20 Nisan 2024
Ören Yerleri

SMYRNA ANTİK KENTİ VE TEPEKULE HÖYÜĞÜ – BAYRAKLI / İZMİR

Smyrna, İzmir Bayraklı’daki höyük üzerinde yer alır. Antik dönemde batısı ve güneyi denizle çevrili küçük bir yarım adacıktır. Yüz ölçümü yaklaşık yüz dönüm olan Bayraklı Höyüğü, bir düzlük üzerinde kurulu küçük bir tepeciktir. Smyrna Kenti, bu tepecik üzerinden ovaya doğru geniş bir alana yayılır.
Bayraklı Höyüğündeki ilk bilimsel çalışmalar Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal ve Prof. Dr. John M. Cook tarafından İngiliz Türk üyelerden oluşan bir heyet ile 1948-1951 arasında gerçekleştirilmiştir. 1948 den itibaren yapılan çalışmalar M.Ö. 11. Yüzyılda bir Aiol şehri olarak kurulan Smyrna’nın, özellikle M.Ö. 700-550 tarihleri arasında, mimarlık alanında büyük bir atılım gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Gyges’in tahta çıkışından (M.Ö. 680) sonraki ve özellikle Alyattes zamanındaki Lidya saldırıları (M.Ö. 600) Lidyalıların Smyrna için her zaman tehlike oluşturduklarını gösterse de Smyrna, en parlak dönemini bu süreçlerde yaşamıştır. Kenti çevreleyen suru, çok odalı, banyolu evleri, kutsal yapısı, kamu hizmeti veren çeşmesi ve geometrik dokulu kent planı ile Smyrna, Batı Anadolu’da Arkaik Dönem için ideal bir kent örneğidir.
Batı ve güneyden denize açık, kuzeyde dağlarla, doğuda ova ile çevrili Smyrna, Batı Anadolu’da şimdilik savunma sistemi en iyi ortaya çıkarılmış kenttir. Ancak kenti çevreleyen M.Ö.9. yüzyıl erken kerpiç surun ve 7. Yüzyıl başı Erken Arkaik Dönem taş surunun batıda, yani deniz tarafında ortaya çıkarılması, buralardaki modern yapılaşma yüzünden şimdilik olanaksızdır.
Kazılar, burası için çok önemli bilimsel sonuçlar ortaya koymaktadır. Bunun en başta geleni Hellen göçünün 1050 tarihlerinde gerçekleşmesi ve kentteki tapınağın, Anadolu’da bulunan en eski Hellen tapınağı olmasının keşfidir. Ekrem Akurgal 1966 yılında Smyrna kazılarına tekrar başlar. 1992 ye kadar yaptığı çalışmalarla Bayraklı Höyüğü’nde Geometrik, Arkaik ve Klasik dönemlere ait yerleşme katlarını gün ışığına çıkarır.
Ekrem Akurgal, M..Ö. 11. – 4. Yüzyıl arasına tarihlediği kesintisiz on yerleşme katının verdiği sonuçlarla, Smyrna’nın M.Ö. 7. Yüzyıldan başlamak üzere 3 yüzyıl boyunca ticari ve siyasi faaliyetin toplandığı bir merkez olduğunu ortaya koymuştur. 1966-1992 yılları arasında Athena Tapınağı’nın kazısını tamamlar. Tapınak ve terasların restorasyonu yapılır.
Smyrna’nın M.Ö. 7. yüzyıl sonundan itibaren M.Ö. 4. Yüzyılda dâhil olmak üzere kullanılan, Athena Tapınağı’ önünden başlayıp, batıda, limanda son bulan ana caddesini ve ana caddeye dik olarak ulaşan birbirlerine paralel sokaklarını günışığına çıkarır. Bu geometrik dokunun, Hippodamos’un kent planının ilk aşaması olduğuna dikkati çeker. M.Ö. 4. Yüzyıla ait yerleşme kalıntılarını da höyüğün en üstünde küçük bir alanda bulur.
1993 ten itibaren Prof. Dr. Meral Akurgal başkanlığında sürdürülen çalışmalar kent içi ve kent surları olmak üzere iki alanda yoğunlaşmıştır. 1948-1951 yılları arasındaki çalışmalarda ortaya çıkarılan, yıllardır su içinde yatan antik çeşmenin korunması ve restorasyonu için çevresinin kazısı yapılmıştır. Athena kutsal alanı ile ilgili yeni tüf taşı mimarlık elemanları gün ışığına çıkarılmıştır. Çifte Megaron’un batısından başlayarak Athena Caddesi’nde son bulan, M.Ö. 7. yüzyılın 2. yarısının başına tarihlenen İon Dünyasının en eski taş döşeli yolu bütünüyle restore edilmiştir.
Kazılar son on yıldır höyüğün doğu ve güney eteklerinde sürdürülmektedir. Höyüğün kuzeydoğu köşesinde, kentin ana girişi saptanarak çalışmalar burada yoğunlaştırılmıştır. Kent girişinde ana karadan içeri doğru iki adet kapı yer almaktadır. Kent girişi şimdilik ele geçen verilere göre M.Ö.7. Yüzyılın ilk yarısından itibaren, M.Ö. 6. Yüzyıl ortasına kadar kullanılmıştır. Kentin ana girişi önünde Klasik Dönem’e ait taştan bir sunak, bunun kuzeyinde de Roma Dönemi’ne ait stucko’lu iki yapı kalıntısı ile aralarındaki paye ortaya çıkarılmıştır. Burada bulunan yüzlerce kandil ve iki adet “tabula ansata” buranın Roma Dönemi’nde de kutsal bir kimliğe sahip olduğunu göstermiştir.
Smyrna turizm yönünden çekici bir ören olmamasına karşın, modern kentin tarihi kimliğini sergileyen bir açık hava müzesidir. Yurdumuzdaki eski eserler hem ulusal kültür varlığımız hem de bütün insanlığın ortak mirasıdır. Bu nedenle modern İzmir’in tam ortasında yer alan ve bir açık hava müzesi niteliği taşıyan, Bayraklı Höyüğü üzerindeki kültür varlığımızın ziyarete açılarak turizm açısından değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenlerle ve aynı zamanda arkeoloji ve tarih bilincinin ziyaretçilere kazandırılması düşüncesiyle höyük eteklerinde sergileme alanları ve bir gezi parkuru projesi hazırlanmaktadır.

KAYNAK: Kültür ve Turizm Bakanlığı