BİRGİ ULU CAMİİ – ÖDEMİŞ / İZMİR
İzmir ili Ödemiş ilçesi Birgi Bucağında bulunan Birgi Ulu Camisi medrese, hamam ve türbeden oluşan bir külliye olarak yapılmıştır. Günümüze cami ve Aydınoğlu Mehmet Beyin türbesi gelebilmiştir. Halk arasında Aslanlı Cami ve Ulu Cami gibi isimlerle de anılan Aydınoğlu Mehmet Bey Camii Beylikler döneminden kalma en eski camilerinden biridir. Selçuklu mimarisinde sık görülen “çok ayaklı camiler” grubundandır. Aydınoğulları Beyliğinin kurucusu Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından Birgi’nin fethedilip beyliğin başkenti yapılmasından beş yıl sonra 1312 yılında yaptırılmıştır. Bu bilgiler kuzey ve güney yönündeki giriş kapılarının üzerinde yer alan kitabelerde bulunur. Her ne kadar beylikler döneminde meydana getirilen çoğu eser gibi Selçuklu mimari yapısının izlerinin taşısa da sahip olduğu bazı özellikler bu camiyi Anadolu’daki hatta dünyadaki pek çok camiden farklı kılar.
Çakırağa Konağı’yla birlikte Birgi’nin en önemli simgesi olan bu cami, Türk-İslam geleneğine uygun olarak hamam, medrese ve günümüzde devletin kurucusu Mehmet Bey ve üç oğlunun kabirlerinin bulunduğu türbeden oluşan bir külliye şeklinde inşa edilmiştir. Bu gelenekte cami ruh temizliğini, medrese akıl temizliğini, hamam ise beden temizliğini temsil eder. Bu yapı topluluğundan günümüze cami ve bahçesinde bulunan kübik türbe gelebilmiştir.
Birgi’nin simgesi durumundaki bu cami, şehrin ortasından geçen derenin sol tarafında, hafif eğimli bir arazi üzerinde yapılmıştır. Kuzey-güney doğrultusunda, arazinin eğimi dikkate alınarak yapılan cami kare planlı olup, mihraba dikey beş sahınlıdır. Kesme taştan yapılmış olan caminin üzeri çift eğimli bir çatı ile örtülmüştür. Yalnızca mihrap önü kubbelidir. Arazi konumundan ötürü ibadet mekânını aydınlatan iki katlı pencereler farklı konumda olduğu gibi bu durum duvar örgülerine de yansımıştır. Caminin doğu cephesinin önemli bir bölümü devşirme büyük bloklardan yapılmıştır. Ayrıca bu duvar işçiliği ile tezat gösterecek şekilde de kaba moloz taştan yararlanılmıştır.
Doğu yönündeki girişin iki yanında üstte ikişer, altta da ikişer pencere bulunmaktadır. Çatının hemen altındaki üst sıra pencereler dıştan şebekeli basit dikdörtgen şekildedir. Bunlardan girişe doğru olanlar hafifçe birbirlerine kaydırılmış, alt pencereler uzaktan tek pencere görünümünü vermekte iseler de bu durum büyük bir dikdörtgen pencerenin dilimli kemerle dekoratif bir şekle dönüşmesinden meydana gelmiştir. Bu pencereler iki yandan burmalı gövdeli, volütlü başlıklı birer sütuncukla sınırlandırılmıştır. Bunların üzeri de yekpare mermer blokların oyulması ile beş dilimli bir kemer şekline sokulmuştur. Bu kemerin ortasında da basit bir düğüm ve geçmeler meydana getirilmiştir. Köşelerde asma yaprağı, üzüm salkımı, çiçekler ve rozetlerden oluşan bir kompozisyon da onları tamamlamıştır. Pencerenin üzerinde tek satır halinde bir ayete yer verilmiştir. Girişin sağındaki üst pencere ise ondan biraz daha farklıdır. Burada yedi dilimli kemer iki ayrı mermer bloğun oyulmasından meydana getirilmiştir. Burada da basit bir düğümlü geçme dikkati çekmektedir. Bu pencerenin üzerinde yine tek satırlı bir başka ayete yer verilmiştir. Caminin bu cephesindeki en dikkati çeken nokta güney cephesi ile birleştiği yerdeki köşelere yerleştirilmiş devşirme arslan heykelidir. Dikdörtgen bir niş içerisinde bulunan bu Arslan heykelinin yüz kısmının hatları belli olmayacak şekilde aşınmıştır.
Caminin doğu cephesinin ortasında giriş kapısı bulunmaktadır. Ahşap bir sundurma içerisine alınan ve yüksekliği çatı seviyesine kadar ulaşan bu kapıya birkaç basamaklı merdivenle çıkılmaktadır. Mermerden özenli bir işçilikle yapılan bu kapının yan duvarlarını üç sıra, çevresini de tek sıra halinde bir çerçeve çevirmiştir. Girişin üzeri geçmeli, basık bir kemer şeklinde olup, kilit taşının üzerine buket şeklinde bir palmet motifi ile küçük bir kabara, kemer köşelerine de küçük rozetler, çiçek motifleri işlenmiştir. Kemerin üzerinde tek satır halinde sülüs yazılı yapım kitabesi bunun üzerinde de yine bir ayetten alınma iki satırlık bir başka kitabe daha bulunmaktadır. Yapım kitabesinde ismi geçen (El Emiru’l Kebir) unvanı Aydınoğlu Mehmet Bey’in 1312-1313 yıllarında yöreye hâkim olduğunu yansıtmaktadır.
Caminin mermerden devşirme bloklarla kaplı olan güney cephesine üstte dört, altta da üst üste oturtulmuş ikişer pencere açılmıştır. Üstteki pencereler doğu yönündeki pencerelerin hemen hemen eşidir Alt sıra pencereler ise yine iki kat halindedir. Bunların üzerlerine sivri kemerli daha küçük pencereler yerleştirilmiştir. Üst pencerelerin kenar köşelerinde görülen çarkıfelek ve çiçek dolgulu rozetler bu cephedeki tek süsleme unsurlarıdır.
Caminin batı cephesinin bütününde moloz taş duvar işçiliği görülmektedir. Ancak yapımından sonra bu kısmın değişik zamanlarda onarıldığını gösteren izler de görülmektedir.
Cami ile ilgili olarak Evliya Çelebi, Fuat Köprülü ve İbrahim Hakkı Uzunçarşılı ayrıntı vermemekle beraber üç kapısı olduğunu belirtmişlerdir. Konuyu araştıran Selda Kalfazade köylülerle yaptığı konuşmalarda 1930 lu yıllarda batı cephesinin güney köşesindeki pencerenin kapı olarak kullanıldığını öğrenmiştir. Böylece yapının üç kapılı olduğu da ortaya çıkmıştır.
Caminin kuzey girişi yapı işçiliği ve kompozisyon bakımından doğu girişinin hemen hemen bir tekrarıdır. Yalnızca giriş açıklığını geçmeli taş sivri bir kemer örtmektedir. Bu kemerdeki her taşın üzeri küçük rozetlerle süslenmiştir. Kilit taşının üzerinde bitkisel bir motif, köşelerde içleri dolgulu iri madalyonlar bulunmaktadır. Kapının üzerindeki kitabelik bölümünde de iki satır halindeki sülüs yazılı kitabe caminin yapımı ile ilgilidir. Burada Aydınoğlu Mehmet Beyin 1312–1313 yıllarında bu camiyi yaptırdığı yazılıdır. Bunun dışında kapı üç yönden sülüs yazılı bir ayetle geniş bir çerçeve içerisine alınmıştır.
Ahşap sundurmadan birkaç basamak merdivenle inilen ibadet mekânı kuzey-güney doğrultusunda dört sıra halinde kemerlerle birbirine bağlı sütunların oluşturduğu beş nefli bir plan şekli göstermektedir. Bunlardan orta nef daha geniş tutulmuş ve özellikle mihrap önü kubbe ile örtülerek daha belirgin bir şekle sokulmuştur. Mihrap önündeki kubbeye pandantiflerle geçilmektedir. Doğudan batıya doğru dörderli olmak üzere üç sıra halindeki bu sütunlardan batıdaki dördüncü sırada üç tane sütun bulunmaktadır. Ancak orijinal yapıda on altı sütun olduğu Evliya Çelebi Seyahatnamesinde belirtilmiştir. Tayin edilemeyen bir dönemde belki de deprem sonucu caminin iç düzeninde bir farklılık meydana gelmiştir.
Mihrap ve mihrap önü mekânı ile orta nefe yönelik kemerin üst bölümü mozaik çini ile kaplıdır. Kakma tekniğindeki bu çiniler koyu mor, firuze renklerinde olup, geometrik bezemelidir. Mihrabın yanındaki ceviz minber Muzaferiddin Bin Abdülvahidin eseri olup, Kündekari tekniğinde yapılmıştır.
Caminin batı cephesinin güney köşesinde yer alan minare kesme taştan bir kaide üzerine oturtulmuştur. Silindirik gövdeli tuğla minarenin üzeri firuze renkte sırlı tuğlalarla kaplanmıştır. Minare gövdesinin alt kısmını sırlı ve sırsız tuğlaların zikzaklı bir örgü, şerefe altına rastlayan üst bölümün de firuze sırlı tuğlalardan baklavalı örgü şeklinde yapıldığı da dikkati çekmektedir. Buradaki baklavalı örgü minarenin petek kısmında da tekrarlanmışsa da günümüze yalnızca bezemenin alt kısmı gelebilmiştir.
Duvardaki antik aslan heykeli
Caminin güneydoğu köşesinde yine Lidyalılardan (M.Ö 1000-500)kalma olduğu düşünülen yerden yaklaşık 2.5 metre yükseklikte, mermerden yapılmış bir aslan heykeli yer alır. Bu heykel Aydınoğlu Beyliği’nin gücünü ve hükümdarı Mehmet Bey’in erkini sembolize eder. İslam mimarisinde özellikle ibadet yerlerine heykel yapılması sıcak bakılmazken burada Arkaik dönemden kalma bir heykel bulunması önemli bir ayrıntıdır.
Sıradışı Minaresi
Birgi Ulu Camiyi diğer camilerden ayıran bir başka özelliğiyse minaresidir. Pek çok caminin minaresi arka sağ köşedeyken burada minare ön sağ köşededir. Bu durum büyük ihtimalle batı cephesine çok yakın olan Aydınoğlu Türbesi’nden kaynaklanmaktadır. Kesme taşlardan inşa edilmiş kare bir kaide üzerine oturtulmuş minare silindirik gövdelidir. Üzerinde yer alan kırmızı ve firuze renkli sırlı tuğlalardan yapılmış zikzaklı örgü ve baklava desenleri bakanlara muhteşem bir seyir zevki verir. Bu süslemeler büyük ölçüde orijinalliğini koruyarak günümüze kadar gelebilmiştir.
Minberdeki göz kamaştırıcı ahşap sanatı
Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’ni en özel kılan yönü ise şüphesiz minberinde bulunan göz kamaştırıcı ahşap işçiliğidir. Ceviz ağacından yapılan minber Türk-İslam sanatının en nadide örneklerinden biridir. Tam üç bin parçadan oluşan minberde bu parçalar çivi ve tutkal kullanılmadan Kündekari tekniğiyle birbirine geçirilmiştir Üzerinde üçgen, kare, dikdörtgen, altıgen, sekizgen gibi pek çok geometrik şekil yer alır. Ayrıca Dünya, Güneş ve Ay figürleri Güneş sistemini temsil eder. Eğer bir gün yolunuz bu camiye düşerse caminin imamı İrfan Hoca “Orta Çağ’da, Avrupa’da insanlar dünya yuvarlaktır dediği için asılırken bizim ecdadımızın bundan yüzlerce yıl önce Güneş Sistemi’ni keşfettiklerini ve bunu eserlerine yansıttıklarını” size mutlaka hatırlatacaktır.
Sanatkârı Muzafferüddin Usta bu eseri 10 yılda tamamlamıştır. Sağ üst köşesinde besmele ile “Muzafferüddin bu eseri Allah’ın izniyle yaptı ” yazar.
Minber gibi, caminin 16 pencere kanadı da ceviz ağacından, ağaç geçme sanatıyla oluşturulmuş olup minberi yapan ustanın öğrencileri tarafından yapılmıştır. Bu kanatların her birinin üzerinde Peygamber Efendimizin (S.A.V)çeşitli hadisleri yazılıdır.
Çalınan minber kapıları
Sanat harikası olan bu minberin ayrıca ilginç bir öyküsü de vardır. 1993 yılında kapıları esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur ve yıllarca bulunamaz. 1996 yılında ünlü İngiliz müzesi British Museum’da bir açık arttırma sırasında satılmak üzereyken ortaya çıkar ve Kültür Bakanlığı’nın girişimleriyle Türkiye’ye dönüşü sağlanır. Kapıların bulunmasını sağlayan ise daha önce camiyi ziyaret etmiş ve çok beğenmiş bir İngiliz turisttir. Anlatılanlara göre bu bayan müzayede esnasında kapıları fark eder ve yetkililere haber verir. Böylece kapılar üç yılın ardından tekrar ait olduğu yere, Aydınoğlu Mehmet Bey Camii’ne getirtilir.