22 Aralık 2024
Özel Mekanlar

MEVLEVİHANE – ANTALYA

Anadolu Selçukluları zamanında, babası Sultânü’l-ulemâ Bahâuddin Veled (ö. 628/1231) ile Konya’ya gelmiş olan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmi, sırasıyla babası, Seyyid Burhâneddin Muhakkık (ö. 638/1241) ve Şemsi Tebrîzî’den (ö. 644/1247) ilim ve irfan tahsil etmiştir.
Mevlânâ’nın, ilim, irfân ve kemâlâtı, çevresinde binlerce kişinin toplanmasına sebep olmuş, onun vefatından sonra ise sevenleri Hüsâmeddin Çelebi (ö. 683/1284) etrafında toplanmışlardır.
Hüsâmeddin Çelebi’nin vefâtı sonrası, Mevlânâ’nın büyük oğlu Sultan Veled (ö.712/1312) post-nîşîn olmuş, Mevlevîliğin asıl oluşumu ise Mevlânâ’nın torunu Ulu Arif Çelebi (ö.719/1319) vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
Sultan Veled, Amasya, Kırşehir ve Erzincan’da; Ulu Arif Çelebi, Sivas, Tokat, Bayburt, Erzurum, Tebriz, Kastamonu, Denizli, Kütahya ve Birgi’ye giderek oralarda müesseseleşmişlerdir. Konya’dan sonra Kütahya, Afyon ve Manisa’da (1368) mevlevîhâneler kurulmuş, beşinci Mevlevîhâne ise Antalya’da 1374 tarihinde Zincirkıran Mübârizeddin Mehmed Bey tarafından açılmıştır.
Kaleiçi’nde, Yivli Minâre ve Yivli Minâre Camii gibi, Alaaddin Keykubad tarafından yaptırılan külliye yapıları içerisinde yer alan Mevlevîhâne, Zincirkıran Türbesi’nin olduğu bölgeyle birlikte Selçuklu Sarayı kompleksi içinde yer alan saray müştemilâtından bir yapıdır.
Mevlevîhane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi’nde yapılan restorasyon çalışmalarında, Selçuklu dönemine ait su altyapısının ortaya çıkması, kompleks yapıların bu isâle hattı ile birbirine bağlandığını da göstermiştir.
1361 yılında Antalya’yı Kıbrıs kralı Pierre ele geçirip, Antalya’da 12 yıl hâkimiyetini sürdürür. Mübârizeddin Mehmed Bey, Antalya Limanı girişinde gemilerin giriş ve çıkışını engelleyen iki burç arasına gerili kırılamaz denen demir zinciri kırarak, 14 Mayıs 1373 tarihinde Antalya’yı geri alır.
Bu fetihten sonra “Zincirkıran” diye anılmaya başlanan Tekeoğlu Mübârizeddin Mehmed Bey, Kaleiçi’ndeki sur, burç ve yapı tamir çalışmalarında Yivli Minare Cami Külliyesi’nde yer alan yapıları da tamir ettirir.
Saray müştemilatından olan ve tamir çalışmalarından sonra 779/1377 yılında Tekeoğlu Mehmed Bey tarafından Mevlevîhane’ye tebdil edilen yapı, Antalya Müzesi envanteri mezar taşlarında yer alan bilgilerden de anlaşılacağı üzere, “Zincir Kıran Dergahı” ve “Zincir-şiken” (Zincirkıran) adını taşımaktadır.
Tekeoğlu Mehmed Bey, Yivli Minâre Camisi’ne koydurduğu gibi, benzer ebatlardaki bir kitâbeyi de Mevlevîhâne’nin giriş kapısı üzerine koydurur. Mevlevîhâne giriş kapısı üzerinde, nişleri günümüzde dahi belli olan bu kitâbeye bütün gayretlerimize rağmen maalesef ulaşılamamıştır.
Antalya Mevlevîhânesi’nin XVII. asırda Tekeli Mehmed Paşa tarafından dergâha tahvil edildiği rivâyeti, birbirine çok yakın olan “Tekeoğlu Mehmed Bey” yerine “Tekeli Mehmed Paşa” ifâdesi ile hatâen karıştırılmaktadır.
Cami-i Kebîr, Cumanın Camii, Cihannüma Camii, Hünkâr Camii ve Cami-i Cedîd isimleriyle de bilinen Korkut Camii’nin bir kısmı II. Beyâzîd döneminde Mevlevîhâne olarak kullanılmış ise de, esasen yapı cami olarak kalmıştır.
Kemal Turfan’ın 1955 yılında Antalya Müzesi için tuttuğu eski eser fişlerinde, Mevlevîhâne’nin müze deposu olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Aynı fişte Kemal Turfan’ın; ”Mevlevîhâne (Rum Kilisesi), aslında kilise olarak yapılmış bu bina XIV. asırda Mevlevîhane’ye çevrilmiştir” şeklindeki açıklamaları hatalıdır.
Zîrâ Yivli Minâre Camii ve Mevlevîhâne tamamen Türk dönemi yapıları olup, defalarca yapılan restorasyon çalışmalarında kiliseye ait hiçbir kalıntıya ve buluntuya rastlanılmamıştır.
Kaynak: Gazete bir (Necmi ATİK)