TOPKAPI SARAYI HAZİNE-İ HÜMAYUN – İSTANBUL
Hazine-i Humayun, Osmanlı İmparatorluğu’nda merkezi hükûmetin ana hazine sistemini ifade eder. Adı “Yüce Hazine” ya da “Kraliyet Hazinesi” anlamına gelir ve Osmanlı İmparatorluğu’nun gelirlerinin toplandığı ve ana harcamalarının gerçekleştirildiği ana mekanizmaydı.
Hazine-i Humayun, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan itibaren var olan bir kurumdu. Ancak özellikle imparatorluğun zirve dönemlerinde, bu hazine devletin ekonomik gücünü ve istikrarını yansıtan bir yapıya sahipti.
Hazine, devlete ait olan tüm gelirlerin, vergilerin, haraçların ve diğer ekonomik kaynakların toplandığı yerdi. Yönetimi genellikle sarayın ve özellikle padişahın doğrudan kontrolü altında bulunuyordu, bu da Osmanlı ekonomik politikalarının merkeziyetçi bir şekilde yönetilmesini sağlıyordu.
Hazine-i Humayun, Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik işleyişinin merkezi olarak faaliyet gösterdi ve imparatorluğun ekonomik ve siyasi istikrarının sürdürülmesinde önemli bir role sahipti.
III. Avluda “iç” bir hazine daha olduğu için Dîvân-ı Hümâyûn Hazinesi’ne dış hazine denir. Yapılma zamanı belli olmasa da, inşa edilme şekli ve planlarından 15. yüzyılın sonlarında Kanuni döneminde yapıldığı tahmin edilir.
Topkapı Sarayı Müzesi hazinesi, başka bir deyişle Hazine-i Hümayun Osmanlı döneminde olduğu gibi, günümüzde de dünyanın sayılı hazineleri arasında yer almaktadır. Kuşkusuz, giderek değişen, zenginleşen hazinenin en ilgi çekici tarafı sarayın banisi Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış olan köşkte yaklaşık 540 yıldır kesintisiz olarak muhafaza edilmesi ve Cumhuriyet döneminde de aynı mekânda sergilenmesidir. Enderun Avlusu’nun Marmara Denizi’ne bakan tarafında yer alan yapı, üç oda ile bunların birleştiği yerde ikiz kemerlerle Boğaz manzarasına açılan bir cihannümadan oluşur. Avluya açılan giriş kısmında ise anıtsal bir revak vardır. Yapıya 18. yüzyılın başlarına dek, baştaki ilk kubbeli mekânın dâhil olmadığı bilinir. Burası köşke bitişik olarak Fatih Sultan Mehmed tarafından inşa ettirilmiş olan hamamın soyunma kısmıdır. Köşkün önündeki revağın baş taraflarındaki iki yeşil mermer sütun başodaya (Divanhane) girişi belirler. Cihannüma ile kubbeli oda arasında kalan bu mekân, silme seviyesindeki görkemli portali ile ayrıca vurgulanmıştır. Her iki odadan da, başlangıçtan beri Hazine odası olarak kullanılması planlanan köşkün alt katlarına inilir. Balkan ve revaklardaki klasik Osmanlı anlayışından farklı yuvarlak kemerler ve neoionik sütun başları araştırmacıların farklı görüşler ileri sürmesine yol açmıştır. Kimi araştırmacılar bunların Fatih Sultan Mehmed döneminden olduğunu, kimileri de 18. yüzyılda bir onarım sırasında yapıldığını ileri sürmüştür. Ata tarihine göre Fatih Köşkü sarayın ilk tamamlanan yapısıdır. Muhtemelen 867’de (1462-63) bitmiştir. Geçirdiği tüm değişikliklere rağmen, pek çok orijinal öğeye sahiptir ve farklı mimari geleneklerin kaynaştığı bir dinlence köşkü olarak tasarlanmıştır. Türk evi tipindeki planı, nişleri ve portallerdeki taş işçiliğiyle 15. yüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliklerini yansıtır. Buna karşılık revak ve balkonlardaki tartışmalı sütun başlıkları ve kemerler farklı bir zevki sergiler. Divanhane’deki, bir pencereyle cihannümaya açılan hünkâr yerinin ise Timuri mimarlığının özelliklerine sahip olduğu söylenebilir…
Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi
Fotoğraflar: Mustafa Gürelli