HIZIR İLYAS TÜRBESİ – YUKARI DEVELİ / KAYSERİ
Hızır İlyas Türbesi tamamen kesme taştan inşa edilmiş olup, kare bir gövde üzerine kasnaksız olarak oturtulmuş bir kubbeden ibarettir. Günümüzde halk arasında darda kalanlar, derdine derman bulamayanlar, çocuğu yaşamayıp ölenler Hızır İlyas Türbesi’ne gelip iki rekat namaz kılarlar, dua ederler ve bu arada dileklerini Allah’a arz ederler.
Hızır İlyas Türbesi, Yukarı Develi’de, ilçenin güneydoğusunda yer alan bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Türbe üzerinde inşa tarihi ve banisini veren herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Tamamen kesme taştan inşa edilmiş olan türbe, kare bir gövde üzerine kasnaksız olarak oturtulan bir kubbeden ibarettir.
Türbenin üzerini örten kubbenin batı tarafında yer alan üç basamak bu kubbenin bölgede bulunan Seyyid Şerif Türbesi’nin kubbesi üzerinde olduğu gibi taç kapı üzerinden başlayan ve helezonik bir şekilde kubbe tepe noktasında biten bir basamak sistemine sahip olduğunu göstermektedir.
Türbenin güney cephesi sağır bırakılmış, doğu ve batı cepheleri üzerine dikdörtgen birer adet pencere açılmıştır. Kuzey cephede taç kapının batısına üç sıra mukarnas kavsaralı bir niş açılmıştır. Nişin köşelerinde yer alan sütüncelerin üzerleri boş bırakılmıştır.
Kuzey cephenin tam ortasında yer alan taç kapı cepheden taşırılmış ve yüksek tutulmuştur Andezit taşından yapılmış olan taç kapı oldukça kaliteli bir işçiliğe sahiptir. Taç kapının etrafı üç bordür halinde süslemelerle kuşatılmıştır. En dıştaki bordür üzerinde yüksek kabartma tekniğinde yapılmış palmet ve rumilerden oluşan ve simetrik bir şekilde birbirini takip eden bir bezeme kuşağı yer almaktadır. İkinci bordür üzerinde yine yüksek kabartma tekniğinde yapılmış palmet ve rumilerin iç içe geçmeleriyle oluşan bir süsleme kuşağı bulunmaktadır. Köşede yer alan zarif sütüncelerin üzeri kabartma tarzında yapılmış zikzak motifleri ile bezenmiştir. Yuvarlak kemerli taç kapı eyvanının içerisinde yer alan iki beyaz mermer muhtemelen kitabe olarak düşünülmüş olsa da üzerleri boş bırakılmıştır. Bu mermer levhaları kuşatan bezemeli bordür üzerinde iki ayrı kol şeklinde birbirine geçmeli olarak yerleştirilmiş palmetlerden oluşan bir kuşak yer almaktadır. Bu kuşağın altında giriş kapısının üzerinde yer alan bordürde beş kollu yıldızlardan oluşan geometrik bezemeli kuşak bulunmaktadır.
Taç kapının iç köşelerinde yer alan sütünceler üstünde bulunan taş üzerine yazılmış yazıtlarda El-Zariyat süresinin 56. Ayeti yazılıdır. (“Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım”)
Kare planlı iç mekân 5.78X5.78 metre ölçülerinde olup üzeri üçgenlerle geçilen yuvarlak bir kubbe ile örtülüdür. Kubbe eteğine birbirinin simetriği olan dört yuvarlak formlu pencere açılmıştır.
İç mekanın güney duvarının ortasında yer alan mihrap nişi iç mekana doğru 0.7 metre bir çıkıntı yapmaktadır. Andezit taşından yapılmış olan mihrap oldukça gösterişli bir sanatsal ifade içermektedir. Tepelik kısmı bulunmayan mihrabı dıştan içe doğru 2.60 metre yükseklikte 1.58 metre genişlikte olan bir dış bordür dolanmaktadır. Bunu 0.5 metre genişlikte düz silmeli bir bordür takip etmektedir. Bu bordürden sonra 0.12 metre genişlikte 0.4 metre derinlikte iç bükey kavisli bir bordür yer almaktadır. Bu bordür üzerinde alçak kabartma şeklinde oyulmuş palmetler ve sivri uçlu yaprakların birbirine geçmesinden oluşan bir kompozisyon görülmektedir. Bu bordürden sonra 0.6 metre genişliğinde üzeri balıksırtı şeklinde bezenmiş bir kaval silme bulunmaktadır.
Sivri kemerli mihrap nişinin köşeliklerinin üzeri palmet ve sivri uçlu yapraklardan oluşan, ortada düğümlenen alçak kabartma şeklinde yapılmış bezemelerle süslenmiştir. Kavsara kemeri üzerinde palmetli kıvrımdal kuşağı yer almaktadır.
Mihrabın kavsara kısmı dört mukarnas sırasından oluşmakta ve mukarnaslar üzerinde alçak kabartma şeklinde bitkisel süslemeler yer almaktadır.
Kavsaranın batı köşesinde ikinci mukarnas sırasında sonradan ilave edilmiş olan beyaz mermer bir taş bulunmaktadır. Bu taşın üzeri yazılı olup maalesef yazılar okunamamaktadır. Mukarnaslı kavsarının altında mihrap nişini dolaşan bir yazı kuşağı yer almaktadır. Mihrap nişi 1.24 metre yükseklikte, 0.82 metre genişlikte ve 0.40 metre derinliğinde beş köşe planlıdır.
Tamamen kesme taştan yapılmış olan Hızır İlyas Türbesi, taç kapı ve mihrap üzerindeki süslemeleri ile oldukça önem taşıyan bir yapıdır. Süslemeler genellikle palmet ve rümilerin değişik birleşimler oluşturacak şekilde yerleştirilmesi ile meydana getirilmiştir. Taç kapıda yer alan bitkisel ve geometrik bezemeler yüksek kabartma tekniğinde yapılmışken mihrap üzerindeki süslemeler alçak kabartma şeklinde tasarlanmıştır. Yapının içerisinde sanduka bulunmaması yapının işlevi hakkında tartışmalara neden olmuştur. Yapının içerisinde sanduka bulunmamasından hareket eden Tahsin Özgüç ve Mahmut Akok bu yapının bir makam türbesi veya türbede yatması gereken kişinin dışarıdaki mezarlıkta yattığından dolayı bir mescit olarak kullanıldığını söylemektedir.
Mustafa Işık, yapının taç kapısında ve mihrabında bulunan ayetlerden yola çıkarak bu yapının itikaf’a çekilmek için yapılmış bir mescit olduğunu belirtmektedir. (Kelime olarak itikaf, hapis, men, bir şeye devam ve mülazemet etmek manalarına gelir. Dini açıdan ise itikaf, cemaatle beş vakit namaz kılınan bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde mükellefin kendisini tutması demektir. İtikaf, kitap ve sünnetle sabittir. İnsan, itikafa girmekle, kalbini dünyadan ve dünyadakilerden sıyırmış, kendisini Mevlasına vermiş, O’nun geniş lütuf ve ihsanına yönelmiş, sağlam kalesine sığınmış olur. İtikafa giren kişinin hali, mühim bir dileği için yüce bir zatın kapısında durarak “Dileğim verilmedikçe buradan ayrılmam!” diye yalvaran bir kimsenin halini andırır ki bu da, o dilek sahibi gibi, yüce Allah’ın kapısında oturup affedilmesi için yalvarmış durmuş olur. İtikafa giren kimse bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir.)
Ancak türbenin kuzeybatısındaki arazi üzerinde yer alan ve türbeden yaklaşık 15 metre uzakta bulunan, 1.76X0.31 metre ölçülerinde, Harezmli Mahmut oğlu Seyyid İmadettin Muhammed’e ait sanduka üzerinde yer alan süslemeler ile türbe taç kapısı ve mihrabı üzerinde yer alan süslemeler birbirlerine oldukça benzemektedir. Sandukanın mezar taşndaki kitabesinde şunlar yazılıdır: “H.649/M.1252 yılı şevval ayının on beşinde çarşamba günü ölmüş olan, Allah’ın rahmetine muhtaç merhum, mutlu, Harezmli Mahmut oğlu Seyyid İmadettin Muhammed’e aittir.”
Sandukanın mezar kitabesini okuyup yayınlayan Kerim Türkmen, mezar taşından yola çıkarak, bu sandukanın aslında türbenin içerisinde yer aldığını fakat sonradan yapılan tadilatlar sırasında dışarıya alındığını belirtmektedir. Bundan dolayı türbenin Harzemli Seyyid İmadettin Türbesi olarak adlandırılması gerektiğini söylemektedir. Osmanlı döneminde hazırlanan değişik tarihli Ankara Vilayeti Salnamelerinde, Develi Kazası’ndan bahsedilirken, kazada “Seyyid Şerif” ve “Şeyh İmadettin”e ait türbelerin bulunduğu belirtilmektedir. Salnamelerde geçen bu bilgi de Kerim Türkmen’in saptamasının doğru olduğunu göstermektedir. Muhtemelen 20. yy başlarına kadar sanduka yapının içerisinde yer aldığı halde, 20. yy başlarında yapılan bir tadilat esnasında sanduka dışarı alınmış ve burası mescit olarak kullanılmıştır.
Günümüzde halk arasında darda kalanlar, derdine derman bulamayanlar, çocuğu yaşamayıp ölenler hep bu türbeye gelip iki rekât namaz kılarlar, dua ederler ve bu arada dileklerini Allah’a arz ederler. Ayrıca yağmur yağmadığı zamanlarda halk gelip bu türbenin yanında kurban kesip, dua eder ve baharda kutlanan Hıdrellez Bayramına burada başlanır.
Türbenin üzerinde inşa tarihini veren herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Yukarı Develi’de bulunan ve H. 695 / M. 1296 tarihli Seyyid Şerif Türbesi ile olan gerek mimari ve gerekse plan benzerliklerinden dolayı yapı 13. yy. son çeyreğine tarihlendirilmektedir.
Fakat yukarıda da değinildiği üzere, türbeden yaklaşık on beş metre uzakta bulunan Harezmli Mahmut oğlu Seyyid İmadettin Muhammed’e ait mezar taşının H.649/M.1252 tarihli olması ve salnamelerde Develi’de Şeyh İmadettin Türbesi’nin bulunduğundan bahsedilmesine dayanarak, türbenin en erken bu mezar taşı üzerinde yer alan tarihte (M.1252) yapılmış olduğu düşünülebilir.
Kaynak: Kayseriden Biz