RÜSTEM PAŞA CAMİİ – OSMANELİ / BİLECİK
1926 yılına kadar nahiye olan Osmaneli 1926 yılında ilçe olmuştur. İlçenin yüzölçümü 510 km²’ dir. Doğuda Gölpazarı, güneyde Bilecik, batıda Bursa iline bağlı Yenişehir ve İznik ilçeleri ve İzmit’in ilçeleriyle, kuzeyde Sakarya’nın Pamukova ilçesi ile çevrilmiştir.
Eski bir yerleşim merkezi olan Osmaneli’nin adı 1913 tarihine kadar Melagina, Leukae, Lefke ve Pefka olarak geçmektedir. Lefke ve Pefka adlarının Rumca’da “Kavaklık güzel yer.”, “Kavaklık ve çamlık güzel yer.” ve “Bağlık, bahçelik ve kavaklık güzel yer.” anlamlarını taşıdığını belirten üç farklı ifade vardır. İlçeden geçen Sakarya nehrinin kenarlarında bulunan kavaklıklar, çam ağaçlarının oluşturduğu ormanların bulunması ve üzüm bağlarının olması bu tanımları desteklemektedir. 1913 yılında ilçenin adı Osman Gazi’ye izafeten Osmaneli olarak değiştirilmiştir.
Osmanlı’dan izler taşıyan, ilçenin en büyük Türk – İslam eseri olan Rüstem Paşa Camii, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı sadrazam Rüstem Paşa tarafından yaptırılmaya başlanılmıştır. Ancak inşaat devam ederken vefatı üzerine çatısı ve minaresi cariyesi tarafından tamamlanmıştır.
Eserin mimarı, Mimar Sinan’ın kalfası Yüzgeç Mehmet Paşa’dır. Kare plan üzerine, sıra moloz tekniği ile yapılmıştır. Caminin inşasında, Lefke yöresine özgü, Haydarpaşa Garı’nin yapımında da kullanılan Lefke taşı kullanılmıştır. Kırma çatılı Ulu Camiidir. Çatısı ahşapla bezenmiş ve mimari anlamda kırlangıç tekniğinde kurulmuştur. Ahşap tavan o günden bu güne özgünlüğünü korumuştur. Caminin iç mekân süslemeleri bir hayli ilgi çekicidir. Kur’an-ı Kerim’de yer alan Fetih Suresi, caminin üç tarafına süslemeli bir şekilde işlenmiştir. Ayrıca kıble duvarında yer alan ve 17. Yüzyıla tarihlenen çini pano, ilgi çeken diğer önemli süslemelerindendir. Kare kaide üzerinde yükselen minaresi ise yine Lefke taşından yapılıştır.
1542 yılında yapılan cami 1779 yılında Keskinzade Elhac Ali Ağa tarafından tamir ve onarımdan geçirilmiştir. Cumhuriyet döneminde de birtakım yenileme çalışmalarından geçen caminin özgün yapısının korunmasına dikkat edilmiştir. İlçenin en eski ve en büyük camisi olması itibariyle Ulu Camii ve Cami-i Kebir diye de anılmıştır. Cami son olarak 2011 yılın da restore edilmiş ve bu gün ki halini almıştır.
Osmaneli’nin kentsel sit alanı içerisinde, Cami-i Kebir mahallesi, Sakarya Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Caminin yapım tarihi konusunda bazı kaynaklarda; 1516-1522 ve 1560-1565 yılları ileri sürülmektedir. Caminin yapımına Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve veziri Rüstem Paşa tarafından başlanmış, Rüstem Paşa’nın vefatı üzerine caminin minare ve çatısı, Rüstem Paşa’nın cariyesi tarafından tamamlanmıştır. Caminin mimarı, Mimar Sinan’ın kalfası Yüzgeç Mehmet Paşa’dır. Keskinzade Elhac Ali Ağa tarafından onarılmıştır.
Cami, 19.20 x 26.13 metre ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen bir alana oturtulmuştur.
Caminin girişinde, sekizgen altı adet paye üzerine, beş sivri kemerle oturan son cemaat yeri vardır.38 Son cemaat yeri 5.18 x 19.72 metre boyutlarında39, derinliği, 6.24 metredir. Ön ve yan kemerleri, kalın ahşap kirişlerle takviye edilmiştir.
Son cemaat yerinin üzeri düz tavan ile örtülmüş, ince çubuklarla bölümlenmiş, sağ tarafın üzeri giderek genişleyen baklava şekilleri ile sol tarafın üzeri ise satranç tahtası biçiminde, kırmızı ve yeşil renkte, geometrik düzenlemelidir.
Caminin giriş kapısı, yöresel Lefke taşından koyu ve açık renk taşların ardışık diziliminden geçmeli yay kemere sahiptir. Yay kemerin iki ucunda, yukarı doğru iki sıra halinde, ilk sırası düz kahve, ikinci sırası açık sarı ve kahve renkte tasların alternatif dizilişinden sivri kemerlerle alınlık oluşturulmuştur. Alınlığın ortasında kitabe bulunmaktadır. Kitabede Kelime-i Tevhid -Lâ-ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah -, sol alt kısmında Hicri 972 (Miladi 1566) senesine ve süsleme olarak alt boşlukta lale, üst boşlukta iki rozet kabartmasına yer verilmiştir.
Giriş kapısının iki yanında dikdörtgen açıklıklı, korkuluklu iki pencere ile pencerelerin iki yanında beş sıra mukarnaslı sade nişten birer mihrabiye yer alır.43 Ayrıca pencerelerin üzerinde kitabe bulunmaktadır. Kapının sağında pencere üzerinde yer alan Farsça kitabe:
Kitabenin Okunuşu:
Felek çün asyâb-ı danhâ kündest-i encem
Beray-ı er kerd-i zeyn bas ed seyr-i sitâb-ı çerh
Yâd-ı Rüstem dilhûn binâ süd asyâb-ı sen
Ez en süd târihes be-yâd-ı in asyâb-ı çerh
Kitabenin Günümüz Türkçesi ile Anlamı:
Nihayet bu dünya, değirmendeki buğday tanesi gibidir
Sana bu feleğin gidişatının kadrini bilmek düşer
Bu tas değirmen, gönlü hoş Rüstem’in hatırasına yapıldı
“ Felek değirmenin anısı” ibaresi bu esere tarih olarak söylendi.
Rüstem Paşa Camii’nin giriş kapısının sağında pencere üzerinde bulunan kitabe.(Bu kitabedeki tarih camideki diğer kitabelerin tarihleri ile uyuşmamaktadır. Bu sebeple bu kitabe Rüstem Paşa’nın yaptırdığı değirmenlerden bir tanesinin kitabesi olduğunu düşündürmektedir.
Giriş kapısının solunda pencere üzerinde yer alan kitabe, caminin onarım kitabesidir. Hicri 1193 / Miladi 1779 yılında Keskinzade Hacı Ali Ağa tarafından onarılmıştır.
Kitabenin Okunuşu:
Bu câmi-i tamir eden kuluna
Varın sebil etdi senin yoluna
Yârab hidayet kıl eyleriz minnet
Sâhibü’l- ta’mirât ve’l-hayrât
Keskinzade el-Hac’Ali Ağa
Sene 1193
Kitabenin Günümüz Türkçesi ile Anlamı:
Bu camiyi onaran kuluna
Ki varın Allah yoluna harcadı
Allah’ım bize doğru yolu göster, sana minnet ederiz
Onarım ve hayır sahibi
Keskinzade Hacı Ali Ağa
Yıl 1193
Giriş kapısının sağında, Latin harflerle mermer üzerine, “Rüstem Paşa Camii 1542” ifadesi yer almaktadır.
Caminin minaresi, son cemaat yeri ile beden duvarının kesiştiği kuzeybatı köşede bulunmaktadır.45 Minare, dikdörtgen kaide üzerinde oturmaktadır.46 Kapısı kuzey yönde, sarı ve kahve iki renkli taştan sivri kemerli olarak yapılmıştır. Minarenin şerefe altlığı mukarnaslı olup, üzeri konik şekilde külahla örtülüdür.
Caminin güney, doğu ve batı cepheleri oldukça düzgün ve sadedir. İki sıra pencere dizisi bulunmaktadır. Alt sıradaki pencereler sivri kemerli ve sade alınlıklı olup, üst sıradaki pencere dizisi alt sıradaki pencerelere oranla daha küçüktür. Camii yığma sistemde inşa edilmiştir. Yığma yapı malzemesi olarak yöreye özgü Lefke taşı kullanılmıştır. Duvar kalınlığı ortalama 0.98 metredir.
Caminin harim kısmı 17.25 x 18.97 metre ölçülerinde, geniş bir mekâna sahiptir ve içeride hiç sütun kullanılmamıştır.
Caminin üst örtüsü, kâgir duvarların üzerine diyagonal şekilde oturan ahşap kirişlerle çözülmüştür. Ahşap kirişler birbirleriyle küçükten büyüğe yük aktarımında bulunmaktadır.52 Bu kirişler çapraz şekilde yerleştirilmiştir. Ahşap örtünün değişmeden bugüne kadar gelmesi, oldukça dikkat çekici ve önemlidir.
Girişin sağında ahşap bir merdivenle mahfile çıkılmaktadır. Mahfilin batı duvarında, minareye çıkış için küçük kapıya yer verilmiştir.
Caminin mihrabı, yedi sıra halinde mukarnaslıdır. Mukarnasların araları, kenar boşlukları, alınlık kemerleri çiçek motifleriyle süslenmiştir. Mihrap, yapı dışında çıkıntı yapmaktadır. Caminin minberi, mermerden yapılmış olup sade görünümdedir.
Mihrabın solunda, Kâbe tasvirli çini pano bulunmaktadır. Açık mavi zemine sahip olan panonun etrafı, sarmaşık seklinde düzenlenmiş Rumilerle çerçevelenmiştir. Üstte Kâbe, altta Mescid-i Nebevi tasvir edilmiştir. Çini panonun üst kısmında Süleyman Mehmed Nahifî’ye ait;
“ Her kime Kâbe nasip olsa hüda rahmet eder.
Her kişi sevdiğini hanesine davet eder” Beyiti yazılıdır.
Alt kısımda dört satır halindeki yazıda Vankulu Mehmed Efendi’nin dörtlüğü yer almaktadır. Bu dörtlükte;
“Budur âyin-i Arap bir kavmin ölse seyidi
Az olur kim kabri üzre bende âzâd olmaya
Sen ki Sâh-ı Mürselîn ve Seyyîd-i Kevneyn’sin
Hasa lillah kabrine yüz süren azad olmaya” ifadeleri kayıtlıdır.
Caminin içinde, süsleme olarak hat sanatı da ön plandadır. Bunlardan biri, mahfilin batı ucundan geniş bir kuşak halinde başlayan, batı, güney ve doğu duvarlarının üst kısmında devam eden, Kur’an Kerim’den Fetih Suresi’dir. Pencere aralarındaki boşluklara iri harflerle, “Vav”, “Ali”, “Elhamdülillah”, “Muhammed” ve “Hû” ifadelerine yer verilmiştir.
İki ucu sivri oval bir çerçeve içine alınmış hat örneğinde, Hicri 1200 / Miladi1785-1786 tarihini taşıyan, “ Lefkûti, Ali Muhammed, el-Mısrî… müzehhib-i el-fakir’u ve’l-hakir ketebe. Sene Hicri 1255 (Miladi 1839).” İfadeleri yazılıdır.
Camide; son cemaat yerinde ve minarede yöresel malzeme olan Lefke taşı kullanılmıştır. Caminin diğer kısımlarında ise malzeme olarak, yonu taşının harçla karışımından oluşan, yığma malzeme ve tuğla kullanılmıştır.
Rüstem Paşa Camii dış mimarisinde ve tavan örtüsünde görülen özellikleriyle Osmanlı mimarisinin klâsik unsurları olarak yansıtılmıştır. Özellikle cami içinde Kâbe tasvirli çini panonun burada bulunması, ahşap örtünün bozulmadan günümüze kadar gelmesi son derece dikkat çekici ve önemlidir.
KAYNAK: OSMANELİ BELEDİYESİ
FOTOĞRAFLAR: MUSTAFA GÜRELLİ