22 Aralık 2024
Türbeler

KENAN ŞEYH TÜRBESİ – HUBYAR KÖYÜ – ALMUS / TOKAT

Hubyar Sultan’ın torunu Kenan Dede

Hubyar Sultan’ın soyunun oğlu Mustafa’dan devam ettiğini “Hubyar Sultan’ın tek oğlu Mustafa isimli yazımızda ifade etmiştik.

Hubyar Sultan oğlu Mustafa’nın Kenan, Ali, Hüseyin ve Buynat isminde dört oğlu olduğunu da “Hubyar Sultan’ın torunları” isimli yazımızda ortaya koymuştuk.

Hubyar Sultan’ın tekkesini kurmasından sonra oğlu Mustafa tekkenin ve Ocağın postnişinliğini yürütmüş, Mustafa’dan sonrada Tekkenin postnişini yani Tekke Şeyhi, Kenan Şeyh olmuştur.

Kenan Şeyh’in Tekke postnişinliği, Hubyar Köyünde bilinen ve konuşulan en yaygın bilgilerdendir. Hubyar Sultan oğlu Mustafa’nın en büyük oğlu Kenan Dede’dir. Kenan Dedenin Tekke postnişinliğini yürüttüğünü, Saçlı Ali namıyla bilinen Ali Dedenin ise köylerde dolaşarak Dedelik hizmetini yürüttüğü, Hüseyin Dedenin ise Abdal mahlası ile Aşıklık hizmetini yürüttüğü bilinmektedir.

Kenan Şeyh’in mezarı 1826 sonrası yaşanan olaylardan dolayı Hubyar Tekkesi yanından sökülmüştür. Mezarın Tekke yanından sökülüp atılmasından sonra Kenan Şeyh’in torunları tarafından alınarak Kenanlıların arazisi olan Algurlu Baba mevkiine defnedilmiştir. Türbesi bugün Hubyar köyü girişinde bulunan Algurlu Baba mevkiindedir.

Kenan Şeyh’in varlığıyla ilgili elimizde bulunan belgeler bulunmaktadır. Bu belgeler 1616 yılına aittir. Daha sonraki belgelerde de Kenan Dedenin oğullarının bulunduğu bir belge bulunmaktadır. O belgede de Kenan Dedenin oğulları Kenan oğlu Derdiyar ve Kenan oğlu Kamber’in isimleri geçmektedir.

Bu belgeler Kenan Şeyh’in varlığı ile ilgili elimizde bulunan yazılı kaynaklardandır.

TÜRBE SORUNU

Kitlesel olarak Hace Bektaş Ocağı’ndan sonra en büyük Anadolu Alevi Ocağı olduğu öngörülen Hubyar Ocağı’nın kuruluşu 13. Y.Y.’da yaşayan Hubyar Sultan’a dayansa da ocak asıl gelişimini 1500 – 1580 yılları arasında yaşayan Hubyar Abdal / Derviş zamanında yapmıştır. 

   Celali Ayaklanmaları döneminde yaşayan ve Amasya bölgesinde faaliyet gösteren Baba Zünnun’un danışmanı konumunda olan Hubyar Abdal, bu süreçte başında bulunduğu Beydilli Aşireti’ni sıkı sıkıya kontrol ederek hem kendi aşiretini bir arada tutmuş hem de Orta – Kuzey Anadolu bölgesinde bilinilirliğini arttırmıştır. Bundan dolayı da Hubyar Ocağı’nın talip kitlesi çok geniştir. Baba Zünnun Ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılmasının ardından Tekeli Bölgesi’ne çekilen Hubyar Abdal artık yaşamının geri kalan kısmının çoğunluğunu burada geçirmiştir. 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından verilen bir fermanla Gürgençukuru Bölgesi kendi kurduğu “Hubyar Vakfı”na vakfedilen Hubyar Derviş zamanının büyük çoğunluğunu vakfedilen arazide kurduğu Dergahta geçirir olmuştur. 1580 yılında ölen Hubyar Derviş, bu dergahta toprağa verilmiş ve türbesi ziyaret edilir olmuştur. 
Hubyar Abdal’ın ölümünden sonra dergahta posta oğlu Mustafa geçmiştir. Bu süreçten itibaren Hubyar Türbesi, – Osmanlı İmparatorluğu döneminde dahi – Hubyar köylülerinden oluşan Hubyar Vakfı Mütevelli Heyeti tarafından idare edilmiştir. Hubyar Derviş’in oğlu Mustafa’nın ölümünün ardından ise büyük oğlu Deydiyar Hubyar Dergahı postnişini olmuştur. Deydiyar Dede’nin Hakka yürümesinin sonrasında oğlu Kenan (Şeyh) Tekke postnişini olmuştur. Deydiyar’ın diğer oğlu Hüseyin (Abdal) edebi yönü güçlü bir kişi olarak dikkat çekmektedir. Hüseyin Abdal gerek Hubyar Köyü’nde gerekse de talip köylerinde gezerek cemlerde aşıklık yapmış birçok deyişi üretmiştir. Bugün Hubyar cemlerinde okunan bir çok deyiş Hüseyin Abdal’a aittir. Deydiyar Dede’nin diğer oğlu Ali (Saçlı Ali) ise sürekli Hubyar talibi köylerde dolaşarak talipleri ziyaret etmiş, cem yaptırmış, görgü görmüştür. Hubyar Dergahı’nda o dönem 3 kardeşten Kenan Şeyh postnişin, Hüseyin Abdal aşık, Saçlı Ali ise Dede olarak öne çıkmaktadır.

Dergah sürekli Hubyarlıların oluru ve seçimi ile yönetildi…

  Kenan Şeyh’in Hakka yürümesinden ötürü Hüseyin Abdal’ın oğlu Hasan Abdal Hubyar Tekkesi postnişini olmuştur.
Elimizdeki diğer belgelere göre daha sonraki dönemlerdeki görevlendirme ;
Hicri 1089 yılı Cemaziyülevvel sonları – Miladi 1678 Sonları- na ait ve a.g.e in 94-95-96 no lu sayfalarında yer alan belgeye göre Hubyar Köyünün Tekke Bakıcıları Kenanoğlu Derdiyar dır. Aynı belgede Ali oğlu Mehdi Dede , Himmetoğlu Mahmut Dede, Kenanoğlu Kamber Dede , Hubyar Vakfının evladı ve tekke bakıcıları listesinde yer almaktadır. (Himmet, Hüseyin Abdal’ın oğludur)

Hicri 1116 yılı miladi 1704 tarihli Ekim ayına ait belgeye göre, Hubyar Köyünde Tekke bekçiliğinde Velioğlu Ali, Hıdıroğlu İsa, Haliloğlu Recep, Ali ve Behzad oğlu İsmail bulunmaktadır.  
Miladi 1718 yılı Şubat ayına ait belgede ise Tekke bakıcısı El-Seyyid Mahmut Dede bulunmaktadır.
Miladi 1779 yılına ait belgede ise Tekke bakıcısı Mahmut bey oğlu Abdi gözükmektedir.
Miladi 1851 tarihli belgede ise Şeyh Hüseyin Efendi isimli şahıs tekke bekçiliğini istemiş fakat Osmanlı tarafından reddedilmiştir.
Bu tarihlerde Tekke bakıcısının Hatip Efendi ve oğlu Abdulkadir olduğu bilinmektedir.(1841 tarihli belge)

  Osmanlı Padişahı 2. Mahmut’la birlikte Hubyar’da sorunlar başladı…

Osmanlı Padişahı 2. Mahmut’un Bektaşi temelli bir yapı olan Yeniçeri Ocağı kapattıktan sonra ki hedefi – 1820 yılından itibaren – Alevi Dergah / Tekkeleri olmuş bir kısmını kapatmış bir kısmına da Nakşibendi şeyhlerini atamıştır. Başta Hace Bektaş Dergahı olmak üzere gerek Anadolu’da gerekse de Osmanlı sınırlarının ulaştığı tüm bölgelerdeki (Mısır, Irak, Yunanistan, Arnavutluk vs.) Alevi Dergahları bu asimilasyon politikasından nasibini almış ve hemen hepsi Nakşibendi şeyhleri ile tanışmıştır.

Bu süreçte Hubyar Dergahı / Tekkesi’nde de bir başıboşluk ortaya çıkmış türbe bir süre postnişinsiz kalmıştır. 1892 yılında ise Hıdır Şeyh, Osmanlı makamlarına başvurarak Hubyar evladı olduğunu belirtmiş bunun üzerine de kendisine bir “Tekke bakıcılığı” yazısı verilmiştir. 1905 yılında ölen Hıdır Şeyh, ölümünden bir yıl önce 1904 yılında Tekke bakıcılığı görevini bir yazı ile oğlu Mustafa’ya devretmiştir. Fakat, Hıdır Şeyh’e verilen yazı sadece kendisi için geçerli olan bir yazıdır. Babadan oğula devredilmesi mümkün değildir. Ama o yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun buhranlı dönemi olduğu için bu vekalet durumu göz ardı edilmiştir. Ne var ki, -Osmanlı’nın müdahale dönemi hariç- her dönem Hubyar Köylüleri’nin ortak görüşü ve tarihsel olarak sıra ile görevlendirilen Hubyar Dergahı postnişinliği bu tarihte babadan oğula geçer bir duruma sokulmuştur. Hıdır oğlu Mustafa’nın ölümünün ardından da oğlu Mehmet Temel (Şeyh Mehmet) türbe de postnişinlik iddiasında bulunmuştur. Aslında Cumhuriyetin ilanıyla ve bu tür unvan ve görevlerin yasaklanmasıyla birlikte de bu durumlar sona ermiştir. 
Mehmet Temel’in türbe bakımını üstlendiği yıllarda Hubyar Tekkesi biri 1955 biri de 1983’te olmak üzere 2 defa Hubyar köylülerinin ve bir kısım Hubyar taliplerinin katkısı ile tamirattan geçirilmiştir. 
Tarihsel olarak Dergah sorumluluğu ve Türbe idaresi olan postnişinlik kavramı, Hubyar’da 1800’lü yılların sonundan itibaren tartışmalı hale gelmiş, 1900’lü yılların son çeyreğinden itibaren de yerini inanç ağalığına bırakmıştır. 
1930’lu yıllardan itibaren Hubyar’lıların İstanbul’a çalışmak için gitmesi ile dışarıya ilk göçünü veren Hubyar Köyü’nün 1950’li yıllardan itibaren gerek İstanbul gerekse de Almanya, Avusturya gibi ülkelere göç vermesine rağmen nüfusu 1970’li yıllarda 1100 civarındadır. Bu rakam o dönem Türkiye ortalamasında köy nüfusu için bir hayli fazladır. Bu kadar yoğun nüfusun bulunduğu bir köyde ilk zamanlarda okulun daha sonra da orta okul ve lisenin olmayışı, sağlık ocağı gibi bir kurumun bulunmayışı insanlar arasında hoşnutsuzluğa neden olmuştur.
Halbu ki bir takım resmi evraklar incelendiğinde Hubyar Köyü için daha önce ortaokul, lise gibi okullarının yapımının gündeme geldiği fakat bu eğitsel çalışmaların sonuçlanmadığı görülmektedir. 
Tarihsel süreçte her daim Hubyar Köylülerinin katılımı ve oluru ile yönetilen Hubyar Dergahı’nın 1900’lü yıllardan itibaren bir aile mülküymüş gibi yönetilip sahiplenir oluşu, diğer Hubyarlıların bir aile nezdinde ikinci sınıf görülür haline gelmesi tüm diğer Hubyarlıların zamanla tepkisini çekmeye başlamıştır.

1950’den itibaren İnanç Ağalığı baş gösterdi…

1950’li yıllardan itibaren Anadolu’da toprak ağalığının yükselişiyle birlikte Hubyar Köyü özelinde de inanç ağalığı yükselir hal almıştır. Hubyar Türbesi ve Hubyar ismi türbeyi sahiplenen kişilerce bireysel ünvanlarının bir parçasıymış gibi kamuoyuna sunulur olmuştur. İnanç ağalığı süreçle yerini feodal ağalık kavramına bırakmış Hubyarlılar ikinci sınıf olarak görülür hale gelmiştir. 
Oysa tüm Hubyarlılar Hubyar Sultan’ın torunudur. Hepsi türbe üzerinde ortak söz söyleme hakkına sahiptir. İnanç ağaları, Hubyarlılarla bir arada varolmayı kendilerine uygun görmeyen, düğün, cenaze gibi ortak katılım gerektiren merasimlere katılmayan kişiler olmuştur. 
1980’li yıllardan itibaren ise Hubyar Köyü’nde kamunun resmi temsilcisi olan köy muhtarlığı ile inanç ağalığı arasında bir çekişme yaşanmaya başlamıştır. Bu gün hayatta olan o dönemki tüm muhtarlar türbeyi ellerinde tutan anlayışla Hubyar Köyü’nün yönetimi konusunda bir yığın sıkıntı yaşamışlardır. Hubyar Türbesi isminden ötürü bürokratik alanda çevrede edinen inanç ağaları, köy idaresinin demokratik taammüller gereği köy muhtarlığında olduğu gerçeğini kabullenememişlerdir. Son yıllarda köy muhtarlığınca yaptırılan içme suyu, telefon gibi bir takım hizmetler Hubyar Köyü’nde varolan sorunu iyice belirgin hale getirmiştir. İnanç ağaları bu hizmetlerin yapılış süreçlerinde sorun çıkarmış, olaylar dönemin Tokat Valisi’nin makamına kadar taşınmıştır. 
Hubyar Türbesi’nin son dönemde bir ailenin şahsi malıymış gibi kamuoyuna lanse edilmesi, bu ailenin Hubyar’ı sahiplenmesi belirli bir noktadan sonra Hubyar Köyülerinin sabrını taşırmış, köylüler aralarında oluşturdukları bir komite ile Hubyar Köyü’nün demokratikleşmesi ve Hubyar Türbesi’nin köyün ortak kamusal değeri olması için çalışmalara başlamışlardır.

Hubyar’ın demokratikleşmesine dönük çalışmalar 2005 Şubatında başladı…

Bu bağlamda 2005 Şubat’ında, daha önce Hubyar Köyü muhtarlığı, Hubyar Köyü Derneği Başkanlığı yapan kişilerden, Hubyar Ocağı mensubu dedelerden, hocalardan, cem aşıklarından, Hubyar’dan yetişmiş öğretmenlerden ve bir çok Sivil Toplum Örgütünde yöneticilik yapan Hubyarlılardan köyü temsilen imzalar alınarak Hubyar Sorunu bir kamuoyu açıklaması ile Alevi camiasına açılmış ve çözümü için yardım istenmiştir.
“Hubyar Sultan hepimizin ortak atası. Fakat Hubyar Türbesi Temel ailesince şahsi malları olarak görülmektedir. Sizler aracı olun baba Mustafa Temel ve oğul Hıdır Temel’i ikna edin. Bu sorunu mahkeme salonlarına taşımadan Alevi hukukunda çözelim” denilen bildiriye Alevi kamuoyu yeterince duyarlı yaklaşmamış çıkan birkaç cılız sesin dışında çözüme dair herhangi bir yaklaşım olmamıştır. Bunun üzerine köylüler Nisan 2005’te bir kamuoyu açıklaması daha yaparak Alevi milletvekillerine, Alevi kurum başkanlarına, Alevi kurumlarına, Alevi yazarlara, Alevi sanatçılara bir çağrı yaparak konunun Alevi hukukunda çözümüne dair çaba göstermelerini istemişlerdir. Alevi kamuoyu bu çağrıya da yeteri kadar hassasiyet göstermeyince Hubyar Köylüleri avukatları aracılığıyla İçişleri Bakanlığı’na bağlı Almus Kaymakamlığı’na başvurarak Hubyar Türbesi’nin idari konumunun tespit edilmesini istemişlerdir.  Bu talep üzerine Ağustos 2005’te Almus Kaymakamlığınca görevlendirilen 3 kişi Hubyar Köyüne gitmiş ve köylülerden bilgi almıştır. Almus Kaymakamlığınca kurulan “İnceleme Komisyonu”na Hubyar Köylüleri farklı ailelere mensup köyün yaşlılarını bilirkişi olarak gösterirken, Hubyar Türbesini sahiplenen Temel ailesi kendi ailelerinden, aynı soyadı taşıyan kişileri bilirkişi olarak göstermişlerdir. 

Hubyarlılar: Bir vakıf kuralım Aslan Temel Başkan, Mustafa Temel Dede olsun…
Temel Kardeşler: Hubyar bizim babamızın MALI

Bu süreçte Alevi Bektaşi Federasyonu’nda yapılan toplantıda Hubyar Köylüleri Hıdır Temel ve Aslan Temel’e “Bir vakıf kuralım. Aslan Temel’de başkan olsun. Mustafa Temel’de ölene dek Hubyar Dergahı’nda dedeliğine devam etsin” önerisinde bulunmuşlar, Temel kardeşler bu teklif karşısında bir anda hızla, “Hubyar bizim babamızın malı. Onu kiminle paylaşmayız” demişlerdir.

Hıdır Temel daha sonra, Aslan Temel’in vakıf başkanlığı önerisini kendisinin kabul etmediğini belirterek, “Hıdır Temel suçlu mu? O neden başkanlığa önerilmedi. Ben başkan olmalıydım” diyerek kişisel egosunu gözler önüne sermiştir. 
Kendisi de Almanya Alevi Federasyonu’nda görev alan Hıdır Temel, Alevi Bektaşi Federasyonu yöneticilerine, “Babamın selamı var. Sizin hakemliğinizi kabul etmiyoruz” demiştir. 
Yani, Alevi Bektaşi Federasyonunu takmadıklarını alenen deklare etmiştir. 
Aynı toplantıda, “Hubyar Köyü’ne sandığı koyalım, referanduma gidelim. Türbenin geleceğine Hubyarlılar karar versin. Türbe, bir ailenin malı mı olsun, geçmişte olduğu gibi Hubyarlıların oluru ile ortaklaşa mı yönetilsin? Sorusuna köylüler karar versin” önerisi de Temel ailesinde reddedilmiştir. 
Daha sonra gelişen süreçte Hubyar Köylüleri bir vakıf kurmak için harekete geçmiş, tüm Hubyarlı ailelere yapılan çağrı ile bir dizi toplantılar yapılmıştır. Hubyar’da varolan 34 ayrı soyisimden oluşan kişilerce Hubyar Vakfı’nın kuruluş çalışmaları başlamıştır. Yapılmaya çalışılan bir yığın engellemelere rağmen Hubyar Vakfı Mart 2006 tarihinde onaylanarak ilan edilmiştir. Yine bu tarihlerden Sivas Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ca Hubyar Türbesi’nin tarihi, korunması gereken bir yapı olduğunu tescil edilmiştir.. Böylece bireylerin hiçbir yasal dayanak olmadan türbe ile ilgili tamirat, tadilat gibi çalışmalar yapmasının önüne geçilmiştir. Fakat bu durum bile Hubyar’ı “Mal” olarak görenlerce, “Hubyar Türbesi devlete teslim edildi” türünden çarpıtmalara uğramıştır.

Hubyarlıların önce Alevi kamuoyuna daha sonra da İçişleri Bankalığına bağlı idari kurumlara başvurmasını, “Hubyar’ı mahkemeye verdiler” diye çarpıtan zihniyet Hubyar Türbesi’ni ilk defa kendileri mahkemeye verdi. Üstelik “mezarlık” diyerek…

Temel ailesi avukatları aracılığıyla Mart 2006’da Almus Asliye Hukuk Mahkemesine başvurarak türbenin kendilerine tapu edilmesini isteyerek Köy Muhtarlığını mahkemeye vermiştir. Fakat, mahkemeye sundukları dilekçede Hubyar Türbesinden bahsetmemişler, “Bu alan bizim aile mezarlığımız. Adımıza tapu edilsin” demişlerdir. Yani hem Hubyar’ı mahkemeye vermişler hem de orada bir türbe olduğunu, bir dergah olduğunu yok sayarak Hubyar Türbesi’ne sıradan bir mezar olarak baktıklarını bir kez daha göstermişlerdir. Hubyar’a dair açılmış bir dava vardır o da sadece Temel ailesinin mezarlık davasıdır. Bunun dışında Hubyarlıların herhangi bir kişiyi yada dergahı mahkemeye vermeleri söz konusu değildir…

Hubyar’ı MAL olarak görenler kapısına SAHİBİ tabelası diktiler…

Netice de gelinen noktada da Hubyar Türbesi’nin kapısına “SAHİBİ” tabelası diye uyduruk bir utanç tabelası dikilmiş ve tabelaya “Sahibinden izin alınmadan içeri girilmez” diye yazılmıştır. Hatta kimi Hubyarlılar Hıdır Temel tarafından Türbe kapısından geri çevrilerek içeri sokulmamıştır.  
15 Temmuz 2006 günü Hubyar Vakfı, Hubyar Türbesi önünde yaptığı bir etkinlikle Hubyar Köyü’nde Vakıf Genel Merkezi açılışını yaparak Hubyar Türbe’sinin gelişip güzelleşmesi için çalışmalarına başlamıştır. Hubyar Türbesi’de Anadolu’da bulunan diğer Türbeler gibi adına ve aslına yakışır türde yönetilmeli, restore edilmelidir. Her Hubyarlı Hubyar Sultan’ın torunudur. Hepsi Hubayr Türbesi üzerinde eşit, manevi, kamusal haklara sahiptir. Hiç kimsenin Hubyar’a “MAL” deme hakkı yoktur.  Heryıl onbinlerce kişinin ziyaret ettiği Hubyar Köyü, misafirhanesi, müzesi, aşevi, sosyal tesisleri olan bir yerleşke halini almalıdır. Hubyar Vakfı, bu misyon çerçevesinde hareket etmekte, çalışmalarını Hubyar Köyü’nü modern bir köy yapmaya dönük olarak sürdürmektedir.

Kaynak: Hubyar Vakfı