22 Kasım 2024
Şehirler ve İlçeleri

ÜRGÜP – NEVŞEHİR

Nevşehir iline bağlı ilçe merkezi.

       Ürgüp, Nevşehir İlinin 20 km doğusunda olan ilçesidir ve Kapadokya bölgesinin en önemli merkezlerindendir. Göreme’de olduğu gibi tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olmuştur. Bizans döneminde Osiana (Assiana), Hagios Prokopios (Prokopi); Selçuklular döneminde Başhisar; Osmanlılar zamanında Burgut kalesi; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de Ürgüp adıyla anılmıştır.

  Ürgüp İlçesi batısında Nevşehir ili, güneydoğusunda Kayseri ili, güneybatısında Derinkuyu İlçesi, kuzeyinde Avanos İlçesi ile çevrili ve Nevşehir Merkez ilçesine 20 km. mesafede yer almaktadır. İlçe Kapadokya bölgesinin en önemli merkezlerindendir. Tarihsel süreç içerisinde çok sayıda isme sahip olmuştur.

   Volkanik orijinli jeolojik bir yapıya sahip olan Ürgüp, yağmur ve rüzgar erozyonunun meydana getirdiği ve peri bacası olarak tanımlanan ilginç doğal oluşumların sıkça ve tipik örneklerinin yoğun olarak yer aldığı bir bölgeye kurulmuştur. Vadi yamaçlarından akan yağmur sularının ve daha sonra rüzgârların aşındırması sonucu oluşan yarıklar arasında yükselen peribacaları bu bölgeye has çok ilginç bir peyzaj görüntüsü oluşturmuştur.

Tarihçesi

  Bizans Döneminde de önemli bir dini merkez olan Ürgüp, köy, kasaba ve vadilerindeki kaya kiliselerin ve manastırların piskoposluk merkeziydi.

  Ürgüp ve civarındaki ilk yerleşim ve antik adı “Tomissos” olan Damsa Çayı vadisinde dik kayalar dibine oyulmuş mağara evlerden oluşan küçük bir köy iken sonraları adı taşlık ve kayalık yer anlamına gelen Ürküp olmuş, Anadolu Türkçesi’nin yumuşaklığı ile ‘ÜRGÜP’ şekline dönüşmüştür.

   XI. yüzyılda Ürgüp, Selçuklular’ın önemli kentleri Konya’ya ve Niğde’ye açılan önemli bir kale konumundaydı. Bu döneme ait iki yapı kentin merkezindeki Altıkapılı ve Temenni Tepesi Türbeleri’dir. Bir anne ve iki kızına ait olan ve XIII. yüzyılda yaptırılan “Altı Kapılı Türbe”, altı cepheli, her cephesinde kemerli pencereli ve üstü açıktır. Ürgüp’ün Temenni Tepesi’nde bulunan iki türbeden birinin, 1268 yılında Vecihi Paşa tarafından yaptırılan ve halk arasında “Kılıçarslan Türbesi” olarak da anılan Selçuklu Sultanı IV. Rüknettin Kılıçarslan’a, diğerinin ise III. Alaaddin Keykubat’a ait olabileceği düşünülmektedir. Ancak araştırmacılara göre bu olasılıklar oldukça zayıftır.

   1515 yılında Osmanlı topraklarına katılan Ürgüp, XVIII.. yüzyılda Osmanlı Sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın kadılık makamını doğduğu kent olan Nevşehir’e (Muşkara) bağlaması nedeniyle ilk kez ikinci planda kalır. Ancak Paşa da Ürgüplüleri mağdur etmemek için Nevşehir yakınlarındaki Kavak köyünden yaklaşık 20 km bir yeraltı yolu ile su getirtir. Sokak ve meydanlara mermerden çeşmeler yaptırarak şiirlerini dönemin meşhur şairlerine yazdırmış, kitabelerini de en iyi ustalara kazıtmıştır. Bu kitabeli çeşmelerin sadece birkaçı orijinal yerindedir.

   Ürgüp’teki bir diğer önemli yapı da Rum Hamamı’dır. Rumca kitabesinden temelinin 1900’de atıldığı tüm halkın ortak çalışması sonucunda 1909’da tamamlandığı anlaşılmaktadır.

   Şemsettin Sami 1888-1900 yıllarında yazdığı Kamus-ül Âlem adlı tarih ve coğrafya ile ilgili eserinde Ürgüp’te 70 cami, 5 kilise ve 11 kütüphane olduğunu belirtir.

  Ürgüp civarındaki Pancarlık, Üzengi ve Keşlik vadisi hem tarihi, hem de doğal değerleri olan vadilerdir.

Nevşehir’in 20 km. kadar doğusunda engebeli bir arazi üzerinde yer almaktadır. Ürgüp’ün ne zaman ve nasıl kurulduğu hakkında bilgi yoktur. Yerleşme tarihinin Hititler dönemine kadar indiği belirtilir. Ürgüp yöresinin 705 yılında Araplar’ın idaresine girdiği, bu hâkimiyetin X. yüzyıl başlarına kadar sürdüğü tahmin edilir. Ürgüp’ün de bu sıralarda kadim Nysa’ya alternatif bir yerleşme olarak ortaya çıktığı ve Assiana şeklinde adlandırıldığı ileri sürülür. Bu sonuncu adın ilk hıristiyanların yerleşimiyle ilgisinin bulunduğu, Bizans döneminde ikonoklazm hareketinin yaygınlaşmasıyla buraya sığınan hıristiyanların bölgedeki yumuşak kayaları oyup yerleştikleri belirtilir.

    Ürgüp’ün Anadolu Selçuklu Devleti’nin ilk dönemlerinde Türk hâkimiyetine geçtiği sanılmaktadır. Ardından 1243 Moğol istilâsından etkilendiği anlaşılan Ürgüp Moğollar’ın kontrolü altına girdi. Alâeddin Eretna, İç Anadolu’da kendi adını taşıyan devletini kurunca bu defa Eretna Devleti’nin egemenliğinde kaldı. Eretna oğlu Ali Bey’in Kadı Burhâneddin’le mücadelesinden bahseden Bezm ü Rezm adlı eserde kasabanın ismi “Birügüb” diye kaydedilir. Bazı Selçuklu tarihlerinde de bu ad geçer ve Moğollar’la mücadeleye girişen III. Alâeddin Keykubad’ın onlara yakalanmamak için Ürgüp civarındaki mağaralarda gizlendiği söylenir. 1375’te Kayseri ile birlikte Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey’in idaresine giren Ürgüp’te 1398’de Osmanlı hâkimiyeti kurulduysa da 1402’de yeniden Karaman Beyliği’ne dahil oldu. 818’de (1415) Kayseri ve civarını ilhak eden Memlük sultanının oğlu İbrâhim Bey buranın idaresini Dulkadırlı Nâsırüddin Muhammed Bey’e verdi. Ürgüp yirmi yıl kadar Dulkadıroğulları’nın hâkimiyetinde kaldı. Karamanoğlu Tâceddin İbrâhim Bey 1435 yılında yaptığı savaşta Dulkadıroğulları’nı mağlûp ederek Kayseri, Ürgüp, Uçhisar ve Develikarahisarı’nı yeniden Karaman hâkimiyetine aldı. Fâtih Sultan Mehmed zamanında Gedik Ahmed Paşa’nın Karaman seferi sırasında (1474 yılı sonları) Develikarahisarı’nın zaptıyla görevlendirilen Niğde sancak beyi Koçu Bey bu kesimi ele geçirdi. Ürgüp’ün de bu tarihte kesin biçimde Osmanlı egemenliğine girdiği söylenebilir. 881 (1476) tarihli Karaman Evkaf Defteri’nde eyaleti oluşturan vilâyetler arasında Ürgüp de bulunmaktadır.

    Osmanlı idaresi altında Karaman eyaletinin Niğde sancağına bağlı bir kaza merkezi olan Ürgüp’le ilgili tahrir kayıtları 924 (1518) yılına kadar iner. Buna göre kasabada 435 erkek nüfus yaşıyordu (tahminen 1300 kişi). Halkın büyük çoğunluğu çiftçi-köylü statüsündeydi, % 4,37’lik kesimi askerî sınıf mensupları oluşturuyordu. Mahalle sayısı yedi idi. Kağnıpınar, Çukur, Temenna(i), Yerer (Bedir ?), Geren, Bucak mahallelerinde müslümanlar ikamet ediyordu. Gayri müslimlerin yaşadığı mahalle ise Gebran adıyla kaydedilmişti. Gayri müslimler elli dört nefer erkek nüfustan ibaretti (tahminen 150 kişi). Bu tarihte henüz mezra olan Salur ve Çökek’te yaşayan “timar reâyâsı” da kasaba nüfusuna dahil edilmiş ve buralar ayrı bir mahalle şeklinde kaydedilmişti. Seksen iki erkek nüfusu (nefer) bulunan Kağnıpınar kasabanın en kalabalık mahallesi iken en küçük mahalle Bucak’ta ise yirmi bir nefer mevcuttu. Bu rakamlardan hareketle kasabanın 1518 yılı nüfusu 2000 dolayında tahmin edilebilir. Ürgüp halkının yaklaşık % 85,89’u müslümanlardan, % 14,11’i gayri müslim Rumlar’dan meydana geliyordu. Bölgenin eski bir hıristiyan yerleşim merkezi olmasına karşılık kasabadaki gayri müslim nüfus oranı taşrada köylerde oturan gayri müslim nüfus oranına göre oldukça düşüktü. 1522’de kasabanın en küçük mahallesi olan Bucak kaydedilmedi ve mahalle sayısı altıya düştü. Bu tarihte kasabada müslüman hâne sayısı 229 (1150 kişi), gayri müslim hâne sayısı 36 (180 kişi) idi.

    992 (1584) yılına gelindiğinde Bucak mahallesi yeniden kaydedildi. Ayrıca üç mahalle isim değişikliğine uğradı. Bu tarihteki defterde Kağnıpınar mahallesinin ismi Kadıpınarı, Geren’in ismi Gez, gayri müslim mahallesinin ismi Zimmiyan şeklinde yazıldı. Şehirdeki meskûn hâne sayısı 427 idi. Gayri müslim nüfusu kırk dokuz hâneye ulaşıyordu. Bu rakamlara göre 1584 yılı itibariyle kasabanın nüfusu 2900 civarında tahmin edilmektedir. Ürgüp’ün Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra bölgede çok önemli olaylar cereyan etmedi. XVIII. yüzyılda kasabayı ilgilendiren en önemli gelişme, Muşkara köyünün Damad İbrâhim Paşa tarafından ihya edilmesiyle Nevşehir kasabası ve kazasının ortaya çıkmasıdır. Nevşehir kazasının kurulmasıyla Ürgüp kasabasında bulunan kadılık makamı Nevşehir’e nakledildi. Ayrıca Uçhisar nahiyesinin Nevşehir kazasına dahil edilmesiyle Ürgüp kazasının sınırları küçüldü. Ancak Damad İbrâhim Paşa, Ürgüp kasabasında da çeşitli imar faaliyetlerinde bulundu.

    Ürgüp ve civarının ilginç tabiat yapısı 1705’te Kayseri’ye gelen Paul Lucas tarafından Batı âlemine tanıtıldı ve sonrasında pek çok seyyah bölgeye gelerek burayı gezdi. XIX. yüzyılda Osmanlı ülkesine gelen seyyahlar Ürgüp’e de uğradı ve kasaba hakkında bilgiler verdi. 1834-1835 yıllarında bölgeyi gezen Charles Texier, Ürgüp’ün ponza kayalarının arasına sıkışmış bir kasaba gibi durduğunu, kasabanın suyunun ve yeşilliğin az olduğunu, ancak kolay işlenebilen yapı malzemelerinin bolluğu sayesinde zengin bir görünüme sahip bulunduğunu kaydetmektedir. Halkın da müslümanlar, Ermeniler ve Rumlar’dan meydana geldiğini yazar. Ürgüp halkının önemli bir bölümünü oluşturan ve Rumca’yı bilmeyen Rumlar hakkında da bilgi verir. 1838’de Nizip savaşına giderken kasabaya uğrayan Helmuth von Moltke, Ürgüp’ün taştan yapılmış evlerini son derece zarif bulmuş, kayaların yumuşaklığı sebebiyle burada ev yapmanın kolaylığını belirtmiştir. 1839’da Anadolu’yu gezen William Francis Ainsworth, Rumlar’ın dünyadan el etek çekmiş olmalarına rağmen yoksul sayılmadıklarını söyler ve Osmanlı hükümetinin bir süre önce hıristiyanları mağaralarından çıkartıp Nevşehir’e yerleştirdiğini kaydeder. 1845 yılı civarında bölgeye gelen Heinrich Barth ve 1850-1859 yıllarında Anadolu’yu gezen Andreas David Mordtmann, Ürgüp’ün 1000’i müslüman, 500’ü Rum olmak üzere 1500 hâne nüfusa sahip bulunduğunu yazar. Bu bilgi Texier ile örtüşmediği gibi salnâmelerde de kasabanın nüfusunun ekseriyetle müslümanlardan meydana geldiği kaydedilir. Barth ayrıca şehrin maddî durumunun iyi sayıldığını ve şehrin güzel inşa edildiğini, halkın yeni yaptığı evlerin oyma mekânlar olmadığını, ancak eski oyma evlerin depo şeklinde kullanılmaya devam ettiğini bildirir.

    1899 yılında bölgeyi ziyaret eden Roman Oberhummer ve Heinrich Zimmerer eserlerinde oyma mekânlardan teşekkül eden şehrin mükemmel bir manzarasının bulunduğunu ve Nevşehir’in sıcağına karşılık Ürgüp’ün havasının daha ılık olduğunu yazar. 1905’te özellikle Ürgüp yöresindeki tüf kayaları ve peri bacalarıyla ilgilenen Hans-Heman Graff von Schwinitz, Ürgüp’ün, 50 m. yüksekliğindeki “sivri taş” diye adlandırılan büyük bir tüf kayasının teraslara bölünmüş şekilde görünen evlerle dolduğunu belirtir. Ürgüp’te bölgenin karakteristik özelliğini yansıtan oyma mekânların yanı sıra kasabada çok güzel taştan inşa edilmiş binalar da mevcuttur. Bu oyma mekânlar yapılmaya devam etmekte, ev inşasında kullanmak için tüfler oyulmaktadır. Şemseddin Sâmi ise kasabayı 1400 hânede yaklaşık 8000 kişilik nüfuslu, bağlık ve bahçelik bir kasaba şeklinde anar; burada bir rüşdiye mektebiyle birçok medresenin yer aldığını bildirir. Konya Vilâyet Salnâmesi’nde verilen bilgiye göre 1870’te Ürgüp’te beş medrese, on sıbyan mektebi bulunmaktaydı. 1874’te medrese sayısı beşe, sıbyan mektebi sayısı on dokuza çıkmıştı. 1887 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre bir hükümet konağı, bir telgrafhâne ve bir rüşdiye mektebi vardı. Kasabada iki kütüphane mevcut olup buralarda 113 yazma ve 327 basma eser kayıtlıydı. 1889 tarihli Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre kasabada 2470 hânede 9643 kişi yaşamaktaydı. Bu nüfusun 5523’ü müslüman, 4120’si Rum’du. Sadece Türkçe konuşan Rum nüfusu Cumhuriyet döneminde mübadele ile 1923’ten itibaren Yunanistan’a gönderildi. Kasabanın nüfusu Cumhuriyet’in başlarında 4501 (1927 sayımı), 1960’ta 5017 iken 1980’de 7000’e yaklaştı (6546); ilk defa 1990’da 10.000’i aştı (11.040) ve 2010 sayımında 20.000’e yaklaştı (18.631). Cumhuriyet’in ilk yıllarında Niğde vilâyetine bağlı olan Ürgüp daha sonra Kayseri vilâyetine bağlandı. 1954’te Nevşehir ilinin ihdas edilmesiyle bu vilâyete bağlı Ürgüp kazasının merkezi yapıldı. Kasabadaki başlıca tarihî yapı Ürgüp Kalesi’dir. Kalenin çevresinde oyularak ve yöredeki yapı taşları kullanılarak inşa edilen eski evler bugün turistik tesise dönüştürülmüştür.

    Ürgüp’ün merkez olduğu kaza 1476’da Karaman eyaletini meydana getiren sekiz vilâyet arasında yer almaktaydı. 1483 tarihli Evkaf Defteri’nde daha sonraki tarihlerde müstakil birer kaza olacak olan Develi ve Karahisar(-ı Develi) Ürgüp kazasının nahiyeleri şeklinde görünür. 1500 tarihli Karaman Evkaf Defteri’nde kaza aynı idarî yapıyı korur. Kaza bu tarihte üç nahiyeden meydana gelmektedir: Ürgüp, Develi ve Karahisârıdeveli. 1502’de Develi ve Karahisârıdeveli nahiyeleri kazadan ayrıldı. Bu düzenleme ile sınırları daralan kazada Uçhisar adıyla yeni bir nahiye ortaya çıktı. 1518’de Niğde sancağı ihdas edilince Ürgüp kazası bu sancağa bağlandı. Kazanın Ürgüp ve Uçhisar olarak iki nahiyesi vardı. Nevşehir merkez kazasının tamamı, Avanos, Gülşehir, Acıgöl kazalarının ise büyük bir kısmı kazanın sınırları içindeydi. Kaza âdeta doğu-batı istikametinde Ürgüp ve Uçhisar nahiyeleri arasında paylaşılmıştı ve kazanın doğu kısımları Ürgüp nahiyesini, batı kısımları Uçhisar nahiyesini oluşturmaktaydı. Ürgüp bu tarihten başlayarak Cumhuriyet dönemine kadar Karaman/Konya eyaleti Niğde sancağına bağlı bir kaza şeklinde varlığını devam ettirdi.

    1502 tarihli defter kaydına göre Ürgüp kazasının nüfusu 1924 neferden meydana geliyordu (1717 hâne, yaklaşık 8500 kişi). 1518’de Ürgüp kazasının nüfusu 2273 neferdi (1521 hâne, 7500 kişi). 924 (1518) tahriri sonuçlarına göre kazaya bağlı kırk üç köy mevcut olup yirmi yedisi Ürgüp nahiyesine, on altısı Uçhisar nahiyesine bağlıydı. Bu köylerin yirmi dokuzu müslüman, yedisi gayri müslim köyü idi. Yedi köyde ise müslümanlarla gayri müslimler karışık olarak ikamet etmekteydi. Niğde sancağı içerisinde en yüksek nisbette gayri müslim nüfusu barındıran kaza Ürgüp’tü. Bu da bölgenin eski bir hıristiyan yerleşim merkezi olmasından ileri geliyordu (1518’de kazanın % 77’si müslüman, % 23’ü gayri müslimdi). 1892 yılı salnâmesine göre kaza nüfusu 23.703 kişiydi, otuz üç köy ve 5350 hâne mevcuttu. Nüfusun 20.805 kişilik büyük ekseriyeti müslümandı. Rum nüfus 2879 kişiydi. 1889 yılına ait Konya Vilâyet Salnâmesi’ne göre kazanın nüfusu 33.655’e yükseldi; bunların 28.658’i müslüman, 4997’si Rum’du. Rum nüfusun 4120’sinin Ürgüp merkezinde yaşadığı göz önüne alındığında köylerde çok az sayıda gayri müslimin ikamet ettiği ortaya çıkmaktadır. İki salnâme arasındaki bu nüfus farkı kazadaki idarî değişikliklerle alâkalı olmalıdır. 1287 (1870) yılı salnâme kayıtlarına göre Ürgüp kazasında 485 dükkân, dokuz ekmekçi fırını, yirmi yağhâne, biri harap iki hamam, bir namazgâh, on bir türbe, yetmiş cami ve mescid, seksen yedi çeşme, yirmi altı değirmen, on bir çanakçı fırını, 244 çanakhâne ve beş kilise vardı.

Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi