HARRAN – ŞANLIURFA
Harran, Türkiye’nin Şanlıurfa ilinin bir ilçesidir. Suriye sınırına yakın olan bir ilçedir. Şanlıurfa’ya 44 kilometre uzaktadır.
Dünyanın ilk bilim merkezlerinden (Atina, Mardin, Şanlıurfa gibi) biridir. Dünyada kurulan ilk üniversite buradadır.[kaynak belirtilmeli] Şanlıurfa’daki Harran Üniversitesi ‘de adını bu ilçeden almıştır.
Kuzey Mezopotamya’nın kadim yerleşim yerlerindendir. İlçe halkının tamamına yakınını Arap kökenli Türk vatandaşları oluşturur.[4] Dünya’nın hâlâ yaşanılan en eski kentlerinden biridir.
Şanlıurfa’nın 44 km. güney doğusunda bulunan ve her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi kent Harran, kendi adıyla anılan ovanın merkezinde kurulmuştur.
Tevrat”ta da “Haran” olarak geçen yerin burası olduğu söylenir. İslâm tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynan’a veya İbrahim Peygamber’in kardeşi “Aran’a (Haran) bağlarlar. XIII. yüzyıl tarihçilerinden İbn-i Şeddat, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu, bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in şehri de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin, adını taşıyan bir mescidin, O’nun otururken yaslandığı bir taşın var olduğunu yazmaktadır.
Harran, Kuzey Mezopotamya’dan gelerek batı ve kuzey batıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu’dan Mezopotamya’ya, Mezopotamya’dan Anadolu’ya olan ticaret akışının binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış olması bu tarihi kentte zengin bir kültür birikiminin oluşmasına neden olmuştur.
Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya’daki Assur ve Babillerin politeist inancına dayanan Paganistliğin (Putperestlik) önemli merkezlerinden olması yönüyle de ünlü idi. Bu nedenledir ki Haran’da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi “Harran Ekolü”dür. İlkçağdan beri varlığı bilinen Harran Üniversite’sinde dünyaca ünlü birçok bilgin yetişmiştir.
Emevi hükümdarlarından II. Mervan 744 yılında Harran’ı Emevi Devleti’nin başkenti yapmıştır. Emevilerin Asya bölümü 750 yılında Abbasîlere yenilerek Harran’da sona ermiştir. Abbasî hükümdarı Harun Reşit zamanında “Harran Üniversitesi” dünyada büyük bir ün kazanmıştır.
Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovası’na akıtılan Fırat Nehri, Harran’ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine tekrar kavuşturmuştur.
HARAN’DAKİ MİMARİ ESERLER
I. YAZILI KAYNAKLARDA GEÇEN MİMARİ ESERLER:
Çeşitli kaynaklardan anlaşıldığına göre, Hz. Ömer zamanında İyâz b. Ğanem tarafından 640 yılında fethedilen Harran’da ilk İslami eserler inşa edilmeye başlanmıştır. Emevi başkentliği yaptığı dönemde (744-750 II. Mervan zamanı) imar faaliyetleri hızlanarak şehir mimari eserlerle donatılmıştır. Mervan, 10 milyon dirhem harcayarak Harran’a bir hükümdar sarayı yaptırmış, Cami el-Firdevs’i (Cennet Camii-Ulu Cami) yeniletmiş ve su kanalları açarak tarımı geliştirmiştir. İmâdeddin Zengî’nin 1127 tarihinde Harran’ı almasından sonra, Zengî’nin oğlu Nureddin Mahmud ve Selahaddin Eyyûbi zamanlarında şehirde medrese, hastane, çarşı, hamam gibi çok sayıda mimari eserin inşa edildiği, miladi 1175 depreminde zarar gören yapılar ile Ulu Cami’nin restorasyonunun yapıldığı yine çeşitli kaynaklarda kayıtlıdır.
On yedinci yüzyılın ortalarında (1650 yılları) Harran’ın harap haline yetişen ünlü seyyah Evliya Çelebi burasını, “Şehir harap, evler toprak olup kalesinde insanoğlu kalmamıştır. Ancak kârgir camileri, han ve hamamları kalıp diğer harap evler içerisinde çöl Arapları kışlamaktadır” cümleleriyle anlatmaktadır.
II. Harran kazılarında bulunan ve günümüzde ayakta olan mimari eserler:
Parlak bir tarih ve ilim geçmişine sahip olan Harran, tarih boyunca birçok devletin hâkimiyetine girdiğinden kültürlerin kaynaştığı bir kent olmuş ve zengin mimari eserlerle donatılmıştır. Ancak, hiç bir zaman Bizans ve Haçlı hâkimiyetine girmeyen Harran’da bu devletlere ait eserler yer almamıştır.
Kentin ortasında yer alan höyükte ve sur içerisindeki harabelerde Sin Mabedi ve üniversite dâhil en eski mimari eserlerin temel kalıntıları yer almaktadır. Harran’ın zengin mimarisinden sadece surlar, iç kale, Ulu Cami, Şeyh Hayat el-Harrânî türbe ve camii ile konik kubbeli evler günümüze kadar gelebilmiştir.
Harran Höyüğü: Şehrin ortasında yer alan 22 m. yüksekliğindeki höyük oldukça geniş bir alana yayılmıştır. M.Ö. III. binden M.S. XIII. yüzyıla kadar kesintisiz olarak iskân edilen Harran Höyüğü, içerisinde çeşitli devirlere ait mimari kalıntıları ve bölgenin tarihini gün ışığına çıkartacak belgeleri barındırmaktadır.
Sin Mabedi: Babil dönemine ait ünlü Sin Mabedi Harran’da inşa edildiği bilinen en eski anıtsal eserdir. M. Ö. 2000 başlarına ait Kültepe ve Mari tabletlerinde Haran’daki Sin (Ay Tanrısı) Mabedi’nde bir antlaşma imza edildiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Yine M. Ö. II. bininin ortalarına ait Hitit tabletlerinde, Hititlerle Mitanniler arasında yapılan bir antlaşmaya Haran’daki Ay Tanrısı Sin’in ve Güneş Tanrısı Şamas”ın şahit tutulduğu belirtilmektedir.
Yeri kesin olarak tespit edilemeyen Sin Mabedinin, höyükte, iç kalede ya da Ulu Camii’nin yerinde olduğu konusunda değişik fikirler ileri sürülmektedir. Bunlardan İbn-i Şeddad, bu mabedin Ulu Cami’nin yerinde olduğunu, Harran’ın 640 yılında İyâd b. Ğanem tarafından fethedilmesiyle bu mabedin camiye dönüştürüldüğünü, Paganistlere kendi mabetlerini yapmaları için başka bir yer verildiğini söylemektedir.
Harran Üniversitesi: İlk Çağ’dan beri varlığı bilinen ve miladi 718-913 tarihleri arasında (İslami dönem) bilim ve sanatta doruk noktaya ulaşan Harran Okulu’nun (Üniversite) İslâm öncesi ve İslami dönemdeki yeri, bugünkü kalıntılar arasında tespit edilememiştir.
Tarihi Harran Üniversitesinin kuruluşu hakkında elimizde yeterli kaynak bulunmamaktadır.
Harran Şehir Surları: Elips şeklindeki Harran şehri, bazı kaynaklara göre 8, bazı kaynaklara göre 6 adet kapısı, 187 adet burcu olan, kesme taşlardan inşa edilmiş müstahkem bir sur ile çevrilmiştir. Surların dışında yer alan ve günümüzde toprakla dolmuş olan hendeğin eskiden su ile dolu olduğu bilinmektedir. Şehrin güney-doğu köşesinde kesintiye uğrayan surların yerini İçkale tamamlamaktadır. Harran surları günümüzde yer yer yıkılmış olmasına rağmen çepeçevre izlenebilmektedir. Kapılardan sadece Halep Kapısı ayaktadır.
Harran Kalesi: Şehrin güney doğusunda yer alan İçkale, surların o kesimdeki parçasını oluşturmaktadır.
Harran Ulu Cami: Harran höyüğünün kuzey doğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Anadolu’nun ilk anıtsal camii, ilk revaklı avlulu ve şadırvanlı camii, en zengin taş süslemeli camii olma gibi daha birçok önemli özelliklere sahiptir. Çeşitli kaynaklarda “Cami el-Firdevs (Cennet Camii) veya “Cuma Camii” adlarıyla geçmektedir.
Şeyh Yahya Hayat El-Harrânî (Hayat b. Kays-Hayat b. Abdülaziz) türbesi ve camii: Şeyh Yahya Hayat el-Harrânî, XII. yüzyılda Harran’da yaşamış ve 1185 tarihinde burada vefat etmiş büyük bir İslâm âlimi ve mutasavvufudur. XVII. yüzyılın ortalarında Harran’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, Şeyh Hayat’ın türbesinden şu şekilde bahsetmektedir. “Şeyh Yahya (Hayat) ziyaret yeri Harran dibindedir. Kutupluğa ayak basmış ulu sultandır. Harran Kalesi’nin yanında çöl tarafında büyük bir kubbe içinde medfundur. Çöl Arapları bu sultana son derece bağlıdırlar. Hatta Araplar arasında mühim bir mesele için yemin ettirmek icap etse ta Basra, Lahsa, Umman, Cezayir, Kurna”dan gelip bu sultanın üzerine “Yahya Hayati’nin başı için” deyip duvara el sürse Allah’a yemin etmiş gibi sayarlar. Bu sultana Yahya Hayati demelerinin aslı, bir seccade üzerinde tahiyatta ve hayatta oturur gibi oturduğundandır.” Hayat el- Harrânî hazretleri ölümünden sonra da tasarrufu devam eden 4 büyük evliyadan biri olarak kabul edilmektedir.
Şeyh Hayat’ın türbesi ve bunun güneyine bitişik olan camisi, Harran şehir surlarının kuzey batı dışarısındaki mezarlık alanındadır. Türbe ve caminin günümüze kadar önemli değişiklikler geçirdiği duvar ve payelerdeki izlerden anlaşılmaktadır. Cami ve türbe 1999-2001 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce restore edilmiştir.
Harran’ın Tarihi Mezarlığı: Harran’da biri surların batı dışarısında Şeyh Hayat’ın türbesinin bulunduğu yerde, diğeri surların doğu dışarısında olmak üzere iki mezarlık bulunmaktadır. Bunlardan Şeyh Hayat’ın türbesinin bulunduğu mezarlıkta süslemeli şahideler dikkat çekmektedir. Harran’ın tarihteki esas İslâm mezarlığı surların doğu dışarısında yer almaktadır. Ancak, bu mezarlık tamamen kaybolmuş, sanat değeri olan, süslemeli ve kitabeli şahideler toprak altında kalmıştır.
Geleneksel Harran Evleri: Harran’ın en çok ilgi çeken yanı, bindirme tekniğinde yapılmış, külah biçimindeki konik kubbeli evleridir. 1979 yılında arkeolojik ve kentsel sit alanı olarak tescil edilen ve kubbe evleri korumaya alınan Harran’da, ören yerinden malzeme toplanması, her çeşit inşaat yapılması, kanal açılması yasaklanmıştır. O tarihlerde 960 adet kubbe sayılan Harran’da bu sayı dondurulmuştur. Bölge iklimine uyumlu, yazın serin, kışın sıcak olan kubbeli Harran evlerinde, tavukların daha çok yumurtladığı, at gibi bazı hayvanların daha uysal olduğu, kuru soğanların çabuk filizlendiği köylüler tarafından söylenmektedir. Bu evlerden bir örnek 1999 yılında Harran Kaymakamı İbrahim Halil Akşit’in gayretleriyle restore edilerek “Kültür Evi” fonksiyonuna kavuşturulmuş ve turizmin hizmetine sunulmuştur. Ayrıca Kültür Bakanlığı, restore etmek ve kültürel fonksiyon vermek üzere bu evlerden 4 adedini satın almıştır.
Kaynak: T.C. Şanlıurfa Valiliği