AKHİSAR – MANİSA
TARİHÇE
Yapılan birçok araştırmanın gün ışığına çıkardığı bilgiler sonucu Akhisar’ın yaklaşık 9000 yıllık bir geçmişe sahip olduğun söylenmektedir.
En son Doç. Dr. Engin Akdeniz ve ekibinin yaptığı prehistorik yüzey araştırmalarıyla Akhisar’ın ilk yerleşik hayata geçilen yerlerden biri olduğu saptanmış, bulunan seramik parçalarının yapılan laboratuar incelemelerinden sonra ilk yerleşkelerin İ. Ö. 6-7000 yıllarına tarihlendiği kesinleşmiştir.
O günlerden bu yana eski kaynaklara sikke ve yazıtlara göre Akhisar Thyateira Pelopeia Semiramis Euppia ta Siyaterya Aspro Kastro Köklice gibi isimlerle anılmıştır.
MİTOLOJİDE AKHİSAR
Herdot’un anlatımına göre tanrı soylarını belirten, onlara isimlerini veren ve efsanelerini anlatan ilk kişiler Homeros ve Hesiodos’tur.
Mitoloji ile Akhisar’ın ilişkisini kurarken bu iki evrensel şairin tanımlamalarından yola çıkarak geçmiş en eski uygarlıkların orta ve batı Anadolu’da medeniyet kurduğunu görmekteyiz.Kolonileşen site şehirlerinin birbiri ile ticari ilişkileri ve aynı dili konuşan sitelerin bir araya gelmeleri ile birlikte büyük metropoller ortaya çıkmaya başlamış ve bunun sonucu olarak ortak mitoloji ve teoloji gelişmiştir.
Bugün Akhisar yöresinde bulunmuş antik çağ kalıntılarında heykellerde sikkelerde lahit ve mezar taşlarında gördüğümüz tanrı ve tanrıça figürlerinin öyküleri işte bu döneme dayanmaktadır.
Bugün Manisa Müzesinde sergilenen Thyateira’da bulunmuş Roma dönemine ait Eros figürü buna örnek olarak gösterilebilir.
Tarih öncesinin en gerilerinden başlayarak önce Akdeniz havzası, daha sonra kuzey ülkelerine hatta Asya içlerine kadar yayılan ana tanrıça dininin kaynağı da Anadolu’dur. en yaygın adı Kybele ya da Kubabab’dır. Akhisar’ın içinde bulunduğu Lydia bölgesinde ise Kybele adını almaktadır. Kybele’nin en büyük tapım merkezlerinden biri de Akhisar’ında bağlı olduğu Manisa (magnesia)’dır. Spil (spylos ) Dağında Hititler (i.Ö. 3200-1100) zamanından kalma kybele kabartması vardır.
Ana tanrıça ile birlikte tasvir edilen simgelerden biri olan çift yüzlü balta yani Labris Antikçağ Akhisar paralarının hemen hemen tümünde görülen bir motiftir. Labris din ile ilgili kutsal bir alettir ve tarih öncesinden beri Mezopotamyadan Girit’e kadar yaygın bir şekilde görülmektedir. Orta Anadolu’da yaşayan Hititlere ait bir tanrı olan Teşup bir elinde çift yüzlü balta diğerinde yıldırım ile tasvir edilmiştir. Kutsallığını kadınların işi olan ağaç kesmekten alan Labris giderek savaş ve kurban baltasına dönüşmüştür.
Sümerlerden Anadolu’ya geçen çift yüzlü baltayı kullanan diğer kavim de amazonlardır. Mitolojide amazonların savaş tanrısı Ares ile Aphrodite’nin kızları olduğu bilinmektedir. savaşçı karakterleri çeşitli kaynaklardan da bilinen bu kadınlar ok ve yayın yanı sıra labris dediğimiz çift yüzlü baltayı da kullanmaktaydılar. mitolojide amazon komutanının ismi olduğu söylenen Thyateria yani Akhisar bu kavim tarafından kurulmuştur (i. Ö. 2200-2100).diğer kaynaklara göre ise Akhisar da ilk yerleşim yerini kuranlar Yorton kültürünün de yaratıcısı olan Luwilerdir (i.ö. 2200-2100).
Kısaca bakıldığında Akhisar’ın antik yaşı ve soyağacı aşağıdaki şekildedir.
İlk insanın belirtilerinin bulunduğu prehistorik dönem-neolitik: (ilk çağ ve mağara devri i. Ö. 7000-5200 yılları arası dönem bulunan seramik parçaları, el aletleri) Kalkolitik dönem (i. Ö. 5000-3000 yılları yapılan yüzey araştırmaları sonucu elde edilen seramik, el aletleri, tarım araç gereçleri)
Tunç çağı: (i. Ö. 3000-2000 Hurri’ler dönemi; çivi yazıtları, arkeolojik kalıntılar, tarihi kayıtlar)
Orta tunç çağı: (2000-1500 Hitit dönemi çivi, kaya yazıtları, arkeolojik buluntular, tarih ve Çoğrafyacıların kayıtları)
Tunç çağı sonu: (i. Ö. 1200-1200 bilinen tüm yazılı ve arkeolojik kaynaklar bu çağın bir bölümünde coğrafyacıların ve tarihçilerin kayıtları)
Demir çağı – antik çağ: (i. Ö. 1200-1000 arasında başlar i. Ö. 800 de Helenistik dönem başlar; tarihi kayıtlar, arkeolojik kalıntılar)
Frig dönemi (i. Ö. 800-600 yılları arası yazılı ve arkeolojik buluntular)
Lidya dönemi: (i. Ö. 750-547 Yılları arası en çok arkeolojik kalıntının bulunduğu dönem)
Persler: (i. Ö. 547-350)
Büyük İskender – Seleukoslar (i. Ö. 350- 195)
Bergama krallığı (i. Ö. 195-60)
Roma: (i. Ö. 60- i. S. 394)
Roma- Bizans: (400-1300)
Akhisar’da hüküm sürmüş kavimler ve devletler:
Luwi’ler ve Etrüskler
Pelasglar
Hitit’ler
Lidya’lılar
Frigler
Helen’ler
Pers’ler
Makedonlar (büyük İskender)
Bergama krallığı
Seleukos’lar
Romalılar
Bizanslılar
Türkler…
Bundan başka kısa süre Akhisar’ı istila etmiş yada hüküm sürmüş kavim ve devletlerde şunlardır. Pelopslar, Leg’ler, Atyad’lar, Heraklit’ler Aiol, İyon, Dor, Galatlar, kimmerler, trak’lar, Pontus krallığı, sasaniler, Araplar, Latinler, haçlılar değişik dönemde akhisar’da bulunmuşlardır.
Binlerce yıllık tarihinde akhisar’ı ziyaret etmiş ya da bu şehirde bir süre yaşamış dünya tarihinde kalıcı izler bırakmış şahıslar.
Amazonlar
Hitit kralı hattuşili
Truva kralı priamos
Frig kralı Midas
Lydia kralları giges, ardys, sadyattes, alyettes, kroisos (Karun)
Pers kralı dareios
Macedonia kralı büyük İskender (great aleksandr)
Lysimakhos
Kommagene kralı antigones
Seleukos
Bergama kralı eumenes, attalos, aristonikos
Bithynia kralı II. Prusias
Romalı filozof gaius blossius, roma vali ve kralları: comalius sula, flavius fimbria, gaius lulius ceasar (jul Sezar), marcus antonius, hadrianus, caracalla, doğu roma (Bizans kralları) hemen hemen hepsi Akhisar’a uğramıştır.
İ. Ö. 680-540 yılları arasına gelindiğinde Akhisar’ında sınırları içersinde yer aldığı bölgede dünyanın en yüksek medeniyetini kuran Lidyalıları görmekteyiz. Lidyalılar insanlık tarihinin en önemli ve günümüzün en vazgeçilmez aracı olan parayı icat etmiştir.
Böylece ilk defa alışverişte mal becayişine dayalı ticaret para ölçü birimine dayandırılmış ve evrenselleşmiştir. İcat edilen bu ilk paralar elektron (altın-gümüş karışımı) denilen maddeden yapılmıştı ve bakla şeklindeydi. Sonraları bir yüzünde aslan- boğa figürü diğer yüzünde üçgen kare şeklinde çukurluk olan altın ve gümüş maddeden iki formda basıldı. Mesleki örgütlenmenin ileri safhada olması, Akhisar’ın bir Metropolis olmasında ve para basmasında etkili olmuştur.
İ.S. 42-48 yıllarına bakıldığında Anadolu’da Hristiyanlık yayılmaya başlamıştır. Akhisar hristiyanlığın ilk kabul gördüğü ayrıca ilk 7 kilisenin kurulduğu yerlerden biri olmuştur. İncilin iki bölümünde Akhisar’dan söz edilmektedir. St. Jean İncil’deki vahiyler (apocalypse) bölümünde anadoludaki 7 kutsal kiliseden bahsetmekte (ephesus, Smyrna, Pergamon, Thyateria, Sard, Philadelphia, Laodikeia) ve onlara yazdığı mektuplarda değişik konulara değinmektedir.
Bir mektupta, St. Jean Akhisar’da İsabel (Jezebel) adlı puta tapan (Pagan) ve yün, keçe, tekstil seramik bronz işçileri loncalarının yönetimini ele geçiren bir kadından bahsetmektedir. Mektupta inanç sahiplerinin aklını çelerek kötülük yapan bu kadına karşı, inanç sahiplerine tedbir ve sebat; paganlara da ceza ve lanetten bahsedilmektedir.
Türk’lerin Anadolu’ya ilk gelişleri İ. S. 800-1000 yılları arsındadır. Kalaç, Karluk, Kanglı, Kıpçak Türk boyları Anadolu’ya gelmiş yerleşmiş ve Bizans ordusunda çeşitli dönemlerde görev almışlardır.1071 de Bizans ile Selçuklu devletinin yaptığı Malazgirt savaşı sonrası Anadolu’nun büyük bir çoğunluğu Türklerin eline geçti ve değişik ve değişik beylikler oluşmaya başladı (1071- 1086). 1096 yılından itibaren Haçlıların ve Latinlerin Bizans’ı ve Anadolu’yu işgal etmeleri sonucu 1261 yılına kadar Akhisar bunların elinde kalmıştır. Daha sonra Bizans yönetimine geçmiş ve o günden beride Akhisar adını almıştır.
Anadolu Türk Beyliği olan Saruhan Beyliği’nin parçası ve önemli şehirlerden biri olmuştur. Bu dönem 1410 tarihinde Osmanlı İmparatorluğuna katılmasına kadar sürmüş ve bu süre içinde Saruhan Bey, İshak Bey, Hızır Bey bu bölgeyi yönetmiştir.
Akhisar Osmanlı Devleti yönetimi sırasında da coğrafi, ekonomik ve stratejik döneminden dolayı canlılığını yitirmemiştir. Osmanlı devletini yöneten 36 padişahın 7 tanesinin şehzadelik ve valilik yaptığı Manisa (Magnesia) Akhisar’ın bağlı olduğu bir vilayettir.
O dönem dünya tarihine yön veren Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman, Akhisar’ın da sınırları içinde bulunduğu bu şehirde yaşamış ve yetişmiş oradan padişah olmuşlardır.
KURTULUŞ SAVAŞI BAŞLARINDA AKHİSAR
Akhisar, Yunan işgali başlangıcında kararlı bir direniş göstermemesine karşın, olayların ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarının bir araya geldikleri bir odak noktası durumunda olmuştur. Halkın başındaki yöneticilerin cesaretsiz ve bir direnişi yönlendirebilecek nitelikten yoksun olmaları tüm Batı Anadolu’da teslimiyetçi bir tavrın ortaya çıkmasına neden olmuştu. Yunanlıların İzmir’de yarattıkları vahşet halk arasında duyulmuş, buna yerli Rumların yarattıkları moral bozucu hava da eklenince Akhisar halkı Yunan işgaline karşı hiçbir direniş göstermemeye karar vermiş, hatta o zamanlar Batı Anadolu’daki birçok kent gibi Akhisar da Yunan bayraklarıyla donatılmıştı.
Osmanlı yönetimi tarafından Batı Anadolu’daki birlikleri düzenleme amacıyla atanan Albay Bekir Sami Bey, direnme hareketlerini örgütlemek amacıyla çalışmalar yapmaya başlamıştı. 24 Mayıs 1919 sabahı Albay Bekir Sami, Albay Kazım Özalp ve Vasıf Çınar ile birlikte trenle Akhisar’a gelen Yüzbaşı Selahattin Akhisar’da gördüklerini özetle şöyle anlatmaktadır: “İstasyonu şehre bağlayan ağaçlı şosede (Tahir Ün Caddesi) yürümeye başladık. Ortalık henüz karanlıktı. Yol üzerindeki postanede düşmanın 1 saatlik mesafede olduğunu öğrendik. Şehre girerken ortalık açılıyordu. Buradaki manzara da Yunan bayrakları, Yunan zafer taklarıydı. ‘Zito Venizelos’ sesleri de eksik değildi.”
Albay Bekir Sami ve yanındakiler tüm çabalarına karşın, morali bozuk ve yorgun bir halk karşısında pek fazla bir örgütlenme sağlayamadılarsa da Karaosmanoğlu Halit Paşa ve Reşat Bey gibi bazı yurtseverler örgütlenme çabasına destek vermişler ya da düşmana karşı kendileri örgütlenmeye çalışmışlardır.
YUNANLILARIN AKHİSAR’I İŞGALİ
15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden Yunan Ordusu, kısa bir süre sonra ileri harekata başladılar. Bir kol Aydın’ı, diğer bir kol da Menemen’i işgal etti. 25 Mayısta Manisa Yunanlıların eline geçti. Manisa mutasarrıfı Yunanlıları karşılamaya gitmiş, Manisa mevki kumandanı da cephaneliği Yunanlılara bırakmıştı. Akhisar’lılar bu olayların etkisiyle moral bozukluğu içindeyken Çerkez Ethem adamlarıyla Akhisar’a uğrar ve Yunan bayraklarını indirtir. Halk şaşkın ve ne yapacağını bilemez durumdadır. Bütün bunlar olurken Mustafa Kemal Atatürk de 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır.
25 Mayıs 1919’daki Manisa işgalinden 5 gün sonra Yunanlılar Saruhanlı’yı da işgal ederek Kayışlar’da mevzi almıştı. Akhisar’lı Rumlardan ve Akhisar’lı bazı esnaftan oluşan bir heyet, hazırladıkları bir Akhisar davetiyesi ile Yunan birliklerini karşılamaya giderler. Yunan birliğinin komutanı 5 Haziran 1919 günü Akhisar’a girerek, kilise çanlarının durmadan çaldığı bir ortamda ilerleyerek, hükümet konağına çıkar ve Yunan bayrağı çekilir. Bu gelişme üzerine bazı Akhisar’lılar Sındırgı’ya ve Kömürcü köyüne göçer.
Akhisar’ın küçük bir Yunan birliği tarafından kolayca işgal edilmesi bölgedeki Türk askeri birliklerini harekete geçirir. 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa, Soma’daki 188. Piyade Alayına Akhisar’a hareket emrini verir. Alay önce Kırkağaç’a gelir. Alay komutanı Yüzbaşı Kemal’in Kırkağaç’taki gözlemleri Batı Anadolu Türk halkının ortak durumunu yansıtması bakımından önemlidir: “Rum halkı bayramlardaki gibi yeni elbiselerini giymiş, sokaklarda, hemen hepsi içkili, laternalar çalınmakta, zafer takları kurulmuş. Sel gibi bir bayram havası hüküm sürüyor. Kiliseler faal, minareler ıssız, Rum halk çılgınlıklar içinde, Türkler ise pusmuş bir halde…”. Yüzbaşı Kemal ve 120 er Süleymanlı yakınlarında mevzilenirler. Bu sırada 9 Haziran 1919 günü Yusuf İzzet Paşa, Bandırma’daki İngiliz temsilcisi Yüzbaşı Hadgkinson’a çektiği bir telgrafla Akhisar’ın işgalini protesto eder. Böylesine küçük bir Yunan birliğinin ilerleyip, kendi başına plansız işler yapması Yunan Komutanlığının da hoşuna gitmemişti. Geri çağrılan Yunan birliği 9 Haziran günü Akhisar’ı terk ederek, Manisa’ya çekildi. Disiplinsiz davranarak Akhisar’a giren küçük Yunan birliğinin başı da İzmir’deki Yunan Komutanlığının emri ile 20 gün hapsedildi. Bu olay Akhisar’lı Rumlar arasında korku ve telaş yaratırken, özellikle Akhisar’daki Rumeli göçmenleri arasında silahlı direniş fikrinin yayılmasına neden oldu.
AKHİSAR’DA YUNAN İŞGALİNE KARŞI DİRENİŞ
Akhisar’lılar Yunanlıların şehri terk etmesinden hemen sonra bir araya gelerek Redd-i İşgal Cemiyetini kurarlar. Cemiyet örgütlenmeye hız verir ve halktan yardım toplanır. Akhisar’a gönderilecek askerlerin iskân ve personel maaşlarının cemiyet tarafından karşılanacağı bildirilmiş ve uygulanmıştır. Cemiyet tarafından Osmanlı Hükümetine çekilen telgraflarda Yunanlıların İzmir ve çevresinde yarattığı vahşet ve katliamlardan duyulan endişe dile getirilmiş ve hükümetten savunma için harekete geçmesi istenirken, Akhisar’da başlatılan silahlı mücadele hareketine düşman vilayetin her noktasını terk etmedikçe son verilmeyeceği açıkça bildirilmiştir. Bu sırada Akhisar’ı savunan askeri cephe ve yerel kuvvetlerin toplamı 800 kişi kadardı.
22 Haziran 1919’da Karaosmanoğlu Halit Paşa ve adamlarının Akhisar’lı yerel kuvvetlere katılmasıyla Tirkeş-Harmandalı arasında bir cephe daha açılmıştır. Ne yazık ki, Akhisar’da çok sevilen ve sayılan Halit Paşa 8 Temmuz günü Rumlar tarafından öldürülerek, ilk şehitlerimizden biri olur. Aynalı Cami avlusunda defnedilmiştir. Halit Paşa’nın yerini Ali Şefik Bey, daha sonra da Tirelizade İsmail Bahri Bey almıştır.
Batı Anadolu’da kendi çapında direniş gösteren birçok Kuva-yı Milliye grupları ortaya çıkmıştı. Bu grupların temsilcileri 26 Temmuz 1919’da Balıkesir’de bir toplantı yaparak sorunları görüştüler Bu toplantıya Akhisar Kuva-yı Milliye komutanı Binbaşı Hüsnü, Kamil ve Reşat Beyler katılmışlardır. Bu toplantı sonucunda Yunanlılarla silahlı mücadeleye devam edilmesi kararı alındı.
Kısa zamanda Akhisar ve çevresinde kazanılan başarılar küçük çaplı da olsa bölgede yankı uyandırdı ve her yerden akın eden gönüllülerle kuvvetler güçlenmeye başladı.
Balıkesir Kongresinin ardından, o sıralar “Galip Hoca” takma adıyla bölgede bulunan Celal Bayar Akhisar Milli Alay Komutanlığına atanır. Celal Bayar, 10 Eylül 1919 günü Akhisar’a gelir ve göreve başlar. Celal Bayar, o dönemde Akhisar’daki milli kuvvetlerin yöneticileri arasında çıkan önemli anlaşmazlıkları giderir, çekişmelere son verir. Böylece Milli Mücadeleye zarar veren bu tip olaylar son bulmuş olur.
AKHİSAR’IN İKİNCİ KEZ İŞGALİ
Yunan Ordusu zamanla Batı Anadolu’daki işgal gücünü artırmış ve 1920 başlarından itibaren Manisa-Akhisar arasındaki askeri faaliyetleri yoğunlaştırmıştır. Bu sıralarda Akhisar Milli Cephesi Kırkağaç, Arabacıbozköy, Yayaköy (Zeytinliova), Şatırlar, Gökbel, Sarıç, Paşaköy, Saruhanlı, Yeniçiftlik, Alibeyli, Çal Dağı ve Marmara Gölüne kadar uzanmaktaydı. Bu cephe, Akhisar’ın 22 Haziran 1920’deki ikinci işgaline kadar düşmanı yerinde tutmuş ve büyük kayıplar verdirmiştir.
Yurt genelinde ise önemli gelişmeler gözlenmekteydi. Mart 1920’de İstanbul işgal edilmiş ve Meclis-i Mebusan düşman tarafından dağıtılarak, Osmanlı Hükümeti fiilen sona erdirilmişti. Düşman, Batı Anadolu’daki işgal bölgesini genişletme kararı almış ve savaşa hız kazandırılmıştı. İngiliz ve Fransız’ların desteğiyle İzmir’e getirilen kalabalık Yunan birlikleri sayıca ve teçhizatça Türk birliklerinden çok üstündü.
Yunanlıların Haziran 1920’deki genel saldırısı sonucu 80 kişilik bir Türk birliği tarafından korunan Kan Boğazı mevkii, 13. Yunan Tümeni tarafından ele geçirildi. Yunanlılar Gölmarmara’yı top ateşine tuttular. 22 Haziran 1920 sabaha karşı Moralılar yönünden saldırıya geçen Yunan Efson alayı, Gökçeköy üzerinden gelen alaylarla birleşerek, Mecidiye’ye yerleştirdikleri bataryalardan geri çekilmekte olan 500 kişilik Türk Milli Kuvvetlerine top ateşi açmışlardı. En son Karahöyük Dağı çevresine toplanan Milli Kuvvetlerin de dağılmasıyla, Yunan 5/42 Efson Alayı akş saat 18 sularında Akhisar’a girdi. 23 Haziran günü ana Yunan birlikleri de Akhisar’a geldiler. Ertesi gün Kırkağaç ve Soma da işgal edildi. Akhisar’a saldıran Yunan gücü 1175 subay, 35000 er ve 92 toptu. Ayrıca Yunan birlikleri keşif uçakları tarafından da destekleniyordu. Türk kuvvetleri ise 3 ila 5 bin kişiden ibaretti. Bu sırada Ankara’da TBMM’de yaptığı bir konuşmada Mustafa Kemal Atatürk, böylesine az bir kuvvetle korunan 100 km. boyunda bir cephenin uzun süre direnmesinin mümkün olamayacağını anlatmıştır. Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra 5 Şubat 1923’te Akhisar’a geldiğinde, düşmanın ilk hedeflerinden biri olan Akhisar cephesinin fedakarca direnişini övmüştür.
İŞGAL ALTINDAKİ AKHİSAR
Akhisar, 22 Haziran 1920’den 6 Eylül 1922’ye kadar Yunan işgalinde kalmıştır. İşgal döneminin başlarında Yunan yönetimi halka nispeten iyi davranmıştır. Kararlar 2 Türk, 2 de Rum üyesi bulunan belediye meclisi tarafından alınmıştır. Belediye başkanlığı 30 Kasım 1921’e kadar Salihzade Mehmet Ağa, 21 Ağustos 1922’ye kadar da T. Leontaridu tarafından yürütülmüştür. Bu dönemde Akhisar’da bazı bayındırlık çalışmaları bile yapılmıştır. Kaldırımlar, hastane, Tahtakale Hanı ve eski Hükümet onarılmıştır. 21 Şubat 1921’de yapılan bir sözleşmeyle Akhisar’ın elektrikle aydınlatılması sağlanmıştır.
Ne var ki, 1. ve 2. İnönü Zaferlerinin duyulmasıyla Yunanlılar Türkler üzerindeki baskılarını arttırmışlar, köylere baskınlar düzenleyip, mal ve para gasp etmişler, hayvanlar Bergama ve Dikili üzerinden Yunanistan’a kaçırılmıştır. Sakarya Zaferinden sonra Yunanlılar için Batı Anadolu’da geri çekiliş dönemi başlamıştır. Yunanlılar tutunamayacaklarını anlayınca son çare olarak Batı Anadolu’da bağımsız bir devlet kurulması için Türkleri imza vermeye zorlamaya başladılar. Bu devletin zamanla Yunanistan’a katılacağı hesaplanıyordu. İmza vermek istemeyenler tehdit ediliyor, şehirlerinin de yakılıp, yıkılacağı söyleniyordu.
AKHİSAR’IN KURTULUŞU
Düşmanın tatil rehaveti içinde olduğu 26 Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruzu başlatır. 30 Ağustosta Meydan Savaşı kazanılır. Yunan Ordusunun Batıya doğru son hızla kaçışı sırasında yerli Rum ve Ermenilerde panik baş gösterir. 4 Eylül 1922’de Akhisar’daki Yunan işgal kuvvetleri komutanı şehir halkını toplar. Akhisar’ı yakarak, Rumları da yanına alıp çekilme emri aldığını bildirir. Ancak Akhisar’dan ayrılmak istemeyen Rumların can güvenliği konusunda söz verilirse Akhisar’ı yakmaktan vazgeçebileceğini bildirir. Akhisar’ın ileri gelenleri tarafından verilen söz üzerine, Yunan birlikleri eşraftan bazı kişileri yanlarında rehin alarak Akhisar’dan çekilirler.
6 Eylül 1922 günü Akhisar’lı gençler Kuzeydeki Sudeliği mevkiine giderek Bakırlı Saçlı Efe müfrezesini karşılarlar ve hep beraber Akhisar’ın istasyon caddesinden (Tahir Ün Caddesi) doludizgin şehre girerler.
Öte yandan, Fahrettin Altay Paşa yönetimindeki 5. Süvari Kolordusunun 14. Süvari Tümeni, 5. Alayına bağlı Yüzbaşı İsmail Hakkı komutasındaki 3. Süvari Bölüğü Güneydeki Bintepeler yönünden gelerek şehre girmiş, Teğmen Selim Örsel Akhisar Hükümet binasına Türk bayrağı çekmiştir.
MODERN TÜRKİYE CUMHURİYETİ ve AKHİSAR
20. yüzyılın başında Türkiye Cumhuriyetinin ilanından sonra, Akhisar sürekli gelişmenin yollarını aramıştır. Genç Cumhuriyetin idari yapısı Akhisar’ı Manisa iline bağlı bir ilçe merkezi olarak belirlemiştir.
İlk olarak 1877’de kurulan Akhisar Belediyesi şehrin gelişimine önayak olan önemli bir itici güç olmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ekonomik zorluklara rağmen, dönemin belediye başkanlarından İsmail Bahri Bey Akhisar’ın bugünkü hale gelmesinde önemli rol oynayacak bazı atılımlarda bulunmuştur. Birçok modern cadde, sokaklar ve Turyolu inşa edilmiştir. Şehir sineması, otobüs garajı ve elektrik santralı yapılmıştır.
1927’de yapılan nüfus sayımının resmi sonuçlarına göre Akhisar 18026 şehir nüfusuyla bugünün büyük metropolleri olan Denizli ve Antalya’dan bile büyük bir şehirdi.
Sonraki yıllarda, bayındırlık hamleleri kapalı spor stadyumu, çim futbol sahası, parklar ve rekreasyon alanları ile devam etmiştir. Geçtiğimiz onyıllarda belediye binası, tren garı ve şehir merkezindeki birçok resmi bina modernize edilmiş veya yeniden inşa edilmiştir. Şehir çarşısıyla tren garını bağlayan şehrin en işlek caddesi olan Tahir Ün Caddesi boyunca günümüzde birçok mağazalar, bankalar ve oteller sıralanmaktadır.
Atlı araba imalatı, otomobil tamiri ve küçük parça imalatı üzerinde yoğunlaşmış küçük bir sanayi bölgesi yapılmış, zeytinyağı ve tuğla fabrikaları, sigara fabrikası, tavuk çiftlikleri inşa edilmiştir. Akhisar Organize Sanayi Bölgesi şu sıralar planlama ve inşaat aşamasındadır.
Akhisar’ı İzmir’e bağlayan demiryolu 1890 yılında inşa edilmiştir. Bu demiryolu 1912 yılında Bandırma’ya kadar uzatılmış ve Akhisar’ı direk olarak İstanbul’a bağlamıştır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE AKHİSAR EKONOMİSİ
Akhisar halkı zamanında ve akıllıca aldıkları ekonomik tedbirlerle Türkiye Cumhuriyetinin ilanından sonra ülkede bulunan ekonomik stresten en az düzeyde etkilenmeyi başarmışlardır.
Akhisar’ın tarımsal gelişimini sürdürmek için 1924 yılında kurulan Akhisar Tütüncüler Bankası, Türkiye Cumhuriyetinin ilk ekonomik kuruluşlarından biridir. Bu banka klasik bir Akhisar binasında faaliyetlerine başlamıştır. Bu bina Kurtuluş Savaşı sırasında Milli Kuvvetler tarafından karargah olarak da kullanılmıştır. Ne yazık ki bu tarihi bina yeni bina yapımı için geçtiğimiz yıllarda yıkılmıştır. Banka daha sonra “Türkiye Tütüncüler Bankası” olarak yeniden adlandırılmış, yurt sathında şubeler açmışr ve genel merkezi İzmir’e taşınmıştır. Son yıllarda banka sahip değiştirerek adı “Yaşarbank” olarak değiştirilmiş ve Akhisar’la bariz bir ilgisi kalmamıştır.
Günümüzde Akhisar ekonomisi tarıma dayalıdır. Gittikçe daralan tarım alanları ve tarım ekonomisi, Akhisar’daki canlılığı olumsuz yönde etkilemekte ve işşizliğe neden olmaktadır. Akhisar Organize Sanayi Bölgesinin yapılmasıyla bölgedeki sanayi yatırımlarının artması beklenmektedir.
AKHİSAR’DAKİ TARİHİ ESER, YAPI VE KALINTILAR
Antik Akhisar hemen hemen tümüyle modern Akhisar’ın bina, cadde ve sokaklarının altında kalmıştır. Bununla beraber, antik ve orta çağlardan kalma bazı eserler görülebilir. Modern Akhisar’da bir müze bulunmayışından dolayı, birçok küçük ama değerli buluntu Manisa Müzesinde sergilenmektedir. Özellikle 15 ve 16. yüzyıllardan kalma Türk eserleri şehrin her tarafına yayılmış durumdadır. Eski mahallelerde gezerken sokaklarda antik taş ve sütun başlıklarına rastlamak son derece doğaldır.
ANTİK ÇAĞ
Şehir merkezinde yapay olduğu düşünülen bir höyüktür. Bu höyükte bazı Helenistik kalıntılar görülmekle birlikte, daha eski bazı bulgular burada MÖ 3,000 yıllarına kadar giden çok eski yerleşimlerin varlığını ortaya koymaktadır. Arkeologlara göre bu tepe bir zamanlar Thyateira’nın akropolüne ev sahipliği yapıyordu. Günümüzde bu kaleden hiçbir şey kalmamıştır. Şehrin Bizans ve Türk adları bu kalede bulunan beyaz bir kuleden türediği düşünülmektedir, (Yunanca Aspro=ak + kastro=hisar). Bu küçük tepede günümüzde devlet hastanesi ve bahçesi bulunmaktadır. Devlet hastanesi bu tepeye II. Dünya Savaşı sırasında taşınmıştır. 20. yüzyılın başında bu tepede köşk adı verilen bir malikane bulunmaktaydı. Bugün bir Helenistik tablet ile bir lahit hastane bahçesinde görülebilir.
TEPEMEZARI
Modern kentin merkezinde bulunan ve Tepemezarı olarak isimlendirilen alanda, 1968-1971 yılları arasında gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda; 2-4. yüzyıl arasına tarihlenen bir portiko (sütunlu cadde) ile 5-6. yüzyıla tarihlenen absidal planlı bir yapının kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Kuzey-Güney doğrultusunda uzanan yaklaşık 40 m. x 10 m. genişliğinde bir binadır. Bina özelliklerinden ne amaçla yapıldığı ya da kullanıldığı anlaşılamamakla birlikte, dinsel işlevi olmayan bir bazilika olduğu düşünülmektedir. Sütunlu yol 100 m. uzunluğunda olup, antik kent merkezindeki çok büyük bir binalar kompleksinin girişine ait olduğu düşünülmektedir.
Bu binadan Hastane Höyüğüne doğru uzanan sütunlu yolun zemini şimdiki modern cadde zemininden 1.5 m. alçaktadır. Bu sütunlu yol şimdiki resmi binaların (Kaymakamlık Konutu, TEKEL binası ve Hükümet Konağı) altına doğru uzadığı tahmin edilmektedir.
1980’li yıllarda ve daha sonraları civardaki bazı resmi binaların restorasyon ya da yeniden inşaatı için yapılan temel kazılarında başka antik bina, duvar, galeri ve yol kalıntılarına rastlanmıştır. Bunların çoğunun hala inşa edildiği şekliyle korunduğu ve Tepe mezarındaki binalarla ilişkisi bulunan şehir merkezinin diğer binaları olduğu sanılmaktadır. Yandaki resimde görülen 1991 yılında Ali Şefik Ortaokulu temel kazısında ortaya çıkan Roma devri yapısıdır. Yeni inşaat durdurulmuş ancak antik kalıntılar sonraki yıllarda yapılması muhtemel bilimsel kazılar için tekrar toprak altına gömülmüştür
GÜNÜMÜZDE AKHİSAR
Akhisar halen Batı Anadolu’nun ve Türkiye’nin ekonomi ve nüfus olarak büyük ilçelerindendir. Akhisar ekonomisini Tarım ve Endüstri belirler. Akhisar Organize Sanayi Bölgesinde Avrupa’nın ve Türkiye’nin sayılı Seramik üreticisi olan tesisler bulunmaktadır, yine Türkiye’nin en büyük Broyler ve Yumurta üreten tesisleri Akhisar’da bulunmaktadır.
Tarım Ürünleri; Akhisar’da en çok yetiştirilen tarım ürünleri Tütün, Pamuk, üzüm, meyve ve zeytindir. Zeytin ve Zeytin yağı üretimi en büyük tarım girdi kalemidir.Akhisar Türkiye sofralık zeytinin 3/2 sini üretmektedir.
Tarım Bakanlığının ve Çiftçi birliklerinin tespitine göre Akhisar’da 25.000.000 adet zeytin ağacı bulunmaktadır. Toprağın yapısı ve iklim Akhisar zeytininin tadını ve nefasetini mükemmel yapmaktadır. Türkiye’den Avrupa’ya ihraç edilen sofralık zeytinin önemli bölümü Akhisar zeytinidir.
Zeytin Yağı bütün tek tanrılı dinlerde kutsal kabul edilmiş ve kutsanmış, insanlık için vazgeçilmez kabul edilmiş, Tanrı sıvısı diye adlandırılmıştır. İnsanlar zeytinyağını uzun süre ilaç yerinede kullanmış ve hala bütün dünyada sağlıklı yaşam için vazgeçilmez kabul edilmiştir. Toprak, ısı, iklim, yetiştirme, düşük asit değerleri ve üretim becerisi bir araya geldiğinde Akhisar Zeytinyağı dünya zeytinyağı kriterlerine göre “mükemmel” kabul edilmiştir. Akhisar ve civarında 75 adet Zeytinyağı üretim tesisi dünyaca kabul görmüş zeytinyağını üretmektedir.
Kaynak: Akhisar Ticaret Borsası