SAFRANBOLU – KARABÜK
Karadeniz bölgesinin batı bölümünde Karabük’ü Kastamonu’ya bağlayan yol üzerindedir. Araç suyuna karışan Gümüşdere’nin meydana getirdiği 70-80 m. derinliğinde kanyon biçimindeki dar vadinin iki tarafında yer alır. İskân merkezi olarak tarihinin Eskiçağ’a kadar gittiği belirtilir. Kasaba bugünkü şeklini Osmanlı döneminde kazanmıştır. Kasabanın adının nereden geldiği konusu tartışmalıdır. XIX. yüzyılda bölgeyi inceleyen Ramsay, Paflagonya’daki Hadrianopolis şehrinin Safranbolu olabileceği üzerinde durmuş, ayrıca eski kaynaklarda geçen Germia-Theodorias’ın da burası olma ihtimalini ileri sürmüştür. Ancak Hadrian/Safran benzetmesinden yola çıkarak ilk görüşünü öne çıkarmıştır. Bununla birlikte Ortaçağ kaynaklarında adı geçen Dadibra adlı antik yerleşmenin Safranbolu olduğu yolundaki görüşler genel kabul görmüştür. Türkler tarafından buraya Zalifre denmiş olması Dadibra/Zalifre benzeşmesi dolayısıyla Dadibra tezini kuvvetlendirmiştir. Fakat kasabanın bugünkü adı olan Za‘feran/Safran’ın Zalifre ile bir ilgisi yoktur. XV. yüzyıl müelliflerinden Yazıcıoğlu Ali’nin Selçuknâme tercümesinde Zalifre/Zilifre’ye Burglu/Burgulu denildiği belirtilir. XIV. yüzyılın ikinci çeyreğinde İbn Battûta burayı Borlu adıyla zikreder. Osmanlı döneminde de Borlu veya Taraklıborlu diye anılmıştır. Kasabanın bugünkü adının dayandığı Za‘feranborlu ismi XVI. yüzyılın sonları ve XVII. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olmalıdır. Kasabaya adını veren za‘feran/safran bitkisi bölgede bol miktarda yetiştirilir.
Kasabanın antik tarihi konusunda bilgi yoktur. Eğer Ramsay’ın tahminleri doğru ise buranın kanyona bakan kaleden ibaret küçük bir askerî istihkâm olduğu düşünülebilir. Muhtemelen bu kale Geç Roma ve Erken Bizans döneminde ortaya çıkmıştır. Bulunduğu güzergâhın önemi dolayısıyla zamanla sivil nüfusun yerleşimine açılmıştır. Dadibra, 592’de (1196) II. Kılıcarslan’ın oğlu Ankara Meliki Muhyiddin Mesud tarafından dört aylık kuşatma sonucunda teslim alındığında müstahkem küçük bir kasaba durumunda olmalıdır. Buranın asıl büyümesi Türkmen beyliklerinin hâkimiyeti devrine rastlar. Bugün kasabada herhangi bir antik yapıya ait iz bulunmamakla birlikte Bizans döneminden kalma bazı maddî kalıntılar tesbit edilmiştir. Kasabanın ana çekirdeğini oluşturan tarihî eserler ise ancak Candaroğulları dönemine XV. yüzyıl başlarına kadar inmektedir.
Bir süre Bizans idaresi altında kalan kalenin, Yazıcıoğlu’na atfedilen bir olaya dayanılarak 1304’te Gāzân Han’ın ölümünden sonra harekete geçen Candaroğlu Süleyman Bey tarafından Kastamonu ile birlikte ele geçirildiği belirtilir. Böylece Candaroğulları idaresine giren kale, Süleyman Bey’in yaptırdığı cami ve medrese sayesinde ilk sivil yerleşme yerine sahip olmuştur. Türkmen yerleşmeleri de kalenin bulunduğu tepe ile güney taraflarında olmuş, burası Kalealtı mevkiinden Câmi-i Kebîr’e uzanan yerleşme alanını belirlemiştir. 732’de (1332) buraya gelen İbn Battûta, Candaroğulları’na bağlı olan kasabayı tepe üzerinde kurulmuş küçük bir yerleşim yeri şeklinde tasvir ederek kalenin aşağısındaki medreseye (Süleyman Bey Medresesi) indiğini yazar. Kendisi kalede şehrin idarecisi “Süleyman padişah” oğlu Ali Bey ile görüşmüştür. Bu bilgiler, Candaroğulları döneminde kalenin dışına doğru kanyonun etrafına yayılmaya başlayan ve askerî önemini koruyan müstahkem bir kasaba halinde olduğunu ortaya koyar.
Kalenin Osmanlı idaresine ne zaman alındığı konusunda kesin bir tarih verilememektedir. Muhtemelen Yıldırım Bayezid’in (1389-1402) kontrolü altına girdikten sonra Ankara Savaşı’nın ardından yeniden Candaroğulları’nın hâkimiyetine geçmiştir. II. Murad devrinde 826 (1423) savaşı sonucunda tam anlamıyla Osmanlı hâkimiyeti kurulmuş olmalıdır. Bu dönem zarfında, yani 755’ten (1354) itibaren 1424’e kadar Osmanlı Beyliği ile Candaroğulları arasında sınır kasabası olmanın zorluklarını yaşayan Borlu, Osmanlı hâkimiyeti döneminde hızlı bir gelişme sürecine girmiştir.
Osmanlı idaresinde Bolu sancağına tâbi bir kaza ve nahiye merkezi konumunda olan kasabaya ait tahrir kayıtları XVI. yüzyılın başlarına iner. Muhtemelen 925 (1519) tarihli tahrir defterinde burası idarî birim olarak Taraklıborlu, merkezi ise Borlu şeklinde geçer. Taraklı adı yörede yerleşmiş olan Taraklı Yörüklerinden gelir. İbn Battûta’nın kasaba için kullandığı Borlu adının Osmanlı tahrir kayıtlarında aynı şekilde geçmesi belirli bir sürekliliği ifade eder. Kayıtlara göre Borlu dokuzu müslümanlara (Kethüdâ / Hacı Durmuş, Kara Ali, Baba Mescidi, Çeşme/Çavuş, Arabşir, Cami, Hacı Ayvad, Kadı Pulad, Küplüce), biri hıristiyanlara (Gebreni mahallesi) ait on mahalleli, orta büyüklükte bir kasaba durumundadır. Kale ise artık işlevini yitirmiştir (BA, TD, nr. 88, s. 264-269). 1568’de de bu mahalleler aynen zikredilmiştir. Yalnız Çavuş mahallesiyle birlikte yazılan Çeşme mahallesi müstakil hale gelmiştir (TK, TD, nr. 547). Bu veriler kasabanın fizikî yönden durumunu koruduğunu gösterir. Söz konusu mahalleler bugün de önemli ölçüde adlarını muhafaza etmektedir. Buna göre kale merkez alınırsa aşağıda Gümüşdere vadisinin kuzeydoğudan gelen Akçasu vadisiyle birleştiği üçgen şeklindeki kısımda yer alan mahallelerin bugünkü Kara Ali, Câmi-i Kebîr, Çavuş kesiminde yoğunlaştığı, bir taraftan Baba Sultan, diğer taraftan Musallâ’ya doğru uzandığı söylenebilir. Bu kesim XVII ve XVIII. yüzyıllarda batıya, kuzeye ve Gümüşdere vadisine doğru genişleme eğilimi göstermiştir. Kıran ve Bağlar semti ise o sırada henüz kasabaya bağlı değildi. Bunların kasabayla bütünleşmesi XIX. yüzyılda gerçekleşmiştir. XVII. yüzyılın ortasına doğru Cinci Hanı’nın inşası bulunduğu mevkiyi önemli bir konuma getirdiği gibi Köprülü Cami’nin yapımı da yeni bir iskân yönlendirmesine yol açmıştır. Öte yandan İzzet Mehmed Paşa Camii (1796) bunu daha da genişletmiştir.
XVI. yüzyılda kasabanın en kalabalık kesimini Küplüce mahallesi oluşturuyordu ve burası bugün Küpçütepe denilen yerde idi. İkinci büyük mahalle kasaba merkezinde çarşı kesimindeki Çeşme mahallesiydi ve 1568’de ikiye bölündüğünde daha da kalabalıklaşmıştı. Bu durum kasabanın eski sınırları içinde kalan bir büyümeyi, iç mekâna doğru daha yoğun bir iskânı gösterir. 968’de (1560) bir eşkıya grubunun kasabayı basıp yakması (BA, MD, nr. 3, hk. 1564) daha korunaklı iç mekâna yönelik toplanmayı açıklar. XVI. yüzyıla ait kayıtlar kasabanın nüfus yapısı hakkında da bilgi verir. 1519’da müslüman mahallelerinde 314 hâne vardı, bunun yirmi yedi hânesini hıristiyanlar teşkil ediyordu. Toplam nüfusu bu tarihlerde 1600 dolayında olan kasabanın hâne sayısı 1568’de 604’e ulaşmıştır (tahminen 3000 kişi). Hıristiyanlara ait hâne sayısı ise altmış üçtü. Aradan geçen altmış yıllık süre zarfında nüfus artışının iki katına çıktığı, ancak bunun fizikî yerleşme alanını daha da zorladığı düşünülebilir. XVII. yüzyılda Kâtib Çelebi’nin Cihannümâ’sının ilâveli neşrinde buradan artık Za‘feranborlu diye bahsedilir. Bu sırada on iki mahallesi, dört camii, iki hamamı bulunan, Sultan İbrâhim’in hocası Cinci Hoca’nın mükemmel bir hanının da yer aldığı bir kasaba idi. Kâtib Çelebi Fezleke adlı eserinde Cinci Hoca’dan bahsederken onun Za‘feranborlulu olduğunu yazar. Bu bilgi Safranbolu adının kaynaklandığı Za‘feranborlu adlandırmasını en geç 1640’a indirir.
Hakkında XVIII. yüzyıla ait fazla bilgiye rastlanmayan Safranbolu XIX. yüzyılda XVI. yüzyıldaki fizikî konumunu ve nüfus yapısını korumuştur. 1844-1845 temettuât sayımlarına göre Safranbolu’da müslüman mahallesi on beşi buluyordu. Aynı yıllara ait Hırıstiyan mahalleleriyle ilgili kayıtlar bulunmamakla birlikte bunlara ait dört mahallenin var olduğu tahmin edilebilir. Bu sırada müslümanlara ait ev sayısı 1049 olarak tesbit edilmiştir. 1897 tarihli Kastamonu Salnâmesi’nde burada on sekizi müslümanlara, dördü hıristiyanlara ait yirmi iki mahalle bulunduğu, özellikle Akçasu, Hüseyin Çelebi, Kavak, Kıran, Hacı Ali, Bağlar adlı yeni mahallelerin ortaya çıktığı, hıristiyanların Kıran, Kirkile ve Polad mahallelerinde müslüman halkla karışık, Kiliseönü ve Cambaz mahallelerinde ise müstakil olarak oturdukları anlaşılmaktadır. Tahrir kayıtlarına göre kasabadaki hıristiyanların adlarının çoğu Türkçe idi (Dursun, Alagöz, Pazarlı, Bahşi, Arslan Balı, Şirin, Paşalı, Köseli vb.). 1852’de buraya gelen seyyah Mordtmann Hristiyanların Türkçe’den başka dil bilmediğini yazar. Bu sırada kasabada 2000 müslüman evine karşılık 250 hıristiyan evi vardı. Diğer seyyahların tahminleri de göz önüne alınırsa XIX. yüzyıl boyunca kasabanın hâne sayısının 2000-2500, tahminî nüfusunun ise 10.000 dolayında olduğu söylenebilir. 1897’de 2684’ü hıristiyan, 5488’i müslüman olmak üzere toplam nüfus 8000 kadardı. Safranbolu’nun 1940’ta 1766’sı şehirde, 1075’i Bağlar mevkiinde 2841 evinin mevcut olması nüfus bakımından durgun bir seyir izlediğini gösterir. Kasabanın hemen yanı başındaki Karabük’ün aynı yıllarda küçük bir köy iken Demirçelik kompleksinin yapılması sonucu ön plana çıkması nüfusun yönünü belirlediği gibi bugün büyük bir şehir merkezi haline gelen Karabük’e giden yol üzerinde yeni yerleşme alanları ortaya çıkarmıştır. Bu durum, Safranbolu’nun XVIII. yüzyıldan bu yana oluşmuş tarihî ahşap evlerinin korunmasını sağlamıştır. UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde yer alan Safranbolu bugün iki parçalı bir görünüm arzeder. Yeni yerleşme alanı Bağlar ve Kıran mevkileri modern yüzünü oluştururken eski şehir tarihî dokusuyla varlığını muhafaza etmiştir. Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından kentsel sit alanı ilân edilen Safranbolu’da 2000’e yakın geleneksel ev ve konak bulunmaktadır. Bugün bir müze-şehir konumundaki Safranbolu’nun 2007 yılı nüfusu 38.334 olarak tesbit edilmiştir. Başlıca tarihî eserler Eskicami, Taşminare Camii, Köprülü Cami ve Külliyesi (1662), Hidâyetullah Camii (Hidâyet Ağa, 1131/1719), Dağdelen Camii (1181/1767-68), Kazdağlı Camii (1193/1779), İzzet Mehmed Paşa Camii (1211/1796), Lutfiye Camii / Kaçak Cami (1878-1879), Zulmiye/Hamidiye Mescidi (1883-1884), Kalealtı Tekkesi (957/1550), Ali Baba Tekkesi (1844), Cinci Hanı (XVII. yüzyıl, bk. CİNCİ HANI), Eski Hamam (XIV. yüzyıl) ve Yeni Hamam’dır (XVII. yüzyıl).
KAYNAK: TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ