ABDAL MUSA SULTAN TÜRBESİ – TEKKE KÖY ELMALI / ANTALYA
Anadolu’nun ünlü erenlerinden ve ermişlerinden olan Abdal Musa Sultan aynı zamanda ünlü bir ozan ve düşünürüdür. Aslen Horasanlıdır: Azerbaycan’ın Hoy Kasabasına gelmiş ve bir süre orada yaşamış olduğundan “Hoylu“ olarak tanınır.
Elmalı ilçesine bağlı olan Tekke Köyü’nde bulunur Abdal Musa Türbesi. Hangi yılda yapıldığı bilinmese de yakınında bulunan Abdal Musa dergâhındaki kitabesine göre XIII. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Yenilenip onarım geçirdiği yıllar ise 1835, 1910 ve 1968’dir. Türbe bu sebepten dolayı orijinalliğinden uzaklaşmıştır.
Kuruluş tarihi bilinmiyor. Ancak Kaygusuz Abdal’ın Bursa’nın fethine (1326) katıldıktan sonra bu tekkede Abdal Mûsâ’ya intisap ettiği yolundaki bilgiden, tekkenin XIV. yüzyılın ikinci yarısında mevcut olduğu sonucuna varılmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi ile Teke Vilâyeti Vakıfları Tahrir Defteri’nden tekkenin, kuruluşunu takip eden zaman içerisinde büyük bir gelişme gösterdiği ve XVII. yüzyılda zengin vakıflara sahip tam teşekküllü bir Bektaşî âsitânesi durumuna geldiği öğrenilmektedir. Yine, Tekke köyünün de aslında bu tekkeye vakfedilmiş bir köy olduğu bilinmektedir. Tekkenin önemi ve bundan kaynaklanan zenginliği, adını taşıdığı ve türbesini barındırdığı Abdal Mûsâ’nın, Anadolu başta olmak üzere çok geniş bir alana yayılmış olan efsanevî şöhretine dayanmaktadır. Burada “şeyhin nazargâhı” kabul edilen ve şifalı olduğuna inanılan bir su kuyusunun bulunması da ziyaretçi sayısını, dolayısıyla tekkenin önemini artıran bir husustur. Tekkenin gördüğü itibara dair çok geniş bilgiler veren Evliya Çelebi, ocağının hiç sönmemiş olduğunu ve burada pişen “baba çorbası”nın misafirlere ilk günden beri ikram edilegeldiğini yazmaktadır.
Tekkenin inşa edildiği tarihte ne gibi mimari özelliklere sahip olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Ayrıca, binaların geçirmiş oldukları onarım ve değişiklikler hakkında da yeterli bilgi yoktur. Mevcut kitâbe ve kayıtlardan, sırasıyla, 1813’te Abdal Mûsâ’nın sandukasını kuşatan şebekenin yapıldığı. 1819’da şifalı su kuyusunun onarıldığı, tekkenin 1826’da Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bektaşîliğin de lağvedilmesi üzerine kapatıldığı ve 1874’te Sultan Abdülaziz tarafından ihya edildiği, daha sonra da II. Abdülhamid ve 1910’da Yûsuf Baba adlı bir şeyh tarafından tamir ettirildiği bilinmektedir. 1968’de de ayakta kalmış tek binası olan türbe, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce tamir edilerek ziyarete açılmıştır. Tamir sırasında, bazı şahısların elinde bulunan ve Abdal Mûsâ’ya ait olduğu söylenen hırka ile tahta kılıç da bir camekân içinde türbeye yerleştirilmiştir. Tekkenin 1874’ten sonraki döneminde, binalarının arka arkaya sıralanan üç avlu içinde toplanmış olduğu, birinci ve ikinci avluda mescid, meydan evi, derviş hücreleri, mihmanevi, aşevi, kiler, ekmekevi ve atevinin; üçüncü avluda ise türbe, hazîre ve su kuyusunun bulunduğu izlerinden belli olmaktadır. Bektaşîliğin merkezi olan Hacı Bektâş-ı Velî Külliyesi’nin pîr evinde de görülen bu üç avlulu yerleşim düzeninin, Abdal Mûsâ Tekkesi’nde başından beri mevcut olduğu ve 1874’teki ihyası sırasında buna uyulduğu tahmin edilebilir. Tekkenin kuruluşundan 1826’daki kapatılışına kadar uzanan ilk dönemden bugüne türbe, su kuyusu ve hazîre intikal edebilmiş, diğer bölümler yok olmuş veya kuvvetli bir ihtimalle kapatılışı sırasında yıkılmışlardır.
İlk inşasından beri tekkenin çekirdeğini teşkil eden türbe, XIV. yüzyılın ikinci yarısında, Abdal Mûsâ’nın hayatının sonlarına doğru veya ölümünü müteakip yapılmış olmalıdır. Tekeoğulları dönemine ait olduğu anlaşılan bu binanın mimarisi Selçuklu kümbetlerinin geleneğini sürdürmektedir. Kare planlı harimin üstünü örten ve içeriden tromplara, dışarıdan da sekizgen kasnağa oturan kubbe, sekizgen piramit biçiminde bir külâhla gizlenmiştir. Evliya Çelebi, bugün kurşunla kaplı olan bu külâhın o devirde çam tahtası ile örtülü olduğunu yazmaktadır. Muntazam kesme taşlarla ve itinalı bir işçilikle örülmüş olan duvarların birinde kapı, diğerlerinde küçük ve basık birer pencere bulunmaktadır. Girişin iki yanına, biri tekkenin Sultan Abdülaziz tarafından ihyasına, diğeri 1910 yılındaki onarıma ait olan iki manzum kitâbe yerleştirilmiştir. Türbenin içinde Abdal Mûsâ ile annesi, babası, kız kardeşi ve ünlü halifesi Kaygusuz Abdal’a ait kitâbesiz, sade görünümlü beş sanduka yer almaktadır. Sandukaların en büyüğü Abdal Mûsâ’ya ait olup merkezde bulunmakta ve etrafını pirinçten yapılmış ajurlu bir şebeke çevrelemektedir. Türbenin önünde, ortası âlemli ve kubbe şeklinde, yanları ise meyilli çatı görünümünde olan bir ahşap örtü ile kaplı giriş holü yer almaktadır. 1874’te tamamen yenilenmiş olduğu anlaşılan bu bölümde, Abdal Mûsâ’nın müntesiplerine ait bazı isimsiz lahitler bulunmaktadır.
Tekkenin hazîresinde, bir kısmı toprak altında kalmış birçok mezar taşı bulunmaktadır. Postnişinlere, dervişlere ve bunların aile fertlerine ait olan bu taşların bir bölümü 1826’dan önceye aittir. Bu tarihte Bektaşîler’in mezar taşları da yeniçerilerin mezar taşlarıyla birlikte tahrip edildiği için, sağlam kalmış olan bu taşlar Türk kültür tarihi açısından büyük kıymet taşımaktadır.
Hacı Bektaş-i Veli’nin amcası Haydar Ata’nın oğlu olan Hasan Gazi’nin oğludur. Abdal Musa Sultan Horasan Erenlerinden ve Hz. Peygamber soyundandır. 14yy. da yaşadığı Osmanlıların Bursa’yı fethettiği yıllarda Orhan Bey’in askerleriyle savaşlara katıldığı ve büyük yararlıklar gösterdiği tarihi kaynaklarda yazılıdır. Hacı Bektaş-i Velinin önde gelen halifelerindendir. Payesi “Sultanlık“, mertebesi “Abdallık“ tır. Pir evinde hizmet postu ise, “Ayakçı Postu“ dur. Bu post, Bektaşi Tarikatındaki on iki posttan onbirincisi olup diğer adı “Abdal Musa Sultan Postu’dur. Ayakçılık, Abdallık mertebesidir. Abdal Musa Sultan, kuruduğu tekkesinde sayısız kişiler irşat etmiş ve bunlar arasında büyük ozanlar yetişmiştir. Bunların en ünlüsü de Alevi- Bektaşi Edebiyatının abidelerinden sayılan Kaygusuz Abdaldır.
Değişik dönemlerde onarım gören tekke zaman içinde yıkılmış günümüzde ise sadece Abdal Musa Türbesi kamıştır. Türbede, Abdal Musa, annesi, babası, kız kardeşi ile Kaygusuz Abdal’ın kabirleri vardır.
Alevi Bektaşi inancında önemli bir yere sahip olan Abdal Musa, her yıl Haziran ayında düzenlenen etkinliklerle anılır. Türkiye’nin dört bir yanından gelenler, etkinlikler çerçevesinde kurbanlar kesip, semah dönerler. Abdal Musa’nın Gömbe Mahalle’sinde asasını yere vurarak su çıkardığına yönelik efsane dilden dile dolaşır. Rivayete göre Gömbe’ye giden Abdal Musa, bir dağ köyüne de uğrar. Susuzluğun neden olduğunu kuraklık nedeniyle Abdal Musa’ya yiyecekler ikramda bulunmayan köylü durumdan rahatsız olur. Köylünün bu haline acıyan Abdal Musa, suyu çıkardıktan sonra mahsullerin yarısını kendilerine vermeleri hakkında söz alır. Asasını yere vurur; oradan su fışkırmaya başlar, su nedeniyle bol mahsul alan köylü, ürünün yarısını almaya gelen Abdal Musa’yı tanımazdan gelir. Bunun üzerine Abdal Musa “Yazın su içmeye kışın geçmeye yol bulamayın“ der. İşte o gün bugündür, dağın yamacından fışkıran su, yazın Elmalı Ovası’na kışın Kaş Ovası’na akar. Bu nedenle suya “Uçarsu“ denir