ANİ HALASKAR KİLİSESİ – KARS
Halaskar Kilisesi; Bu büyük kilise, 1035 yılı civarında tamamlanmıştır ve duvarları uzun ve zarifçe işlenmiş yazıtları, tarihi hakkında çok şey anlatır
TARİHÇE
“480 (M.S. 1035) yılında ben, Ablğarib marzpan (general), Rum İmparatoru Mikael’e, Konstantinopolis’te, Smbat şahenşah(krallar kralı) adına bir tebliğde bulundum ve büyük gayret ve masraf sonunda Kutsal Çarmıhın bir parçasını alabildim ve döndüğümde, bu tapınağı inşa ettirdim…”
– Bu kilisenin duvarlarında kiyazıttan alıntı
Bu büyük kilise, 1035 yılı civarında tamamlanmıştır ve duvarları uzun ve zarifçe işlenmiş yazıtları, tarihi hakkında çok şey anlatır.
Yukarıda kısmen aktarılan yazıt, prens Ablğarib Pahlavid’in bu kiliseyi, Gerçek Haçı barındırması için yaptırdığını kaydeder. Bu mukaddes emaneti, Konstantinopolis’e gidince edinir ve yazıtta, İsa’nın İkinci Gelişine dek kilisede gece ayinlerin düzenlenmesini emreder.
Başka yazıtlar, hacıların konaklaması için ikiz jamatun (dış hol) eklenmesini teşkil eden 1193 restorasyonundan bahseder. 1291’de de, girişin önüne çan kulesi eklendiği yazılmıştır. Bu yapılar, cephenin bazı yerlerindeki beton izleri haricinde, tamamen yok olmuştur. Başka bir yazıt 1342’de, prens Vahram Zakarid’in, mimar Vasil tarafından yönetilen kubbe restorasyonunu emrettiğinden bahseder.
19uncu yüzyılın sonuna doğru kilise halen sağlamdı ancak ileri derecede zayıflamaya kurban gidiyordu. H.F.B. Lynch, Ani’yi 1894’te ziyaret ettikten sonra, “Bu bina, çökmesini önleyecek adımlar atılmadığı sürece, birkaç yıldan fazla dayanamayacaktır”, demiştir.
1912’de, Rus kazıcılar, doğu cephesinin taşının büyük kısmını restore etmiştir, ancak kilisenin doğu yarısı, 1957’de bir fırtına sırasında yıkılmıştır. Kimi kaynaklar, bu tarihi 1930’lar olarak bildirir, ancak 1950’li tarih, köylüler tarafından onaylanmıştır; belli ki, taşların düşmesinin sesi, surların hemen dışındaki köyden duyulmuştur. Kilisenin geri kalan kısmı, 1989’da depremde fena sarsılmıştır ve bugün tamamen yıkılma tehlikesi söz konusudur.
1999’da kapı, daha fazla çökmeyi engellemek için geç atılan bir adımla, kabaca örülmüş bir moloz duvar ile kapatılmıştır. Gerçekte, hiçbir tesiri olmayacaktır, ancak nihai çökme gerçekleştiğinde bu, Türklere, çökmeyi önlemek için ellerinden geleni yaptıklarını iddia etme fırsatı tanıyacaktır. Bu “çalışma”, anlatılana göre, bir yabancı mimar tarafından yürütülmüştür.
Kilise, neredeyse yuvarlaktır, dışı da 19 yüzlü çokgene ayrılmıştır. Çok yüksek (ve de çok geniş) alnı, görülmedik biçimde, çokgene ayrılmamıştır; bir dairedir. İçten yarım daire kubbe ile kaplıdır. Güney cephesindeki “pseudo-antique” oymalı baş tabanlı büyük dikdörtgen kapı, tek girişidir.
İçinin, altar apsisi diğerlerinden daha büyük olmak üzere, sekiz apsisi varmış. Altar apsisinin her iki tarafında, duvarın kalınlığına sıkıştırılmış küçücük şapel varmış. Yapıyı zayıflatan ve kilisenin yıkılmasına neden olan, bu iki şapel ve geniş tutulmuş apsisin o bölüme verdiği hasar olsa gerek.
Ayakta kalan her apsisin duvarında ve yarım kubbesinde ve de bingilerde soluk freskler vardır. Yüksek kalitede ve daha ziyade Bizans stilindedirler, ama ressam, Sarkis P’arçkans adında bir Ermeni imiş. Muhtemelen 13üncü yüzyılda, belki de 1291 restorasyonunda yapılmışlardır. Daha sonraki bir tarihte badana ile örtülmüşe benzerler (kilise, cami olarak kullanılmış mıdır?) ve bugün çok tahrip edilmiş durumdadırlar. Yıkılan altar apsisinin, İsa’yı tahtta gösteren bir resmi, diğerlerinin de İsa ile Dört Vaiz’in hayatını konu eden resimleri varmış.