23 Kasım 2024
Camilerin Bölümleri

CAMİLERİN BÖLÜMLERİNDEN SERMAHFİL

SERMAHFİL

    Mahfil Camilerde etrafı parmaklıklarla çevrilmiş yahut yerden yüksek yapılmış olan yerin adı. “Mahfel” de denir. Camilerde aynı zamanda binanın yüksekliğine göre ikinci bir mekân temin etmek ve duvar boşluklarına bir hareket vermek üzere, muhtelif cephelerine sütunlar üzerinde mahfeller yapılmıştır. Padişahlar için yapılmış olanlarına “Mahfel-i Hümayun” veya “Hünkâr Mahfeli”, müezzinler için yapılmış olanlarına da “müezzin mahfeli” denmiştir.

     Hünkâr mahfili veya mahfil-i hümayun: Padişahlar tarafından yaptırılmış ve “Selâtin” adı verilmiş olan camilerde, padişahların namaz kılmaları için ayrılan yerin adıdır. Caminin yüksek yerine yapılır ve etrafı da kafesle kapatılırdı. İlk camilerde hükümdarlar için böyle bölümler görülmemektedir. Osmanlılar devrinde en kıymetli ve en güzel hünkâr mahfeli, Bursa Yeşil Camidedir. Mimarisi, zeminden duvarlarına kadar olan nefis çinileri ve dış cephedeki eyvanı ile emsalsiz bir şaheserdir. Sultanahmet hünkâr mahfeli de, oyma ve kabartma, süslemeli mermer korkuluklu, yeşil süslemeli mihrabı, duvar çinileri, sedefli kapılarıyla pek sanatkârane bir eserdir. Hünkâr mahfelleri, son devir camilerinde de türlü şekillerde yapılmış ve etrafı sanatkârane kafeslerle çevrilmiştir. Bu kafes penceresinin açılması, hükümdarın geldiğini bildirirdi.

     Yeni Cami ile Sultan Ahmed Camiinde pek kıymetli kasırlar da yapılmıştır. Son asırlarda, bu kasırlar ve direkler çeşitli şekiller almıştır.

    İslâm mâbedlerinde halifelerin, hükümdarların veya bu iki niteliği şahsında birleştiren devlet başkanlarının maiyetleriyle birlikte namaz kılmasına tahsis edilen birimler maksure veya mahfil olarak adlandırılmıştır. Aslında İslâm dininin özüne ters düşen ve gerek Asr-ı Saadet’te gerekse ilk üç halifenin zamanında görülmeyen bu uygulamanın ikinci halife Hz. Ömer’in camide şehid edilmesi üzerine emîrü’l-mü’minînin hayatını güvenlik altına almak için başlatılmıştır. İlk defa üçüncü halife Hz. Osman’ın Medine’deki Mescid-i Nebevi’de maksure olarak adlandırılan, zemini yükseltilmiş ve çevresi kuşatılmış bir mahalde namaz kılmayı âdet edindiği bilinmektedir.  Dört halife döneminin sona ermesi ve Emevîler’in saltanat kurumunu ihdas ederek hilâfetle birleştirmeleriyle iyice güçlenen bu gelenek, Emevîler’in ardından İslâm dünyasında hâkimiyet kuran diğer hânedanlarca da devam ettirilmiştir.

    Anadolu Türk mimarisinde mahfil uygulamasının erken örneği Divriği Kale Camii’nde görülmektedir (576/1180-81). Batı duvarının kuzey ucunda yer alan ve zeminden yüksek tutulmuş olan sivri kemerli kapı açıklığı yapının içinde bu yönde ahşap bir mahfilin varlığına işaret etmektedir. Niğde Alâeddin Camii’nde (620/1223) kuzey yönde minarenin hemen yanında yer alan kapının içeride ahşap hatıllı mahfile açıldığı anlaşılmaktadır. Anadolu’da bu geleneğe bağlanan ve özgün biçimiyle günümüze ulaşan en eski örnek Divriği Ulu Camii’ndedir (626/1229). Fevkanî ve ahşap olan bu mahfil bağımsız bir girişle donatılmış olup harimin güneydoğu köşesinde yer almaktadır. Anadolu’da Selçuklu Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak tarih sahnesine çıkan beyliklerin hükümdarları tarafından yaptırılan camilerde de mahfil geleneği devam eder. Beylikler döneminin en eski örneği, Eşrefoğulları’nın merkezi olan Beyşehir’deki Eşrefoğlu Camii’nin (698/1299) güneybatı köşesinde teşhis edilir. Söz konusu mahfil batı cephesinde bulunan bir kapıya sahiptir. Ancak bu kapıdan doğrudan mahfile geçilmemekte, harime girildikten sonra sağda duvara yaslanan ahşap merdivenle mahfile ulaşılmaktadır. Mahfil fevkanî olarak tasarlanmış, duvarlara ve çatıyı destekleyen ahşap dikmelere oturan döşemesi, caminin bezemesiyle uyum gösteren geometrik şebekeli ahşap korkuluklarla kuşatılmıştır. XIII. yüzyıla ait her iki örnek de cami içindeki konumları ve tasarımlarının ana hatlarıyla Osmanlı döneminin hünkâr mahfillerine öncülük etmiştir.

KAYNAK: TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

FOTOĞRAFLAR: Mustafa GÜRELLİ