21 Aralık 2024
Müzeler

GÜZELHİSAR KÖYÜ – ALİAĞA  / İZMİR

    Güzelhisar; ya da eski adları ile Güzelhisar-ı Menemen Kazası veya Saruhan Güzelhisar-ı. Aliağa ilçesi ve İzmir iline bağlı bir köydür. İzmir-Çanakkale yolu üzerinde yer alan Aliağa’nın 5 km kadar doğusunda yer alır. Yerel Yönetimler Kanunu’nda yapılan değişiklikle köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak mahalle statüsüne geçmiş olmasına rağmen köy olarak adlandırmaya devam edeceğim. Güzelhisar adından da anlaşılacağı üzere günümüzde Hasan Dede Parkı (Çamlık Tepe) olarak adlandırılan köyün kuzey kısmında ovaya hâkim tepe üzerinde ya da Saruhanoğulları döneminde köy etrafında yer alan hisar vs. benzeri yapılardan almış olabilir. Güzelhisar’ın ne zaman ilk defa bir yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlandığı tam olarak bilinmemekle beraber daha önce köye yakın bölgelerde yapılan kazı ve araştırmalara göre Güzelhisar veya çevresinde ilk yerleşimin Mö.4000’e kadar uzanması mümkündür. Aigai antik kentine yakınlığı ve Güzelhisar Çayı (Pythikos) göz önünde bulundurulursa Aigai’ye bağlı bir tarım köyü olma ihtimali yüksektir.

     Batı Anadolu’daki Türklerin ilk yerleşimlerinden biri olan Güzelhisar 1300’lü yıllarda Türkler tarafından iskân edilmeye başlanmıştır. Daha öncesinde gayr-i müslimlerin yaşadığı Güzelhisar zamanla müslüman bir Türk köyü olacaktır. Bizans’ın gücünü yitirdiği dönemde Saruhanoğulları beyliği hâkimiyetine girmiştir. Sonraları Osmanlı himayesine geçtiyse de önemini hiç kaybetmemiştir. Bugün Aliağa belediyesine bağlı bir mahalle olsa da çok önceleri adı üstünde Aliağa’ya ait bir çiftlikten ve birkaç hizmetkâr/kâhya evinden ibaret olan günümüz Aliağa’sından kat be kat büyüktü. Aliağa 1844 tarihli “Saruhan Sancağı Dâhilinde Kâin Güzelhisar-ı Menemen kazası Tevabiatından Aliağa Çiftliği Karyesi’nde Sakin Ahali Reaya’nın Emlak Defteridir” adlı Temettü Defteri’ne göre Aliağa Çiftliği sadece 62 haneden oluşmakta ve vergi mükellefi sayısı 152 kişiden ibaretti. O dönemki Aliağa Çiftliği’nde en büyük toprak sahipleri Güzelhisarlı Hasan Ağa, Hacı Mehmet Ağa ve Baltacı Manolaki idi. Evliya Çelebi 1671 yılında Güzelhisar’ı ziyaret ettiğinde 8 mahalle ve her mahallede birer okul, 11mescit ve 2 cami bulunduğunu yazmaktadır. Mescitlerden hiç biri günümüze ulaşamamıştır.

    Güzelhisar köyünde görülesi yerlerin başında Aliağa Camii gelmektedir. Ayrıca haziresi görülmeye değerdir. Köyün birçok yapısında olduğu gibi cami devşirme inşaat elemanlarıyla yapılmıştır. Kitabesine göre 18. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş olsa da bu caminin yerinde Evliya Çelebi’nin bahsettiği iki camiden biri olmalıdır. 1712 ile 1812 yılları arasında Güzelhisar ayanlık olarak yönetilmiştir. Bu cami de 1760-1780 yılları arasında Güzelhisar Voyvodası olan Seyyid Ali Ağa tarafından yaptırılmıştır. Caminin kitabesi şu şekildedir;

KİTABE’NİN OKUNUŞU;

Ali Ağa olup baniye cami,

Bu hayratdan ola hâsıl meramı

Ola dareynde maksudına vasıl

Can içre ola me’va makamı

Girer mizanına hayrat anın

Turab-ı sakf ile sengin cidarı

Hadisinde buyurdı fahr-i âlem

Can içre ola garka mekânı

Salat-ı hamse kıl tarihinde

Müferrih resmile olmuş bu cami’

Müferrih:328, resm ile:345, olmuş:377, bu:8, cami:114

Toplam: 1172 salat-ı hamse ile 1172+5=1177 olur.

Sağ alt köşedeki kırık kartuşta hattat ketebesi olmalıdır.

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE ŞU MANAYA GELMEKTEDİR;

“Ali Ağa camiyi yaptırmıştır. Çok istediği amacına ulaşmıştır. Ahrette sevap iyilikler ile günahların tartıldığı anda onun bu halkın faydasına yaptığı eser, Peygamberimizin buyurduğu gibi iyilikler tarafına kaydedilir. Ali Ağa’nın camiyi yaptırmaktaki asıl maksadı ahretteki makamının ve katının istediği yerde olmasıdır. O, günahlarından aklansın, kestiği kurban yerine ulaşsın ki, onun gelecekte (ahrette) oturacağı zemin onun canının istediği yerde olsun”

Okuma ve günümüz Türkçesi ile açıklaması Cevat Yıldırım tarafından yapılmıştır.

    Yine caminin dış duvarında yer alan inşaat sırasında devşirme olarak kullanılan Yunanca yazıtta Galatlar’dan bahsedilmektedir. Arkeolog Prof. Ersin Doğer’e göre caminin güney yüzünde pencere altında yer alan yunanca metin ve tercümesi;

“ODIMOS BROGITARON DIEOTAROS GALATON TROKMON TETRARIKSIN ARGITISENEKEN KAIESNOIAS TESEISEASTON”

   “Halk, Galatların Trokmi Kabilesinin Reisi Dieotaros oğlu Brogitaros’u kendilerine yaptığı iyilikler ve hizmetler nedeniyle onurlandırıyor.”

    Ersin Doğer’e göre bu yazıt Kyme’den getirilmiş olabilir. Ancak köydeki iki cami ve diğer binalarda kullanılan stel, sütun vs. ve Hasan Dede (Çamlık Tepe) parkında yer alan 2 lahit göz önünde bulundurulursa Bizans ve Roma dönemlerinden kalma yapı veya yapılardan söz etmek mümkündür.

    Hazirede yer alan mezar taşlarına gelince bunlardan bazıları Esseyyid Mustafa Ağa, Zeynel Abidin Ağa, Seyyid Mustafa Ağa, Ali Ağa Zade Hasan Ağa ya aittir. İsimlere bakılacak olursa bunların Seyyid Ali Ağa’nın yakın akrabaları olmalıdırlar.

    Güzelhisar da yer alan bir diğer cami ise Balaban Paşa Camii’dir. Balaban Paşa’nın kim olduğuyla alakalı bilgiler kesin değildir çünkü birçok Balaban Paşa’dan bahsetmek mümkündür. Caminin kitabesi yoktur. Köylülere göre Balaban Paşa, Saruhanoğulları Beyliği döneminde Güzelhisar’ı fetheden komutanın ismidir. Eskiyen Balaban Paşa Cami’si köylülerin yardımı ile 1959 yılında onarılmış ve eğreti bir kitabe üzerine tarihi kazınmıştır, doğudaki son cemaat yerinin üzerindeki kitabe okunabilir. Caminin kuzey yönünde hazire duvarında lahit veya benzeri bir çıkıntı bulunmakta. Ayrıca batı yönünde son cemaat yerinde Roma dönemine ait olma ihtimali yüksek bir lahit inşaat elemanı olarak kullanılmış.

    Minaresi bakımsızlıktan fırtınaya dayanamayarak 2015 de yıkılmış, Aliğa Belediyesi tarafından 2017 yılında gerçekleştirilen yenileme ile eski ihtişamına kavuşmuştur. Saruhanoğlulları’ndan önce Kilise olduğu ve camiye çevrilmiş olduğu düşünülmektedir. Caminin bir zamanlar hem kilise hem de cami olarak ortak kullanıldığı da iddia edilmektedir. Altta yer alan fotoğrafta son cemaat yerinin en doğusunda yer alan girişin üzerinde bulunan Yunanca kitabe görülebilir. Tercümesinin yapılıp yapılmadığını bilmiyorum, belki de daha önce sıva altında idi yenileme sırasında ortaya çıktı. Yunanca metnin üzeri beyaz boya ile boyanmış. Köyün ve caminin tarihi açısından önemli bilgiler içerebilir.

    Balaban Camii’nde ilginç bir nokta ise yapımda kullanılmış bir kısmı devşirme olan taşlarda yer alan geometrik şekiller, desenler ile çiçek kabartmalarıdır. Bu çiçek kabartmalarından bazıları hazirede yer alan mezar taşları üzerinde de yer almaktadır. İlginç olan bir diğer konu ise yine devşirme taşlar ile bazı mezar taşlarında yer alan Davud Yıldızı motifleridir. Davud Yıldızı motifi Aliğa Camii haziresinde yukarı da fotoğrafı görüleceği üzere iki mezarda kullanılmıştır. Davud Yıldızı sadece Yahudi inancına ait bir simge değildir. Diğer bir adı Mühr-ü Süleyman (Süleyman Mührü) olan motif geçmişte Müslümanlar tarafından mezar taşlarından camilere birçok alanda kullanılmıştır. Örnek vermek gerekirse Barbaros Hayrettin’in sancağında, Manisa’da yer alan Saruhanoğulları dönemine ait Ulu Cami’nin girişinde yine aynı motif kullanılmıştır. Bu motifi yalnızca Yahudilik veya Masonlukla vs. bağdaştırmak anlamsızdır. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Hangi amaçla ne için kullanıldıklarını anlayamadığım bu devşirme elemanlar, gelişi güzel hem caminin duvarlarında hem de hazirenin duvarlarında kullanılmış.

   Barbaros Hayrettin Paşa’dan bahsetmişken Ege Korsanlarından bahsetmezsek olmaz. Saruhanoğulları, Manisa’dan sonra Güzelhisar’a oradan da Aliağa sahiline kadar hâkimiyet kurunca donanma hazırlamış ve bu donanmayla korsanlığa başlamıştır. Korsanlık sırasında Güzelhisar sahilden doğal bir gizleme sayesinde dağlar, tepeler, yamaçlar ve ormanlar nedeniyle görülemeyecek durumda olduğundan akınlardan sonra buraya sığınılmış ikmal buradan sağlanmıştır. Hatta Bizans donanmasında bulunan Yunanlılar para karşılığında Saruhanoğulları gemilerinde korsan olarak çalışmışlardır. Köyde halen korsanlık hikâyeleri yaşlılar tarafından genç nesillere aktarılmaktadır.

   Araştırmacı Yazar Cevat Yıldırım’a göre köyde yaklaşık 1600 adet tarihi mezar taşı bulunmaktadır. Yine Cevat Yıldırım mezar taşlarının bir kısmının çalındığını iddia etmektedir.  Balaban Paşa Camii haziresinde yer alan mezar taşları adeta açık hava müzesi gibi. Bu hazirede sütun biçimli sadece bir tane mezar taşı vardır, onunda Balaban Paşa’nın hazinedarına ait olduğu söylenmekte ise de elde kanıt yoktur.

   Köydeki bir diğer yapı ise Hasan Dede parkına çıkan yolda bulunan çeşmedir. Çeşmeyi ilginç kılan kullanılan yapı elemanlarıdır, çeşmenin tamamı devşirme elemanlarla yapılmıştır.

    Güzelhisar’da 1834 yılında yapılan nüfus sayımına göre; 1148 müslüman, 112 gayr-ı müslim (Rum-Ermeni-Yahudi) yaşamakta idi. II. Mahmut döneminde yapılan bu sayım askeri ve vergi amaçlıdır. Sadece erkekler sayıldığından iki katını almak gerekir. Kadınların sayılmamasının nedeni dönemsel olarak bakılacak olur ise bu tüm Dünya’da olağan bir durumdu çünkü askerlik bir erkek mesleği, vergi alınabilecek kimseler berber, çiftçi, ayakkabıcı vs. sadece erkeklerdi. Bu durum tahrir defterlerine bakılacak olursa yine aynıdır. Örnek vermek gerekirse tahrir defterlerine hane sayısı, hane reisi olan erkek vs. yazılırdı aksi durumda miras, vefat vs. herhangi bir şekilde mülk bir kadına geçmiş ise kadının ismi hane reisi olarak yazılırdı. Yani amaç her zaman asker ve vergi olmuştur. Dönemsel olarak değerlendirilmesi gereken bir konu, sadece bilgi amaçlı değinilmiştir. Kurtuluş savaşından sonra köyde Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi gayr-ı müslim kalmamıştır.

    Köyün hemen bitişiğinde bulunan mezarlıkta eski dönem mezar taşları dikkat çekmektedir. Bakımsızlık nedeniyle birçok mezar taşı yatmış, toprak altına gömülmüş, her tarafını yabani ot kaplamış ve bir kısmı ciddi zarar görmüştür. Kültürel mirasımızın geleceğe aktarılması için mezar taşları mutlaka kayıt ve koruma altına alınmalıdır. Kadın mezar taşlarında yer alan süslemeler gülçe, çiçek, vazo, üzüm, lale, gül, yelpaze, asma, Selvi vs. Erkek mezar taşlarında ise dikkat çeken sarıklar, fesler, kavuk, külah ve takkeler bulunmaktadır. Bunlar şahısların mesleklerini ve toplum içindeki yerlerini sembolize ederler.

    Yörüklere ait olan mezarlardaki taşlarda yazı yoktur, bu taşlar çoğu zaman dikdörtgen şekilli herhangi bir özelliği bulunmayan sadece mezar yerini belli etmeye yöneliktir. Bu da dünyanın gelip geçici olduğunu ve Yörüklerin nasıl bir tevazu sahibi olduklarını bize gösterir. Ayrıca altta fotoğrafları bulunan Saruhanoğulları dönemine ait yazısız sade mermerden blok halinde mezar taşları bulunmaktadır. Mezarlıkta köyün her yerinde olduğu gibi sağa sola dağılmış birçok eski eser ve parçaları bulunmaktadır.

    Kaynak: Aliağa Ticaret Odası