CAMİLERİN BÖLÜMLERİNDEN MİNARE
MİNARE VE BÖLÜMLERİ
Minareler, ezan okumak ve sesi çevreye yayabilmek amacıyla camilere bitişik ya da ayrı yapılan, bir ya da birkaç balkonu (şerefe) bulunan kule biçimli yüksek yapılardır.
Arapça ışık anlamında nur kökünden türetilen Menar kelimesi, ışık yeri, fener kulesi, yol işaretleri; Menare de ışık kulesi, minare anlamına gelmektedir. Bazı araştırmacılar tarafından da ateş anlamında, nar kökünden türediği ve üzerinde ateş yanan yer anlamına geldiği söylenmektedir.
İslam dini mimarisinin başlıca yapı tiplerinden olan cami ve mescitlerin en karakteristik ögelerinden biri olan minare, bu yapılar için simgesel bir değer taşımakta yapılara dönem ve üslup bakımından belirli bir kimlik vererek, yapıları kent dokusunda daha anlamlı bir hale getirmektedir.
Minareler mimari olarak 9 bölümden oluşur. Minarenin bölümleri; temel, kaide, pabuç, gövde, şerefe, petek, külah, âlem ve merdivenlerdir.
KAİDE (KÜRSÜ)
Tanım: Üstüne heykel, sütun ya da vazo oturtulan altlık, ayaklık..
Minarenin dışarıdan görülebilen en alt bölümü olan kaide temel ile pabuç arasında bulunmaktadır. Kare ve çokgen formda olabilir. Kaide caminin beden duvarından ayrı, bitişik veya beden duvarının üstünde olacak şekilde yapılabilir.
Kaideler genellikle yığma duvar tekniğiyle, taş veya taş tuğla almaşık örgülü ve gömlekli sistemle imal edilir.
Minarenin görünen bölümlerin en aşağıda olanıdır. Külaha benzer genişleyen bir kısmı ve altındaki bloktan oluşur. Külahın aksine alt blok dikdörtgenler prizması şeklinde yapılır. Bu bölüme küp ya da gövde de denir.
PABUÇ
Tanım: Bir minarede kürsü bölümünden gövdeye geçişi sağlayan konik bölüm. Gövdeyi alt ve geniş kürsüye bitiştiren küçük bir diske benzer.
Mimari bakımdan bir minarenin en önemli bölümünü oluşturur. Kürsünün kare veya geniş satıhlı poligonal planından, minare gövdesinin daha dar çaplı yuvarlak planına geçiş, pabuç ile sağlanmaktadır. Bu geçişin başlangıç ve bitiminden korniş dönmektedir. Sade, piramidal üçgenli, Türk üçgenli, armudi ve silmeli formları bulunmaktadır.
GÖVDE
Şerefe(ler)den sonra gelen ve Türk mimarisinde petekle aynı çapta ve ince olan en uzun bölümdür.
ŞEREFE
Tanım: Minarede ezan okunan balkon. Müezzinin ezan veya sela okuduğu ve minareden her yöne dönmesini sağlayan balkona denir.
Gövde etrafını belli bir yükseklikte çepeçevre saran şerefe, müezzinin ezanı okumak için kullandığı, tüm yönlere dönebildiği balkon veya gövde içinde çözülen bölümdür. Şerefe sayısı bir ve daha çok olabilir ve kapılar kıble yönüne açılır.
Şerefe başlıca üç kısma ayrılır:
Taban (Döşeme): Müezzinin üzerinde dolaştığı çıkmalardır. Genellikle çekirdekten dışa doğru genişleyen, dilimli, tek parçalı ve taştan yapılan bir elemandır.
Çıkmalar: Taban döşemesini alt kısımdan takviye eden, gövdeye bağlı, kademe kademe dışa doğru genişleyerek birbiri üstüne binen konsolların oluşturduğu minarenin en süslü bölümüdür.
Korkuluk: Tabanın etrafını çevreleyen kısım. Taş, Metal veya ahşap malzeme ile yapılır.
PETEK
Külahın altındaki kısmın (tek şerefeli minarelerde) ilk şerefeye kadar olan bölümüne verilen addır. Minarenin şerefe ile külah arasında yer alan bölümüdür.
KÜLAH
Minarenin koni biçimindeki kısmıdır. Âlemin altında bulunur.
Tanım: Silindir veya çokgen prizma biçimindeki kulelerin ya da minarelerin üstünü örten sivri çatı.
Kule ve minare gibi yapıların üstlerini örtmek için yapılan ucu külah gibi sivri çatılara denir. Bunlar koni ve piramit biçimindedir. Bunlara minare külahı ya da kule külahı da denir. Minarelerin külahlarının içi ahşap, dışı da kurşunla örtülüdür. Külah şadırvanda da kullanılır.
ÂLEM
Tanım: Minare, kubbe, sancak direği gibi yüksek şeylerin tepesine yerleştirilen madenden yapılmış hilal, ay yıldız ya da lale şeklinde süslü tepelik.
Minarenin en üstte olan, metal, tunç, bakır ya da pirinçten yapılmış altın renginde bir hilaldir. Bu üst noktayı aşan sadece yıldırımsavardır.
Âlemlerin çeşitli bölümlerine hilal, küçük küp, boyun, armut, bilezik, büyük küp, kova gibi adlar verilir. Âlemler genellikle bakırdan içi boş olarak yapılırlar ve üzerlerine altın yaldız sürülür. Kubbe mimarlığından önce, Türklerde çadır tepesine de âlem yerleştirilir ve bunlara moncuk denirdi. Âlemler estetik kaygının yanısıra, yapısal bir zorunluluğun da sonucu olup kurşun levhaların tepedeki birleşme noktasını örterler.
Araplarda sancak anlamında kullanıldığı bilinen âlem, eskiden orduların başında o ordunun sembolü olan bir işaret olarak taşınırdı. Mısır, Mezopotamya ve Etilerde bunların çeşitli örneklerini görmek mümkündür.
FOTOĞRAFLAR ALINTIDIR