HAFSA SULTAN DARÜSŞİFASI (TIP TARİHİ MÜZESİ ) – MANİSA
Manisa’nın tarihi kimliğiyle özdeşleşmiş bir marka değer konumunda bulunan Mesir Macunu ve mesir saçımı, 478. kez bu yıl kutlandı. Bu tören, geçmişi itibariyle, 5 asır gibi büyük bir zaman sürecinde devam etmekte olan Türkiye’nin hatta dünyanın nadir sosyal etkinliklerindendir. Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan (1480- 1534), Osmanlı devlet geleneği gereği oğlunun Saruhan Sancağı başına şehzade olarak atanmasıyla bu şehre gelmiş, hem oğlunun yetişmesinde hem de bulunduğu şehrin sosyal hayatında ihtiyaç gördüğü veya eksiklik bulduğu alanlarda yapmış olduğu büyük katkılarla öne çıkmıştır. Adını taşıyan vakıf marifetiyle inşaa ettirdiği Sultan Camii ve Külliyesi(1522-1539), Manisa’nın günümüze kadar gelen önemli tarihi eserleri arasındadır. Bu külliye merkezde Sultan Camii, Medrese, Şadırvan, Sıbyan Mektebi, Hankah, İmarethane ve onun ölümünden sonra oğlu tarafından tamamlanan Hamam ve Şifahane(Daruşşifa)den ibarettir. Hafsa Sultan Şifahanesinin önemi ve tarihteki yeri, bizzat mesir macununun karıldığı yer olarak bilinmesi yanında özellikle yolcu, işçi, tüccar, parasız, garip-gurebaların ister Müslim ister gayri Müslim olsun, ister erkek ister kadın hastaların derdine çare olan; hastalıklarına şifa vermesidir. Bugünkü anlamda tam teşekküllü bir hastane nasıl güçlü donanıma; nasıl bir zengin kadroya sahipse, şifahane de zamanının en ileri sağlık merkezlerindendi. Manisa’nın şehzade şehri olmasından da kaynaklanan bu durum, pek çok sancakta bulunmayan Kehhal (yani göz cerrahı), Hafsa Sultan Şifahanesi kadroları içinde vardı ve başhekimden sonra (günlük 6 dirhem ücret alan) en önemli kişiydi .
Manisa Darüşşifası, 16-17. asır Osmanlı tıbbının genel durumu için dünyanın en ileri tıp uygulamalarının yapılabildiği, bir anlamda İslam tıbbının da önde gelen yerlerindendi denilebilir. Mesela 16. yy da Fatih Sultan Mehmet başhekimi Şerafettin Sabuncuoğlu’nun meşhur kitabı Cerrahiyetül Haniyyeden öğrendiğimiz kadarıyla dönemin Kehhal(göz cerrahı)leri, göze inen ak olarak tarif ettikleri katarakt operasyonu yapabilmekteydiler. Bu ve bunun gibi benzeri uygulamalarda kullanılan aletlerin özellikleriyle günümüz operasyonlarında kullanılan alet ve cihazların teknoloji ile arttırılmış fonksiyonları dışında temelde benzerlik göstermesi pek çok doktoru ve bu konuyla ilgili kimseleri şaşırtmaktadır. Mesela katarakt müdahalelerinde 30 ve 45 derece açılı mibza(neşter)lerin kullanılması gibi. Hasılı şifahaneye tedavi için gelen veya getirilen biri, hiçbir ücret ödemeden tedavi görmekte, ihtiyaçları karşılanmakta(yıkanma, temiz ve yeni giysiler giydirilmekte) idi.
Manisa’nın bir marka değer olan Mesir Macunu’nun şifahanede dualarla karılması, üretilmesi, şifahanenin halk(teba) nazarında rolü ve itibarını arttırmıştır. Dönemin önemli alim ve hekimlerinden olan Merkez Muslihiddin Efendi’nin 1523-1529 yılları arasında Manisa’da görevde iken onun terkibi olan 41 çeşit(..Tarçın, Karabiber, Yenibahar, Karanfil, Çörek Otu, Hardal tohumu, Anason, Kişniş, Zencefil, Hibiskus, Zerdeçal, Hindistan Cevizi, Rezene, Kebabiye, Sinameki, Sarıhalile, Vanilya, Darı Fülfül, Kakule, Havlıcan, Hıyarşembe, Safran, Kimyon, Çam Sakızı, Mürsafi, Meyan Balı, Zulumba, Limon Kabuğu, Portakal Kabuğu, Deve Dikeni Tohumu, Keten Tohumu, Keçiboynuzu, Udi Hindi, Isırgan Tohumu, Akbiber, Üzüm Çekirdeği, Hayıt Tohumu, Biberiye, Funda Yaprağı, Melisa Otu, Topalak kökü, Karahalile.) baharattan oluşturduğu Mesir Macunu, Hafsa Sultan’ın baharla başlayan halsizlik, yorgunluk hatta güçsüzlük gibi rahatsızlıklarına iyi gelmiştir. Benzer şikayetlerin bahar başlangıçlarında yaygın olmasını öğrenen Sultanın kendisine iyi gelen macunun (Türklerin kadim törenlerinden olan ve her bahar başlangıcı Nevruzda) halka dağıtılması emrini vermesi üzerine macunun üretimi başlarda saray(Saray-ı Amire) mutfağında yapılmaya başlanmıştır. Mesir macunu dağıtımının başlarda sorun olmasa da zamanla büyük halk kitlelerine dağıtımı gerekince macunun şifa özelliği(yılan böcek ısırması başta olmak üzere bağışıklık sisteminin güçlendirici olması) dolayısıyla hem üretimi hem dağıtımı için en uygun yer olan Şifahanedede üretilmesi( ki uzun süreli yatan hastalar için meşguliyet terapisi yerine de geçeceğinden), Sultan Camii minare ve kubbelerinden halka saçımı yoluna 478 sene önce gidilmiştir.
1522 de tamamlanan Sultan Camiinin külliyesi içerisinde yer alan son iki ünite hamam ve şifahane diğer adıyla darüşşifa, Hafsa Sultanın vefatından 4 yıl sonra oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1539 yılında tamamlanmıştır. Merkez Efendi’nin Manisa’da bulunduğu yıllar içinde (1525-29) mesir macunu terkibini yaptığı düşünüldüğünde Macunun ilk defa hazırlaması şöyle böyle Şifahanenin yapımından bir on yıl önce olduğu anlaşılmaktadır. Sultan Camii tamamlandıktan bir kaç yıl sonra Merkez Efendi Manisa’ya geldiği ve mesir macununu bu süre içinde de kardığı anlaşılmaktadır. Merkez Efendi’nin Manisa bağlantısı ve yaptığı iş konusunda H.1303/M.1885 tarihli Aydın Vilayet Salnamesi[1]’inde “..bu sırada Hatuniye Camii şerifindeki dulhanede icrai tababetle meşgul bulunan ve Dersaadette defini hak-i itirnak ve Merkez Efendi namıyla şöhret yab olan Şeyh Musa Muslihiddin ( Kudise Sırruhu) hazretlerinin rey ve tensipleriyle Tıbbi kadim ahkamına tevfikan bir macun tertip ve bunun küçük küçük kağıtlara sarılarak her sene nevruzunda Salifu’z zikr Sultan Camii şerifinin kubbesinden halka saçılması ve bu sebeple bir cemiyet akd edilerek oraların git gide şenlendirilmesi tasvip kılınmıştır”. Aydın vilayeti (1308 -1891) salnamesi’nde[2] ise, “ol vakit Bimarhane, Tab-hane namıyla ma’ruf olup, idare-i tıbbiyesine dahi Merkez Efendi merhum memur olmuş ve halkı o civarda iskana teşvik için (mesir) denilen ve 41 nev-edviye’i nebatiyeden imal edilen macunu terkip ile nevruzda Sultan Cami kubbesinden saçtırmağı ihtira eylemiştir” denmektedir.
Yukarıda 19. yy.son çeyreğine ait yer alan bu iki belgede öne çıkan ana temalar, (1885 Salnamesinde); mesir macununun Hatuniye Camii yakınındaki Dulhane’de görevli Merkez Efendi tarafından formüle edildiği, her yıl nevruzda saçıldığı, Sultan Camii etrafında oluşturulmak istenen yeni mahalleye iskanı teşvik amacıyla yapıldığı, mesir macununun karıldığı yer olarak 1891 Salnamesinde Dab’hane (düşkünler evi haline gelmiş) şifahaneden bahsedilmektedir.
Hafsa Sultan Şifahanesi, son yüzyıl hariç Manisa ve havalisinde karşılaşılabilecek her türlü hastalık, salgın, yaralanmaların teşhis ve tedavi edildiği, tam teşekküllü bir sağlık merkezi olduğu açıktır. Son yüzyıl içerisinde adına tahsis edilmiş vakıf gelirlerinin zamanla azalması sebebiyle maliyet itibariyle en düşük hasta grubu olan akıl ve ruh hastaları ve düşkünler artık yegane tek hasta modeli olmuş, bu durum halk nezdinde şifahanenin tımarhane olarak anılmasına ve tanınmasına sebep olmuştur.
MESİR MACUNU
Mesir macunu, 41 çeşit baharat ve şifalı ottan oluşan bir macun çeşididir. İlk olarak Yavuz Sultan Selim‘in eşi Ayşe Hafsa Sultan hastalanınca dönemin ünlü ve başarılı hekimi Merkez Efendi tarafından kullanılmıştır. Daha sonra halk tarafından ilgi görünce halka da dağıtılmaya başlanmış ve dilden dile dolaşan mesir macununun tarifi öğrenilmiş ve insanlar tarafından yapılmıştır.
Mesir macununun genel özellikleri, hoş lezzeti ve kokusudur. Vücuda kuvvet, kalbe ferahlık verir, damağı kuvvetlendirir, dikkati arttirir, siniri yatıştırır, nefes darlığı, başdönmesi, sırt ağrısı, bel ağrısı, siyatik ve romatizmaya iyi gelir, kanı temizler, göğsü yumuşatır, idrar zorluğunu giderir ve iştah açar.
Manisa ‘da her yıl Mesir Festivali düzenlenir. Merkez Efendi’nin Ayşe Hafsa Sultan’ı mesir macunuyla iyileştirmesi canlandırılır, halk oyunları oynanır ve halka mesir macunu dağıtılır.
KAYNAK: TIP TARİHİ MÜZESİ