22 Aralık 2024
Kaleler

KIYIKIŞLACIK KALESİ – MİLAS / MUĞLA

   Çevresi Roma döneminde sütunlu portiko ile belirlenen agoranın batı kenarında bir odeion, heykelinin yağmurdan ıslanmadığına inanılan Artemis tapınağı yer alıyor.

   Zeus Megistos tapınağı, kentin doğu yüzünde çeşitli yazıtlar, bir adak yapısı ve adak steli dizisi aracılığıyla saptanmış kutsal yere sahip. Tiyatro, Zeus tapınağı alanının üstündedir. Epikrates oğlu Zopatros tarafından Roma çağında onarılan yapı, Hellenistik geleneklere göre kurulmuştu. Tiyatro duvarlarındaki yazıtlar, oyuncular, müzisyenler ve bu etkinliklere destek veren kişilerin adlarını yansıtmaktadır. Kentin en üst noktasındaki kale, Hıristiyanlık döneminden kalmadır.

  Tepe noktasından Kıyıkışlacık koyu içinde suların üstünde bir bölümü bulunan mendirek-fener yapısı izlenebilir. Batıdaki kayalık düzlemde ise kenti karadan koruyan uzun duvarlar bulunmaktadır.

   Milas’tan yaklaşık 27 km uzaklıkta bulunan, az bilinen tarihi mekândır Kıyıkışlacık.

Bir keresinde profesyonel bir müzisyen, İasosu ziyaret etmiş ve burada, bir resital vermiş. Tam gösterinin ortasında, balık pazarının açıldığını işaret eden bir çan çalmış ve elleriyle kulaklarını kapatmış oturmaya devam eden yaşlı bir adam haricinde dinleyicilerin hepsi orayı terk etmiş. Bunun üzerine müzisyen, yaşlı odama yaklaşarak “bana verdiğiniz onurdan ve sanatıma gösterdiğiniz saygıdan dolayı size teşekkür etmeliyim efendim; çünkü çanın sesini duyunca herkes aceleyle gitti” demiş. Yaşlı adam, “nee, çanın çaldığını mı söyledin” diye sorunca, “evet, neden” demiş müzisyen ve bunun üzerine yaşlı adam da “o zaman müsaadenizle” diyerek hemen orayı terk etmiş.

   Strabon bu hikâyeyi şehrin karakterini tarif etmek için anlatmıştır; çünkü topraklar verimsizdir ve yaşamın gerekleri deniz tarafından karşılanmaktadır. Balığın şimdi olduğu gibi o zaman da bol olduğuna, koyun başındaki büyük dalyan şahittir. Bugün büyük ölçüde tarıma elverişli hale getirilmiş olan ve Güllük’ün kuzey doğusunda yer alan Sarıçay’ın ağzındaki geniş bataklık, antik dönemde denizdir. Bir yazıtta, iki İasos vatandaşının, büyük İskenderi şehrin sahip olduğu küçük deniz’i restore etmeye ikna ettikleri kaydedilmiştir; sözü edilen bu yer hiç şüphe yok ki şimdi bataklık olan bölgedir. Şehir için balıkçılık çok önemlidir ve bu iki vatandaş, vergiden muaf tutulmanın yanı sıra, tiyatroda en sıradan yer verilerek ödüllendirilmiştir. M.Ö. 4. yüzyılda bir gastronom (yemek sanatından anlayan kişi), İasos’a gidenlerin orada çok büyük karidesler bulabileceğini, fakat bunların pazarda nadir görüldüğünü söylemiştir; aynı şekilde bugün de, Güllük’e gidenlere akşam yemeği için kaçınılmaz surette balık sunulacaktır…

   Yunan kuruluş efsanesine göre İasos, Argos’tan gelen Peleponnessoslular tarafından kolonize edilmiştir. Onların bu gelişine karşı konulamamıştı ve Karia’nın yerel halkı, bu işgalden dolayı çok eziyet çekmişti ki sonunda çareyi Miletos’un kurucusu olan Neleus’un oğlundan yardım istemekte bulmuşlardı. Bu sefer de şehir, Miletoslular’ın akınıyla dor yerine İonlulaşmaya başlamıştı. Argoslular tarafından yapılan yerleşim, büyük olasılıkla tarihe uygundur. Homeros, Argos’a İason sıfatını vermiştir ve Peleponnessos ‘ta İasos adında küçük bir şehir vardır. Kolonicilerinin liderinin adının da, sonradan İasos olduğu tahmin edilmektedir ve bu kişi, İasos paralarının üzerinde kurucu sıfatıyla tasvir edilmiştir; bu ilginç durumla ilgili, onun alışık olunduğu gibi mitolojik bir kişi olarak kabul edildiğinden başka çok az delil vardır. Yapılan son kazılarda, orta bronz çağı tabakalarındaki yapıların içinden çok sayıda minos seramiği ele geçmiştir; bunlar, Miletos’ta da olduğu gibi, Girit’le bir bağlantıları olduğuna dair arkeolojik kanıttır… Strabon İasos’un anakaraya yakın bir adanın üzerinde yer aldığını söyler. Bugün bu ada, sığ bir kıstakla anakaraya bağlanmıştır ve antik dönemde de böyle olması pekâlâ mümkündür; ada kelimesi, bazen de bir yarımadayı belirtmek için kullanılmıştır. Eskiler için İasos, tüm görünümüyle bir ada -şehirdir ve anakarada, 3.22 km uzunluğundaki bugün de ayakta olan tahkimat duvarlarından başka hiçbir şey yoktur… Yunan yerleşiminin adada olduğu kesindir. Önceleri, şehrin M.Ö. 5.yüzyıla kadar anakarada, güzel duvarlarla korunan alanda olduğu ileri sürülmüştür; fakat adada arkeologlar tarafından bulunan yapılar ve seramikler, şehrin myken hatta çok daha erken dönemden antik dönemin sonuna kadar burada yerleşmeye devam ettiğini göstermiştir… Neleus’un oğlunu da içine alan kuruluş efsanesi, Argos kolonizasyonunu (M.Ö. olmalı, b.n.) 9. yüzyıl civarında bir yere yerleştirir. Arkeologların keşifleri, bu kolonizasyondan çok uzun bir süre önce şehirde medeni bir yerleşimin olduğunu gösterir; Yunanlılar’ın gelişine çok içerlemiş ve şiddetle karşı koymuş olmalarının sebebi bu olmalıdır.

   Bundan sonra, şehir hakkında M.Ö. 5. yüzyılda Delos Birliği’ne kaydedilişine kadar hiçbir şey bilmiyoruz. Birliğe ödediği vergi miktarı, aynı mylasa gibi, bir talent olarak belirlenmiştir. M.Ö. 425 yılında, vergi miktarları yeniden gözden geçirildiğinde, İasos’un ödeyeceği miktar da üç talente çıkarılmıştı; fakat bunun gerçekten ödenip ödenmediğini bilmiyoruz. M.Ö. 412 yılında şehir, büyük bir felaketle karşı karşıya kalmıştır. O sıralarda Spartalılar ve persler birleşerek Atinalılar’a karşı harekete geçmişti; Hâlbuki hâlâ Atinalılar’ın müttefiği olan İasos’u, büyük krala karşı ayaklanan pers soylusu, Amorges ele geçirmişti. Bunun üzerine satrap tissaphernes, Sparta amiralini İasos’a saldırması için ikna etmiştir. Gelen gemileri Atinalılar zanneden İasoslular, büyük bir sürprizle karşılaşmışlar ve şehirleri ele geçirilerek yağmalanmıştır. Tukidides, kasaba eskiden beri zengin olduğu için yağmanın çok bereketli olduğunu söyler. Bir talent vergi büyük bir zenginlik işareti olarak görünmese de, tuzlu balık ticareti, klasik dönem Yunanistan’ında çok kârlı bir iştir ve yakın zamanda yapılan kazılar, zenginliğin derecesini gözler önüne sermektedir. Şehir -her ne kadar Tukidides kasaba ya da yer dese de- işgal edildikten sonra Amorges ve köle ya da hür tüm esirlerle birlikte tissaphernes’e teslim edildi; tissaphernes de esirlerin her biri için bir altın stater ödemeyi kabul etti.