ARAPGİR – MALATYA
TARİHİ:
Tarihin derinliklerine inildikçe Arapgir´in mevcut olduğu görülmektedir. Profesör Derkot´a göre Eski Malatya´dan Zimmara´ya giden yol üzerinde Hipsa veya Batlamyus´un zikrettiği ipsa şehri şimdiki Arapgir´in yerindedir. Bu şehir Hz. Ömer zamanında Araplar tarafından zapt edilmiş birçok defalar el değiştirdikten sonra Malazgirt Muharebesini müteakip Alp Arslan´ın fethine memur ettiği Emir Danişment tarafından alınmıştır. (Arapgir isminin bu fetihten kaldığı kanaatındayız. Birçok tarihi mücadelelere sahne olan Arapgir 12. asrın sonlarında Anadolu birliğine katılmış ve 15. asırda Timur istilasına uğramıştır. Nihayet Yavuz Sultan Selim zamanında katı olarak Osmanlı Türklerinin eline geçmiştir.
Arapgir, etrafındaki şehirlerin eskilerinden Malatya ile yaşıt denecek derecede eskidir. (M.Ö. 15. Yüzyıl) Bugünkü Arapgir´in Daskuza adını o zamanda Gözdük denilen derenin ismi ile incelersek “Taş Göze” veya “Taşküze” her ikisi de Göze veya Küze ki, su kaplarına küze denir. Yani su ile İlgili hem de kalenin 5 km. ötesindeki dereye adını veren Göz suyu ile yalnız Taşküze sözünün küze eski Farsça olması Türkçe Gözdük deresi denildiğinde ve göz suyunun taştan fışkırması, oradan alınan ismin Şehire verilmiş olması ihtimali daha kuvvetlidir.
ARAPGİR ( DASKUZA) KALESİ:
19. yüzyılda göçülen bugünkü kasabaya daha doğru deyişle Hükümet Konağına 6 km. mesafede, Osman Paşa mahallesi hududu içinde Kozluk çayı ile Gözlük deresi kuşağının hemen üzerinde yüksek bir kaya kitlesi üzerinde kurulmuştur. Kalenin kuzeyinden akan Kozluk çayı tarafı o kadar sarp ve dik ki kalenin burcundan bakınca 200 m. aşağıda kalenin ayağını yalayıp geçen çayın suyu görünür. Atılan bir cisim hiçbir yere rastlamadan çaya iner.
Büyük şehirlerde kurulan kaleler kadar metin olan taş ve kireç harcı ile yapılan sur´un harabeleri haşmetli bir devrin canlı şahitleridir. Surlar asırların yıpratmasına dayanmış ve dayanmaktadır. Kalenin müdafaası kolay ve fakat yerinin etrafındaki dağlara göre çukurda ise de kuzey tarafında kaleden görülen. Gedeleç mahallesinin kuzeyinde Göz´ün, güneyinde yükselen Sivri Dağının tepesinde. Onu gören Göldağı tepesinde ve onu gören daha uzak dağ tepelerinde ateşle haber verme kulubeciklerinin zor bulunur harabeleri vardır ki, Göldağındaki Malatya yolunun doğusundaki Abdulvahap Dağını ve hatta Malatya şehrini de görür.
Kalenin suyu Göz´den, hemen aşağıdan kaldırılan kale harkı ile bol miktarda temin edilir. Hark 5- 6 km. uzunlukta, şimdi toprak kaymaları ile birçok yerleri bozulmuş Horasan kaynatmadır. Kaleye 1 km. kala hark tünel haline getirilmiştir. Kaleye giren hark yer altı bir tünelle çaya akıtılmaktadır.
M.Ö. 712´DE ARAPGİR
M.Ö. 712 senesinde Asur Kralı Sargon Malatya civarında Urartulara karşı beş ve Müşkilere karşı üç kale yaptırmıştır. (Eski Anadolu Tarihi sahifesi 256, Dr. Furuzan Kınal) Bu seferlerden birinde Meliten halkını Mezopotamya’ya sürmüş, onların yerine Güney Mezopotamya’dan esirler getirerek yerleştirilmiştir.
Çok kuvvetli ihtimaldir ki, Arapgir kalesi de Asur kralları tarafından tamir edilerek Müşkilere karşı muhafazasına memur asker ve esirlerden de halk konulmuştur. Arapgir ismi işte buradan çıkmış olabilir. Getirilip yerleştirilen halk ve muhafızlar Arap olduğundan eski Taşküze şehri Arap şehri anlamına olarak Arapgert denilmiş olabilir.
M.Ö. 612´DE ARAPGİR
Asur devletinin yıkılmasına kadar Asur hegamonyasında kalıyor. Asur Devleti aldığı yerleri sömürür. Fakat imar etmez işte yüz senelik egemenliği sırasında da Arapgir ve Malatya´da hiçbir eser bırakmamışlardır. Asurluların Arapgir´e tek büyük faydaları memleketi Kimmer akınından masum bırakmalarıdır. M.Ö. 612´de Asur Devletini yıkan Medler Arapgir´i egemenliklerine aldılar. 330 yılına kadar Arapgir Medlerde kaldı. Medlerin Doğu İran´da uğraşmalarından faydalanan Ermeniler merkezleri Ahlat olarak Urartulann ülkesinde bir Ermeni krallığı kurdular. Ermenilerin bir sürede Sakaların yönetiminde kalan Arapgir Med İmparatoru Keyaksar´ı Lidya üzerine giderken bütün Anadolu´yu yeniden kendine bağladı. Arapgir önce Med sonrada Pers İmparatorluğunun bir parçası olarak 215 yıl kaldı.
Roma Devrine ait, Arapgir ve yöresinde hiçbir esere rastlanmamıştır. Romanın parçalanmasından sonra Bizans devrinde Arapgir´de iki han yaptırılmıştır. Birisi bugünkü Elazığ yolu üzerindeki Denizli köyünde öbürü Kemaliye yolunun Fırat vadisindedir. Her ikisi de halen ayakta olan bu hanlar, buradan büyük ticaret yollarının geçtiğini ve devletin bu yollarla ilgilenerek kervanları dolayısıyla ticareti korumak için hanlar yaptırdığının açık belgeleridir. Arapgir´imizde Doğu Roma´ya bağlı bir şehir oluyor. Bu devir oldukça huzur ve sükûn içinde geçmiş. Arapgir dokuma işleri bu huzur devrinde inkişafa başlamış olması da ihtimaldir.
611´ de başlayıp 628´ de biten İran, Bizans savaşlarında Anadolu, Suriye İranlıların eline geçti. 627´de Bizans İmparatoru Herakliyüs bütün Anadolu´yu Suriye ve Filistin; geri aldı. Bu savaşta Anadolu ile birlikle Arapgir´de İran ve Bizans arasında el değiştirmiştir.
Hicri 138, Miladı 756´da Bizanslılar Malatya´yı zapt ettikten sonra Marçılhusiye gelmiş, yanındaki Ermeni Kralı Kusan´ı göndererek Erzurum´u kuşatmıştır. Bu arada Kemah’ta Bizanslıların eline geçmiş. Araplar tarafından kuşatılmışsa da geri alınamamıştır. Bu olay sırasında Arapgir´imizde yeniden Bizans idaresine geçmiştir. Müslüman Araplarla Bizanslılar arasında devamlı savaşlar oluyor, şehir kısa zamanlarla el değiştiriyordu. 933 yıllarında Arapgir´in Bizans hâkimiyetinde olduğu ve hâkimiyetin 1071 Malazgirt Savaşına ve hatta daha sonlara kadar devam etmiş olduğu bir gerçektir.
SELÇUKLULARIN ARAPGİR´ E YERLEŞMESİ
1071 Malazgirt zaferinden sonra Alp Arslan Bizans ordusundan kaçanların takibine müfrezeler çıkarmış, kendisi Yusuf’un isyanını haber alarak Horasan´a dönmesi yüzünden Anadolu işleriyle meşgul olamamıştı. Horasan´a gitti ve orada şehit edildi.
Melikşah Anadolu´yu almaya amcalarından Kutlumus´un oğlu Süleyman´ı memur etmiştir. Süleyman´da Anadolu´yu İznik´e kadar Bizanslılardan alarak kendi ülkesine katmıştır. Bu arada Arapgir´de Selçuklu Devletinin bir parçası olmuştur.
Çubuk adlı komutan Arapgir´in savaşla alındığı ve iki komutan tarafından kuşatıldığı, komutanlardan birinin adının Cihangir diğerinin Arap Mehmet olduğu, Cihangir´in şehit olduğu ve baştaki üst komutanın “Arap Gir” diye emir verdiği ve şehrin isminin bundan sonra Arapgir olarak kaldığı rivayeti vardır. Bu rivayet tarihi eleştirmeye uğratılırsa doğruluğu şüphe ile karşılanır.
- Melihşah´ın Anadolu´ya gelmediği Süleyman Bin Kutlumuş´u memur ettiği tarihi bir gerçektir.
- Kutlumuş oğlu Süleyman bu savaşta bulunsa veya bir üst komutan olsa da olay hikâyede söylendiği gibi olsaydı bile Arapgir şehri bu ismi daha önce Bizanslılar ve Ermeniler tarafından kullanılmış olması gerekirdi.
Müslümanlara geçince şehre Müslüman nüfus yerleştirdiler ve Ulu Cami yaptılar Ulu Cami hakkındaki rivayetinde tenkide dayanacak durumu yoktur.
l – Cami yapı planı, mimari şekli mihrapta ve komişlerdeki süslemeleri ile Büyük Selçuklu eseri olduğu açıkça görünüyor. Buna rağmen hikâye şu: Şehrin hâkimi olan Bizans Valisinin kızı rüyasında Hz. Muhammedi görüyor, gizlice müslüman oluyor. Babasından “Kilise yaptıracağım” diyerek para alıyor ve cami yaptırıyor. Cami yapılınca babası gelip, kilise deyip aldığı paralarla Cami yaptırdığını görüyor ve kızını öldürüp kapının yanına gömdürüyor.
Rivayete göre, bina Bizans Hükümdarlığı sırasında yapılmış ki buna ufak ihtimal verilemez. Çünkü mimarını ve ustasını Selçuklulardan gelinemezdi Bizans eserine benzer en ufak bir nişanda yoktur.
Arapgir, Konya Selçuklularından önce Danişmentliler devletine bağlandı. 1175 yılına kadar bu devlete bağlı kaldı. 1178 tarihinde Konya Selçuklu sultanlarının bir sancağı oldu. Aslan Danişmentliler devletini kaldırarak topraklarını kendi ülkesine katınca Arapgir´de Konya Selçuklu sultanlarının bir sancağı oldu.
Ulu Cami ihtiyaca elvermediğinden Yeni Cami yapıldı. Hamamlar, hanlarla canlı ve işlek şehir haline getirildi. Irak ve Suriye´den gelen ticaret eşyası Mengüçlere Trabzon Pontus Devletine satılıyor, şehir bir transit merkezi halinde gittikçe ilerliyordu. Moğolların önlerinden kaçan bütün Türk boyları ile Anadolu´nun her tarafı bir Arapgir şehri ve köy nüfusu da arttı. Çok seyrek olan Ermeni köylerinin aralarına yeni köyler kuruldu ve bu köylere Türkçe isimler verilerek bozkırlarda meskûn hale getirildi.
Türkler tarafından kurulan köyler: Onar, Selamlı, Koca, Yabanlı, Tepte, Cücügen, Pekisü, Çiğnir, Eğnir, Kuşçu, Kalınharman, Decde, Kollik Mulla, Zompa, Suceyin, Alolar, Yanıklar, Bedemli, Pal, Esikli, Yılıçlı, Deregen, Deregezen, Horan, Hacıuşağı, İspausağı, Saracık, Bostancık. . . Köyleri sayılabilir.
1242 – 1243 yıllarında Selçuklu Devletinin Moğollara Kösedağı muharebesinde yenilemesi üzerine Arapgir´de Moğollara ve daha sonrada İran´da Hülâgû’nun kurduğu Moğol İlhanlı Devletinin idaresine geçti.
Moğollardan bir kol Erzincan´dan Malatya´ya gittiler. Ellerine birçok kumaş geçti, işte birçok kumaşın geçtiği yer süngü ve kılıç ölüm tehdidi altında soyulan Arapgir´dir. Moğollar memlekette Selçukluları kendi ellerinde oyuncak gibi kullanır halde bıraktılarsa da onların hükümleri Doğu Anadolu´ya kadar uzandığından Arapgir Moğol ve İlhanlılara bağlı kıldı.
ARAPGİR İLE İLGİLİ BİR HİKÂYE:
Şu hikâye bize Arapgir´in 1334 ve ondan sonraki yıllarda İlhanlı Devletine bağlı olduğunu anlatan bir gerçektir. Ebu Sait Bahadır Şahin ölümünden sonra birçok kargaşalıklar oldu. Doğu Anadolu, İran´a Karakoyunlular hâkim oldular, Erzincan´da kendilerine bağladılarsa da Arapgir´in bu devlete bağlandığı tesbit edilememiştir. Bu sırada Şebinkarahisar´ı, Gürün´ü, Yıldırım Beyazıt almış ülkesine bağlamış, Arapgir bu sırada Malatya ile birlikte Osmanlı ülkesine katıldığı tesbit edilemiyor.
Karakoyunlu Devleti yıkıldıktan sonra Doğu Anadolu´da Akkoyunlu Devleti kuruldu. Divrik ve Arapgir Akkoyunlu Devletinin bir şehri olarak kaldı. 1460´da Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Osmanlılar aleyhine Trabzon´daki Pontus’la birleşmekle kalmamış, Pontus elçileriyle beraber kendi elçilerini Sinop, Karaman beyliklerine göndermiş Avrupa Devleti İle ittifaka önayak olmuştur. Akkoyunlu devleti yıkılıncaya kadar Arapgir ellerinde kaldı. Şah İsmail idaresine geçmeden 1515 yılında Çaldıran Savaşı sonunda Arapgir Osmanlı ülkesi ve sancak merkezî oldu. Osmanlılar devrinde bir sükûn içerisine giren Arapgir halkı eski sanatları olan dokumacılığa yeniden önem vermişlerdir.
Araplar Osmanlıların Rum eyaleti (Merkezi Sivas)´nin yedi sancağından biri olarak kaldı. Sancak beylerinden Cafer Paşa´nın ölümü üzerine oğlu Ahmet Bey, sancak beyin vekili oluyor.
1834´de Arapgir kaza haline getirilerek, Elazığ´a bağlanmıştır. Bir taraftan da eski kervan yollarının türlü işgal ve karışıklarla kapanan yollan Osmanlı fetihleriyle Suriye, Hicaz, Irak´ın Anayurda katılmasıyla açılmış olması Arapgir halkını harekete getiriyor. Basra, Bağdat, Diyarbakır, Harput yolundan gelen baharat, Arapgir´deki toptancı tüccarlara geliyor, buradan Erzincan, Erzurum, Giresun, Trabzon illerine satılıyor. Asıl önemli olan ikinci yol Beyrut. Halep, Antep yolundan gelen eşya Halep, Antep gibi şehirlerde yapılan sabun ve zeytinyağı atölyeleri yine Arapgir toptancıları hesabına çalışıyor.
Ocağın şehirleri uyanıncaya kadar Arapgir tüccar ve dokuma sanayicileri her tarafta iş bağlamaları yapmış. Doğu Anadolu´nun sanat ve ticaret merkezlerinden biri hatta birincisi olmuştu. Arapgir on binlerce tezgâhın işlediği, sermayesi yüksek, yüzlerce toptancı tüccarın işletme yaptığı sanayi ticaret merkezi oldu. Arapgir 50 bine yakın nüfusu ile Doğu ve hatta İç Anadolu´nun en kalabalık şehirlerinden biri değil, birincisi olmuştu.
Otlukbeli Savaşında Fatih, Uzun Hasan´ın ülkelerinden yalnız Ş. Karahisar´ı almış diğerlerine dokunmamıştır. Akkoyunlu Devleti yıkılınca Şah İsmail’in Safevî devletine bağlanmadan 1515 Çaldıran seferiyle Osmanlılar ülkesine katılmış ve sancak olarak uzun sene kalmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında Sivas valiliğine bağlı bir sancak merkezi oldu. 1834´te Diyarbakır ve 1874´de Mamuret-ül Aziz (Elazığ) sancaklarına bağlandı, önceleri kalenin eteğinde sıkışıp kalan ve bir türlü genişleyemeyen kent XIX. yy ortalarında bugünkü yerine taşındı.
Şemseddin Sami, Arapgir´e ilişkin olarak şu bilgileri vermektedir. “Mamuret l Aziz Vilayetinin Harput sancağına bağlı kaza merkezî bir kasabadır- 88 köyden oluşan kazanın 11. 000´ i Ermeni ve kalanı Müslüman olmak üzere 32. 553 nüfusu vardır. Dağlık ve engebeli bir yapıda olduğu için, kaza halkının çoğu İstanbul´da kapıcılık ve dik hizmetlerinde çalışır. Toprak ve tarım ürünleri arasında en önemli yeri sebze ve meyveler tutar. Tüm kazada 35 cami ve mescit, 38 okul 4 medrese, 11 kilise, 4 hamam, 32 değirmen ve fabrika, dükkân vardır”
ALİ CEVAD´A GÖRE ARAPGİR
“Mamuret-ül Aziz vilayetine bağlı, kaza merkezi bir kasabadır. Fars tarzı sanat değeri olan bir camisi vardır. Evlerinde bez ve alaca türünden dokumalar yapılır. Kaza sınırları içindeki Sarıçiçek Dağı yörenin birçok kazasının ünlü yaylasıdır. 88 köyden oluşan kazada 4 hamam, 500 kadar dükkân, 35 cami ve mescit vardır.”
CUMHURİYET DÖNEMİ
Cumhuriyet devrinde yurtta demiryollarının yapılmasında Arapgir´i kenarda bıraktığından artık hayvanlarla yapılan taşıtı kaldırdı. Zaten kenarda kalması da büsbütün toptancı ticaretini yok etti. Tüccarların hemen hepsi sermayelerinin işletmesi imkânı olan büyük şehirlere göçtüler. Nihayet Türkiye Cumhuriyeti´nin sanayi kalkınma hamlesinin yaparak dokuma fabrikaları kur ulunca Arapgir dokuma sanayii de çöktü. Bu sanat kolunda çalışan teknisyenler, işçiler o fabrikalara işçi oldular. Bu suretle 50 bin nüfuslu Arapgir şehri 10 bin nüfuslu bir şehir haline geldi.