31 Ekim 2024
Camiler

MOLLA FENARİ İSA CAMİİ – İSTANBUL

   Fenari İsa Camii, Molla Fenari Camii ya da eski adıyla Lips Manastırı Kilisesi, İstanbul’da, eskiden Ortodoks kilisesi olarak kullanılırken Türklerin şehri ele geçirmesi ile birlikte camiye çevrilen bir ibadethanedir.

GEÇMİŞİ

BİZANS DÖNEMİ

    908 yılında, Bizanslı amiral Konstantinos Lips, dönemin imparatoru VI. Leon huzurunda bir manastır inşaatı başlattı. Manastırın bulunduğu yer, eski Bayrampaşa Deresi’nin çevresinde bir vadide, o dönemde Merdosangaris, olarak adlandırılan bir bölgede bulunuyordu. Yapı, Bakire Theotokos’a adanmıştı.

    Typikon adı verilen ve kilisenin yapım aşamasına ve sonrasına ilişkin bilgiler verilen kitapta, kilisede 50 kadın din görevlisinin bulunduğu; ayrıca 15 yataklı bir hastanesi olduğu yazılıdır. Bu hâliyle o dönem Konstantinopolis’inin en büyük kurumlarından biridir. Günümüzdeki yapı, 6. yüzyıldan kalma başka bir kilisenin kalıntıları üzerine yapılmış olup, yapımında eski bir Roman mezarlığının mezar taşları kullanılmıştır. Ortodoks azizelerinden Aya İrini (Azize İrini)’nin kutsal emanetleri de burada saklanmıştır. Kilise kullanımda olduğu dönemde halk arasında Kuzey Kilise olarak bilinmekteydi.

    Dördüncü Haçlı Seferi sonrasında, Bizans İmparatorluğu kendini toparlarken, 1286 ve 1304 yılları arasında, ölmüş Mihail Paleologos’un eşi İmparatoriçe Theodora Palaiologina, birinci kilisenin güneyinde Yahya peygambere adanmış yeni bir kilise inşa ettirdi. Paleologos hanedanının ileri gelen üyeleri buraya gömülmüştü. Burada gömülü olanlar arasında İmparatoriçe Theodora’nın yanı sıra, oğlu Konstantinos, İmparatoriçe Montferratlı İrini ve kocası İmparator II. Andronikos da vardır. İmparatoriçenin yaptırdığı bu kilise ise Güney Kilise olarak biliniyordu.

    14. yüzyılda, kiliseye bir narteks ve pareklezyon eklenmiştir. Buraya imparatorluk hanedanının üyelerini gömme geleneği 15. yüzyılda da sürdü. VIII. İoannis’in eşi Moskovalı Anna da halk arasında veba salgını paniği yaratmaması için öldüğü gece burada toprağa verildi. Kilisenin 1453 yılındaki Fetih’ten sonra da mezarlık olarak kullanıldığı sanılmaktadır.

OSMANLI DÖNEMİ

    1497-1498 yıllarında, İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden kısa bir süre sonra, II. Bayezid’in hükümdarlığı döneminde yapının Güney Kilise olarak adlandırılan bölümü, Molla Fenari’nin yeğeni Rumeli kadıaskeri Fenarizade Alaaddin Ali bin Yusuf Efendi tarafından mescite çevrildi. Yapının güneydoğu kısmına bir minare eklendi. Yarım kubbelerden biriyse mihraba çevrildi. Medresenin baş hatiplerinden biri olan İsa efendinin adı camiye verildi. 1633 yılında bir yangında büyük hasar görerek kullanılamaz hâle gelen mescidin, 1636 yılında sadrazam Bayram Paşa tarafından onarımı gerçekleştirildi. Aynı dönemde yapı camiye, Kuzey Kilise de tekkeye çevrildi. Kolonlar payandalarla desteklendi. İki kubbesi baştan inşa edilerek duvarlardaki mozaikler söküldü. 1782 yılında gerçekleşen başka bir yangın yapıya zarar verdi. Bunun ardından geçirdiği ilk büyük onarım ancak 1847-1848 yıllarında oldu. Bu onarımda da Güney Kilise’nin kolonları desteklenerek, nartekste korkuluk görevi gören yarım duvarlar kaldırıldı. 1918 yılında yine bir yangın geçiren yapı boşaltıldı ve kullanım dışı kaldı. Cumhuriyet ilan edildikten sonra, 1929 yılında gerçekleştirilen kazılar sırasında 22 adet lahit bulundu. Yapı 1970 ve 1980’lerde Amerika Bizans Topluluğu tarafından kapsamlı bir bakım ve onarım sürecinden geçti. Günümüzde hâlen cami olarak hizmet vermektedir. Lips Manastırı olarak da bilinmektedir.

MİMARİ ÖZELLİKLERİ

KUZEY KİLİSE

    Kuzey Kilise, o dönem mimarisinde pek rastlanmayan bir biçimde inşa edilmiştir. Beş noktasal yapı tarzı olarak adlandırılabilecek bu yapı, ana binanın dört köşesinde ve tam ortasında birer kolona sahipti. Bu, Konstantinopolis şehrinde, bu tarzda yapılan ilk dinî yapılardan biriydi. Büyük olasılıkla kalıntıları günümüze ulaşmayan 880 yapımlı Nea Ekklisia’nın (Yeni Kilise) bir prototipiydi.

    Kilisenin boyutları nispeten küçüktür. İç kullanım alanı 13 metre uzunluğunda ve 9.5 metre genişliğindedir. O dönemde manastırda yaşayacak olan nüfusa yetecek boyutlarda tasarlanmış ve inşa edilmiştir. Kuzey kilisenin duvarları tuğla ve küçük sert taş blokların birlikte kullanılmasıyla inşa edilmişti. Bu, 10. yüzyıl Bizans mimarisinin tipik özelliklerinden biriydi. Tuğlalar kalın bir harç tabakası kullanılarak birleştirilmişti.

    Yapının 3 yüksek yarı-kubbesi apsis vardır. Ortadaki apsis, pastoforium, köşeli yapıdadır. Merkez apsisin yanlarındaki apsisler ise geleneksel Bizans kiliselerinde olduğu gibi diakonikon ve prothesis olarak kullanılmaktadır. Apsisler üçlü ve tekli kargı pencerelerle bölünmüştür. Ayinlerin yapıldığı yer olan naosta iki sıra pencere yer alır. Alt sıradakiler üçlü kargı pencere olup, üst sıradakiler yarım dairesel biçimdedir. Kilisede iki uzun pareklezyon vardır ve bunların uçları birer apsisle sonlanmaktadır. Yapının dört yanında, kubbeye dayanak görevi yapan dört çatı duvarı vardır ve sekiz pencereli kubbe bunların üstüne kondurulmuştur.

    Özgün süslemelerden günümüze, dört merkez taşıyıcı kolondan üçünün dibindekiler kalmıştır. Ayrıca pencere kenarlarında ve kubbe kasnağında da Bizans döneminden kalma özgün dekoratif süslemeler göze çarpmaktadır. Özgün planda duvarlarında genelde mermer paneller ve renkli çiniler bulunsa da günümüzde yalnızca izleri görülebilmektedir.

    Genel olarak değerlendirildiğinde, kuzey kilise, Laleli’de bulunan ve kiliseden camiye çevrilmiş başka bir yapı olan Mireleon Kilisesi (Bodrum Camii) ile büyük mimari benzerlikler göstermektedir.

GÜNEY KİLİSE

   Güney Kilise, üzerinde bir kubbe bulunan dörtgen biçimli bir mekândır. Sonradan eklenmiş bir pareklezyonu bulunmaktadır. Geç dönem Paleologos mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Kilisenin yapımında katkısı olan iyilikseverlerin anısına koyulan anıtlara ve mozolelere yer açmak adına pareklezyonlar ile kilise genişletilmişti. Kilisenin merkez bölümü 3 sütunlu bir kemeler yan bölümlerden ayrılmıştı. Kalabalık ayinlerde burada toplanan kişiler kilisenin orta bölümünde olup bitenleri görmekte güçlük çekmiş olması olasıdır.

   Kuzey Kilise’de olduğu gibi burada da dış duvarlar tuğla ve taşın birlikte kullanılmasıyla oluşturulmuştur. Güney kilisede ve bu kilisenin ana apsisinde yoğun olarak süslemeler yapılmıştır. Ana apsis, üç sıra nişten meydana gelmiştir. Ortada üç sıra pencere bulunur. Duvarların yapımında kullanılan tuğlalar svastikalar, yaylar, güneş haçları ve meanderler oluşturacak biçimde dizilmiştir. Desenler arasında beyaz ve koyu kırmızı şeritler bulunur. Genel olarak bir sıra taş; iki ilâ beş sıra da tuğla kullanılmıştır. Bu yapı, İstanbul’da orta ve geç dönem Bizans mimarisinin özelliklerini yansıtan önemli yapıtlardandır.

Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi

Fotoğraflar: Mustafa Gürelli