SİNAN-I ÜMMİ TÜRBESİ – ELMALI / ANTALYA
(V.1067H./1657M.)
Halvetiyye Tarikatı’nın Mısriyye kolunun kurucusu Niyaz-i Mısrı’nin (V.1105H./1694M.) şeyhidir. Tam adı Yusuf Sinan-ı Ümmi olup, daha çok “Ümmi Sinan”veya“Sinan-ı Ümmi“adıyla anılmıştır.
Elmalı’da doğan Sinan-ı Ümmi’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmekte birlikte, bazı kaynaklardan hareketle, 1563-1567 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. İlk ilmi tahsilini yöredeki medreselerde tamamlayan Sinan-ı Ümmi, tasavvufi ve manevi terbiyesini ise Halvetiyye Tarikatı şeyhlerinden Vahibi Ümmi’nin talebesi olan ve Finike-Turunçova’da, Alacadağ’da medfun bulunan Eroğlu Nuri Hz.’nden almıştır. Bir müderris olarak ilmi birikimi yöredeki çeşitli vesilelerle halka vaaz ve nasihatlerde bulunmuştur. Diğer yandan tekkesinde, müridleri Hakk’a vuslata hazırlayan ahlaki, manevi ve tasavvufi bir eğitim vermiştir.
Böylece tarikatı ve tekkesiyle, hem halka belli seviyede dini bilgileri öğretmiş, hem de talipleri tasavvuf yolun da dairşad etmiştir. Sinan-ı Ümmi, Halvetilik’te usul sayılan yedi esmeyı şeyhi Eroğlu’ndan almış, onun vefatından sonra da füru denilen beş esmayı Vahab-i Ümmi’nin diğer halifesi Şeyh Ömer Mazhari’dan tamamlamıştır. Şeyh Süleyman (Hakırı) ve Selami Halil adında iki oğlunun bulunduğu ve her ikisinin de babasından hilafet alarak tekke şeyhi oldukları bilinmektedir.
25 Cemaziye’l Ahir 1067 Salı gecesi/9-10 Nisan 1657 tarihinde Elmalı’da vefat eden Sinan-ı Ümmi’nin kabri, kendi adıyla anılan camiin kıble tarafına bitişik konumdaki türbededir. 1926’da yıktırılan eski türbenin yerine 1959 yılında yenisi yapılmış olup günümüzde bir ziyaret yeridir. Yusuf Sinan-ı Ümmi’nin Türkçe iki eseri vardır: Kutbü’l-Maani, tasavvuftaki devir nazariyesini anlatan mensur bir eserdir. İkinci eseri Divan-ı İlahiyat adlı manzumesi ise içinde ikiyüz kadar ilahi ve nutk-ı şerif bulunan mürettep bir divan olup günümüze harfleriyle basılmıştır.
Yusuf Sinan-ı Ümmi’nin yetiştirdiği en büyük değer, hiç şüphesiz Niyaz-i Mısri’dir. Yusuf Sinan’dan sonra bu yolun manevi makamını o temsil etmiş, fikir ve telkinleriyle, yazmış olduğu otuzdan fazla tasavvufi eserleriyle insanlar üzerinde büyük tesirler bırakmıştır. Ondan başka yukarıda isimlerini andığımız iki oğlu ile birlikte, Muslihuddin Mustafa Uşşaki, Gülaboğlu Muhammed Askeri, Ahmed Matlai ve Müfti Derviş (Çavdaroğlu Ahmed) onun yetiştirdiği meşhur talebelerdir.
SİNAN-I ÜMMİ
Antalya Elmalı’da doğdu. Adı Yûsuf, babasının adı İbrâhim’dir. Bazı eserlerde adının Muhammed şeklinde verilmesi yanlıştır. Şiirlerinde mahlas olarak hem “Ümmî Sinan”ı hem “Sinân-ı Ümmî”yi kullanmasından dolayı kaynaklarda her iki mahlasıyla da yer almış, bu farklı adlandırma günümüze kadar devam etmiştir. Vakıf muhasebe defterlerinde kendi adıyla anılan camiyi Evliya Çelebi Ümmî Sinan Efendi Camii diye kaydetmekte ve kendisinden Ümmî Sinan Sultan diye söz etmektedir. Özellikle bu iki kayıttan Ümmî Sinan adlandırmasının daha doğru olacağı anlaşılmaktadır. Ailesi ve öğrenim durumu hakkında bilgi yoktur. Son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda Elmalı’da tekke ile medreseyi birlikte yürüttüğü ileri sürülmekteyse de eski kaynaklarda Elmalı’da böyle bir medreseden söz edilmemektedir. Bir medreseye devam ettiği ya da medresede ders verip vermediği bilinmemektedir. Niyâzî-i Mısrî gibi bir sûfînin Uşak’ta kendisine intisap ederek onunla birlikte Elmalı’ya gittiği ve 1647-1656 yılları arasında yanında kalıp ondan seyrüsülûkünü tamamladığı bilinmektedir. Bu da onun bir Sûfî olarak devrinde geniş bir çevreyi etkisi altına aldığını göstermektedir. Halvetiyye’nin Ahmediyye kolunun kurucusu Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin’in halifelerinden Abdülvehhâb (Vehhâb) Ümmî’nin halifesi Eroğlu Nûrî’ye (ö. 1012/1603) intisap ederek hilâfet alan Ümmî Sinan’ın şöhretinin saray çevrelerine kadar ulaştığı, devlet ricâlinin isteğiyle oğullarından birini halifesi Niyâzî-i Mısrî ile İstanbul’a gönderdiği rivayet edilmektedir. Niyâzî-i Mısrî’nin Mevâidü’l-irfân adlı eserini istinsah eden halifesi Mustafa Efendi, Ümmî Sinan’ın Eroğlu Nûrî’nin vefatı üzerine fürûat esmâsını Denizlili Mazharî (Mazhar) Sultan’dan tamamladığını ve daha sonra hilâfet makamına geçtiğini söyler. Divanında Abdülvehhâb Ümmî’nin halifelerinden olduğu anlaşılan Mazharî Sultan’ı metheden iki şiiri bulunmaktadır.
Niyâzî-i Mısrî, Ümmî Sinan’dan övgüyle bahseder, mürşid-i kâmil olduğunu, âyet ve hadislerin esrarını bildiğini söyler. Halifelerinden Şeyh Muslihuddin Mustafa Uşşâkī, Gülaboğlu Mehmed Askerî, Uşaklı Ahmed Matlaî, Çavdaroğlu Müftî Derviş gibi mutasavvıf şairler de onu “kâmil bir mürşid, zamanın kutbu, velâyet tahtının sultanı, mârifet kânının ummanı” gibi sıfatlarla methetmiştir. Hüseyin Vassâf’ın isimlerini kaydettiği Kâşif ve Suphi Hasan efendilerin de Ümmî Sinan’ın halifeleri arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Başta Niyâzî-i Mısrî olmak üzere Uşşâkī, Askerî, Matlaî gibi müntesiplerinin Ümmî Sinan’dan hilâfet almaları, Antalya ve Elmalı’nın yanı sıra Afyon, Denizli, Uşak, Kütahya gibi şehirlerde tanınıp sevilmesinde ve adının yayılmasında etkili olmuştur. Ayrıca bazı ilâhilerinin çeşitli mecmualarda bulunması ve bir kısmının bestelenmesi onun şiirlerinin değişik meclislerde okuna geldiğini göstermektedir. Hz. Îsâ ve Mehdî olduğuna şahitlik etmesini istediğinden Niyâzî-i Mısrî ile arası açılan Halvetî-Sivâsî şeyhi Mehmed Nazmi Efendi’nin onun hakkında ağır sözler sarfettikten sonra Yiğitbaşı kolu şeyhleri Tâlib Ümmî, Eroğlu Nûrî ve Ümmî Sinan’ın cahil ve Şeyh Bedreddin itikadında olduklarını söylemesinin ne derece gerçeği yansıttığı tartışmalıdır. 25 Cemâziyelâhir 1067’de (10 Nisan 1657) vefat eden Ümmî Sinan’ın mezarı Elmalı’da kendi adını taşıyan caminin bitişiğindeki türbededir.
1926’da yıkılan cami ve türbe 1959’da yeniden yapılmıştır. Ümmî Sinan’ın Süleyman ve Selâmi Halil adlarında iki oğlu vardır. Babalarından eğitim alan ve her ikisi de şair olan oğulları şiirlerinde “Hakîrî” ve “Selâmî” mahlaslarını kullanmıştır. Ümmî Sinan ile Halvetiyye’nin Sinâniyye kolunun kurucusu İbrâhim Ümmî Sinan (ö. 976/1568) eski ve yeni kaynaklarda birbiriyle karıştırılmıştır. Bu durum şiirleri için de söz konusudur.
ESERLERİ.
1. Kutbü’l-meânî. Yedi bölümden oluşan devriyye türündeki bu mensur eser “insanın âlem-i ervâhtan âlem-i süflîye ne tarikle nüzûl edip ne tarikle urûc edeceğini beyan etmek” için yazılmıştır. Tek nüshası bulunan eser üzerine yüksek lisans çalışması yapılmıştır.
2. Divan. Eserde tevhid, münâcât, na‘t-istişfâ, methiye, mersiye, nasihatnâme, silsilenâme, devriyye ve şathiye türünde 145’i aruzla toplam 200 şiir vardır. Ümmî Sinan birçok mutasavvıf şair gibi şiirlerini irşad vasıtası olarak kullanmış, zaman zaman öğütler vermiştir. Ayrıca çağındaki aksaklıkları, bozuklukları eleştirmekten geri durmamış, bunun için müstakil bir şiir yazmıştır. Bu da onun toplumun dertleriyle ilgilendiğini göstermektedir. İstanbul’da basılan divanın (1299) dört yazma nüshası esas alınarak A. Azmi Bilgin tarafından tenkitli neşri yapılmıştır.
Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi