FÎRUZ BEY CAMİİ ve MEDRESESİ – MİLAS / MUĞLA
Firuz Bey Camii, Milas‘ın en eski ibadet mekânlarından biridir. Menteşeoğulları dönemine ait cami ve medrese.
Firuz Paşa Mahallesi sınırları içerisinde bulunan caminin kitabesi günümüze kadar gelmiştir. Kitabesinden öğrenilen bilgiye göre 1394 yılında Menteşe Valisi Hoca Firuz Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Cami, Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı kitabına Gök Camii olarak adlandırılmıştır. Firuz Bey Camii, günümüze kadar birçok tadilattan ve restorasyondan geçmiştir.
Mimari açıdan ters T planlı olan ibadet mekanının yapımında kesme taş kullanılmıştır. Son cemaat yeri üç bölümlüdür ve cami özellikle taş işçiliğiyle dikkatleri üzerine çekmektedir. Firuz Bey Camii, 1974-1977 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce kapsamlı bir onarımdan geçmiştir.
Milas’ın Burgaz mahallesinde, Hisarbaşı ve Yeldeğirmeni mevkilerini birleştiren yol üzerinde yer alan yapıların, caminin girişindeki dört satırlık sülüs hatlı ve 26 Safer 797 (21 Aralık 1394) tarihli Arapça kitâbeden Osmanlılar’ın Menteşe valisi Fîruz Bey tarafından inşa ettirilmiş olduğu öğrenilmektedir. Halk arasında Kurşunlu Cami adıyla da tanınan cami, mavi damarlı mermer kaplamalarından dolayı Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Gökcami şeklinde zikredilmiştir. İnşaat tarihi Osmanlılar’ın Milas’taki ilk hâkimiyet dönemine (1390-1402) rastladığı için bazı araştırmacılar yapıları erken Osmanlı eseri olarak değerlendirmekte iseler de plan tipi dışında mimarileri Beylikler döneminin devamı niteliğindedir.
Cami, Anadolu’da özellikle Osmanlı döneminde XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren yaygın biçimde ortaya çıkan ve “zâviyeli camiler” denilen yapıların önemli bir örneği olup cephe düzenlemesi, teknik özellikleri, süslemeleri ve kullanılan malzeme yönünden yöredeki Menteşe Beyliği camileriyle büyük benzerlikler gösterir. Bundan dolayı Balat’taki 1402 tarihli İlyas Bey Camii’nde çalışan ustalarla aynı atölyeye mensup ustalar tarafından yapılmış olabileceği düşünülmektedir (Goodwin, s. 31). Yapı bu tipin örnekleri arasında gelişmiş mekân anlayışı, örtü sistemindeki çeşitleme, cephe düzenlemesi, malzeme-teknik özellikleri ve süslemesi açısından Ortaçağ Türk mimarisi içinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Birçok defa onarıldığı anlaşılan yapının üst kısımları ile kuzeyindeki şadırvan XIX. yüzyıl eseridir; minberin ve kapı kanatlarının da 1875 yılında İstanbul’a götürüldüğü ve yerlerine yenilerinin yapıldığı bilinmektedir. 1824-1826 yıllarında Milas’ı ziyaret eden Avusturyalı seyyah A. von Prokesch, cami çevresinde içinde zambaklar yetişen bir mezarlığın bulunduğundan söz etmektedir. Ancak bu hazîreden günümüze bazı eski fotoğraflarla (bk. Ayverdi, rs. 895) Fîruz Bey’in eşine ait olduğu söylenen bir mezar taşından başka bir iz kalmamıştır. Yapı son olarak 1974-1977 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce büyük ölçüde onarılmış, kurşun örtüleri, kubbe kasnağı sıvaları, içteki kalem işleri yenilenirken çevresinde de düzenleme yapılmıştır.
Cami üç bölümlü son cemaat yeri, giriş mekânı ve bunun iki tarafında ye, alan birer yan mekânla (hücre, zâviye) harimden oluşur. Kare planlı orta bölümü üçgen kuşakla geçilen sekiz dilimli kubbe ile, dikdörtgen planlı yan bölümleri beşik tonozlarla örtülü olan ve avlunun zemin kotundan iki basamak aşağıda bulunan son cemaat yeri, içteki bölünmeyi yansıtmayacak biçimde beş sivri kemerle avluya açılır. Yapının kuzey cephesi ekseninde dikdörtgen kapı ile geçilen giriş mekânı yaklaşık kare planlıdır ve üzeri bindirme tonozla örtülüdür. Buradan, ikişer basamakla çıkılan doğu-batı ekseninde açılmış birer basık kemerli kapı ile yanlardaki hücrelere geçilir. Kare planlı olan ve altlı üstlü ikişer pencere ile kuzeyden son cemaat yerine, yanlardan ve güneyden dışarıya bakan yan hücrelerden doğudaki tromplarla, batıdaki ise üçgenlerle geçilen birer kubbe ile örtülüdür. Diğer hacimlerden daha büyük boyutlu olan kare planlı ve tromp geçişli kubbeyle örtülü harime üç basamakla çıkılır. Giriş bölümü ile bu mekânın arasındaki bağlantı büyük sivri kemerle sağlanmıştır.
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi
Fotoğraflar: Mustafa Gürelli