24 Kasım 2024
Özel Mekanlar

DE JONGH MALİKANESİ – BUCA / İZMİR

   Zengin bir villa görümünündeki De Jongh Malikânesi’nin 1800’lü yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir. 20. yüzyıl başlarında Buca’dan ayrıldığı tahmin edilen De Jongh Ailesi malikâneyi o dönemde bir İtalyan işadamına satmıştı. Köşk bahçesinin bir süre tenis kulübü olarak kullanıldığı daha sonra çeşitli ilavelerle sanatoryuma dönüştürüldüğü bilinmektedir. Çeşitli dönemlerde restorasyondan geçen De Jongh Malikânesi Şifa Hastahanesi olarak da kullanılmıştır. Günümüzde bir sağlık kuruluşunun bünyesinde bulunuyor.

   Buca Protestan Kilisesi kayıtlarına dayanarak İngiliz oldukları ve 19. Yüzyıl başından itibaren İzmir’de var oldukları belirlenen De Jongh ailesinin konutu olan yapının inşası 19. yüzyıl sonları (1877) olarak tarihlendirilmektedir. Yapının inşa tarihi ile ilgili kesin bir bilgiye ulaşılamasa da, Buca Belediyesi Kültür Sanat Evi’ndeki sergi kayıtlarında yapının inşa tarihi 1877 olarak geçmektedir. De Jongh Köşkü, ailenin Cumhuriyetin ilanı sonrasında kenti terk etmesini takiben sırasıyla, Sperco ve Aliberti ailelerinin mülkiyetine geçmiş ve ardından kamulaştırılmıştır.

   Yapı ve geniş arazisi, yerleşiminin kuzeybatı çeperinde, yerleşimi kente (İzmir’e) bağlayan aks olan İzmir şosesi üzerinde konumlanmıştır. Yalın bir kitlesel ifade içinde olan yapı, giriş aksında yer alan orta holü ile karnıyarık şema izlenimi vermekle birlikte, batı ve doğu yönlerden yaşama mekânlarının konumlanışı ve kuzeyde uzun bir kitle ile sonlanması ile kademeli bir kurgu içindedir. Ancak U şema ile yapıyı saran veranda kitlenin kademeli yapısının algılanmasını engellemektedir. Biçimleniş, yapım sistemi ve ana yapı ile birleşimleri incelendiğinde zemin kat verandasının özgün, üzerinde yer alan sütun dizisi ve betonarme üst kat terasının ise erken dönem eki olduğu düşünülmektedir. Geniş bir veranda üzerinden ulaşılan zemin katta orta hole açılan salonlar ve kuzeyde lineer bir şemada dizilmiş servis mekânları yer almaktadır. Birinci katta da merkezi dağılım izlenmekte, ana merdiveni çevreleyen dağılım mekânları, yatak odalarına açılmaktadır.

   Ana merdivenin bağlandığı derin orta holün diğer ucunda U şemalı, kısmen örtülü geniş teras konumlanmıştır. Bu terasın, belli bir dönem ahşap dikmeler arasına yerleştirilmiş cam yüzeyler ile çevrelenerek, kapalı bir mekân olarak kullanıldığı bilinmektedir. Lineer şemalı, üç katlı kuzey kitlesi ise yoğunlukla servis mekânlarının kullanımdadır.

Zemin katta yer alan dağılım holleri ve ana salonlar, zengin alçı bezemeli silmeler, tavan göbekleri, mekânsal geçişleri vurgulayan konsollar, kemerli sütun dizileri ve şömineler ile zenginleştirilmiştir. Ana dağılım holü, gösterişli ahşap merdiveni ve mermer sütunların taşıdığı kemer dizisi ile zengin bir ifadeye sahiptir. Birinci kat genelinde yalın silme ve göbekler görülmekle birlikte, doğu kanadında yer alan ve ebeveyn süitinin bir parçası olan mekân zengin bezemeleri ile dikkat çekicidir.

    De Jongh Köşkü, ana yaşama mekânlarının kitlesel dışa vurumu ile hareketli bir kitleye sahiptir. Boşluk düzenlemeleri, yatay etkisi veren hareketli kitlesi ve kesme taş cephe kaplamaları ile sergilediği Batılı ifadenin yanı sıra, saçak ve ahşap konsol kullanımı ile yerel izler de taşımaktadır. Giriş cephesi, kemerli dizi pencerelerini süsleyen, arma ve konsollar ile zenginleştirilmiş söveleri, kesme taş cephe kaplamaları ve plaster etkisi veren köşe taşları ile etkileyicidir. Buna rağmen, üst kat terasını taşıyan sütunları ile giriş portiğine dönüşmüş, yapıya koloniyel bir etki yükleyen veranda, cephe bütününde vurguludur. Yapının yan

(doğu ve batı) cepheleri giriş ile benzer karakter göstermekte, arka (kuzey) cephede ise yalın, hatta özensiz bir düzenleme izlenmektedir.

    Yüksek taş duvarlarla çevrili arazide halen izlenebilen zengin bitki örtüsü, İngiliz peyzajının hâkim unsuru olan doğal bitkisel örtü ve kırsal düzenin bu yapıda da benimsendiğini düşündürmektedir. Geniş arazinin ortasında konumlanmış yapının giriş aksında yer alan dairesel havuzun izi halen mevcuttur. Giriş cephesinin önünde yaratılmış boşluğun zengin bitki örtüsü içinde yapının algılanmasını sağlamanın yanı sıra, dönemin sosyal yaşantısının önemli bir parçası olan davet ve toplantılar için gerekli dış mekânı oluşturduğu düşünülmektedir. Sosyal yaşama ilişkin bir diğer kullanım, arazinin güneybatı köşesinin 1930’lu yılların sonlarına değin tenis kulübü olarak hizmet vermesidir

GÜNCEL KULLANIM VE SÜREKLİLİK

  Kamulaştırılarak Sağlık Bakanlığı mülkiyetine geçişini takiben, içinde yer aldığı geniş ve zengin bitki örtüsüne sahip arazisi nedeniyle Verem Hastahanesi ve Sosyal Sigortalar Kurumu, Sağlık Koleji olarak hizmet vermiştir. Kamu kullanımı sürecinde, yapı ve arazine uygulanan müdahalelerin başında yeni yapılaşma gelmektedir. Sağlık hizmeti kapsamında ortaya çıkan mekân ihtiyaçları, arazi içinde ek yapıların inşasına yol açmıştır. Ancak yeni oluşumların özgün yapıya yakın konumlanışları ve yapı ile bağdaşmayan kitlesel köprü elemanları ile yapıya bağlanmaları olumsuzdur. Bu bağlantıların dağılım akslarından değil, mekânlar üzerinden yapılması özgün kurgunun sürekliliğini zedelemiştir. Bu dönüşüm sürecinde boşluklarda da yeni düzenlemelere gidilmiştir. Yatak odası penceresinin kapıya dönüştürülerek, çelik bir köprü eleman ile ek yapının çatısına bağlanması ile oluşturulmuş yangın çıkışı, bilinçsiz ve gelişigüzel düzenlemelere örnek teşkil etmektedir.

   Kitlesel bütündeki olumsuz müdahalelere rağmen, mekânsal bütünlük büyük ölçüde korunmuştur. Bununla birlikte, arka kitledeki bazı mekânların ek yapılara bağlantı sağlayan dağılım hollerine dönüştürüldüğü, zemin kaplamalarının niteliksiz güncel malzemelerle (şap, dökme mozaik, vb.) değiştirildiği saptanmıştır. Onarım kapsamında gözlenen bir diğer yanlış uygulama, tavan bağdadilerinde çimento sıva yamalarının kullanılmış olmasıdır.

Kaynak: LEVANTEN HERİTAGE

Bir yanıt yazın