz yönüne tehlikeli bir eğim gösteren minaresi aslına uygun biçimde tamir edilmiştir.

    Külliye kesme taştan yapılmış, demir şebekeli pencereleri olan bir çevre duvarının içinde yer alır. Bu duvar üzerinde biri doğu, diğeri kuzey (deniz) yönünde bulunan basık kemerli iki kapı ile avluya geçilir. Avlunun orta kısmında yer alan cami 8 × 8 m. boyutlarında kare planlı ve üstü tek kubbeyle örtülü, tamamen kesme taştan bir yapıdır. Kuzey ve batı cephelerinin önünde on adet ince sütunla desteklenen düz çatılı bir son cemaat revakı dolanır. Batı köşesinde tek şerefeli zarif minaresi yükselir. Kırmızı ve beyaz taşlardan örülmüş kapı kemerinin üzerinde yer alan dört mısralık sülüs yazılı kitâbedeki manzume şair Ulvî’ye aittir. Kitâbenin son beyti 988 yılını verir. Caminin 8,20 m. çapındaki kubbesi kalın duvarlar üzerine oturan, köşeleri stalaktitli, tromplu ve yüksek kasnaklıdır. Altta dikdörtgen söveli, üstte sivri kemerli ve dairesel biçimli iki sıra kubbe kasnağında kemerli küçük pencereleri vardır. Üst sıra pencereleri dekoratif alçı şebekeli ve revzenlidir. Mermer mihrabı mukarnas yaşmaklıdır. Ahşap minberi ve vaaz kürsüsü yenidir. Kubbe içi ve kasnağı rûmî, palmet gibi klasik motifler kullanılarak meydana getirilmiş çok renkli kalem işi süslemeye sahiptir. Kubbedeki celî sülüs yazılar İsmail Hakkı Altunbezer tarafından yazılmıştır.

    Cami kapısının dikdörtgen çerçevesi ile kemer kısmı arasında caminin yapıldığı devirden kalan Hicri 988, Miladi 1580 tarihli bir kitabe vardır.

     Bu kitabe dikdörtgen bir sahaya yazılmış olup etrafı buding taşı ile çerçevelenmiştir. Bu taş sıra cami kemeri etrafında çepeçevre dolanmaktadır. Kapıdaki kitabede mermer kama olarak şunlar yazılıdır.

    “Şemsi Paşa eyledi bu camii bünyad

      Çün umuru kim ola merhumun yeri dar’ül İslam

      Ulviya hatif görünce dedi kim tarihini

      Secde gâh olsun habibin ümmetine bu makam”

   Cami ile son derece uyumlu biçimde inşa edilen kesme taş minaresinin şerefe altı stalaktitlidir. Halkın “Kuşkonmaz Camii” diye andığı Sinan’ın bu küçük, fakat son derece zarif ve orantılı yapısı genellikle külliyenin planı asimetrik olsa da âhengi bozan bir görüntü teşkil etmez.

    Külliye inşa edilirken 1580 yılında vefat eden Şemsi Ahmed Paşa’nın türbesi caminin deniz yönüne doğru olan kuzeydoğu cephesine bitişiktir. Türbe kapısı üzerinde bulunan, iki satır halindeki dört mısralık sülüs yazılı kitâbede tarih yoktur. 4,5 × 4 m. boyutlarındaki türbe bir aynalı tonozla örtülüdür. Kemerli kapısı kuzeybatı cephesinde yer almakta, diğer cephelerinde iki kat halinde üç sıra pencere bulunmaktadır. Alttaki pencereler dikdörtgen söveli, üsttekiler sivri kemerli ve petek şeklinde alçı şebekelidir. Türbenin harime bakan güneybatı kenarı geniş kemerli bir açıklık halinde olup bronz bir şebekeyle camiden ayrılır. Türbenin içindeki sanduka 1984 yılında yapılmıştır. Caminin doğu kısmındaki küçük hazîrede çoğunluğu XVIII. yüzyıla ait mezarlar bulunmaktadır.

    İç avluyu batı ve güney yönlerinden sınırlayan medrese “L” şeklinde iki kanattan meydana gelir. Batı kanadının merkezî kısmında yer alan 7 × 7 m. boyutlarında, yüksek kasnaklı bir kubbeyle örtülü dershane on iki adet kare planlı, 3 × 3 m. boyutlarında, kubbeyle örtülü hücrelerden oluşur. Bu bölümün önünde baklava başlıklı on sekiz sütunun taşıdığı sivri kemerli, düz çatılı bir revak yer alır. Dershane ve medrese hücreleri çift sıra pencere ile ışık alır. Medresenin inşaatında cami ve türbeden farklı biçimde kesme taşın yanında tuğla kullanılmıştır. Tuhfetü’l-mi‘mârîn’deki notlardan anlaşıldığına göre medrese tekke olarak hizmet vermiş, Balkan savaşları sırasında ve 1914’te içinde göçmenler barınmıştır. 1953 yılından itibaren halk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Medresenin sahile paralel kanadının güney ucundaki tonozlu mekânda helâ ve abdest muslukları yer alır. Külliyenin batı kısmında III. Murad için inşa edilen Şemsi Paşa Sarayı (Şerefâbâd) bulunuyordu.

KAYNAK: İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

FOTOĞRAFLAR: MUSTAFA GÜRELLİ