BARBAROS KÖYÜ – URLA / İZMİR
Barbaros’ta turizm geleneğini anlamak için insanlarına ve 1970’li yıllarda köyde yapılanlara bakmak gerekir. Barbaros’un köy turizmi geçmişi 1970’li yıllara kadar uzanır. O dönemde Bastıyalı Turizm Firması’nın getirdiği Kuzey Avrupa kökenli, daha çok Norveç, Danimarka ve Finlandiyalı ortalama 100 kişilik turist gruplarına, “Türk Gecesi” konsepti ile haftada iki defa halk oyunları eşliğinde yemekli eğlenceler düzenlenirdi köy meydanında. O yıllarda Anadolu’da böyle bir etkinliğin başka bir örneği olmayabilir. Bu anlamda, Türkiye’de “Köy Turizmi”ni başlatan belki de ilk köy Barbaros. En azından bu boyut ve konseptte…
Yaklaşık 45 yıl önce Barbaros’ta hiç bir resmi veya yerel yönetimin desteği olmadan bu nitelikte organizasyonların yapılıyor olması sizi şaşırtabilir. Ama Barbaros her zaman hazırdır buna aslında. İlk bakışta sıradan bir “Batı Anadolu Yerli Köyü”dür. Barbarbaros. Fakat insanlarının misafirperver, dışa açık, modern, aydın görüşlü ve insancıl yapısı, Barbaros’a ilk defa gelen birinin bile yüzünde hemen bir gülümsemeye neden olur. İnsan kendini rahat ve özgür hisseder burada.
Barbaros Köy Meydanı’nda tertiplenen “Türk Gecelerinin başlamasının da hoş bir hikayesi vardır. O yıllarda Zati Göktaş adlı köylümüz Urla-Barbaros hattında dolmuş şoförlüğü yapmaktadır. Urla’dan Barbaros’a yaptığı bir seferinde İçmeler Mevkii’nde yol kenarında yarısı otların içinde kalmış büyükçe bir çanta bulur ve evine getirir. Bir kaç hafta beklese de sahibi çıkmaz. Belki sahibine ulaşırım diye çantadan çıkan yabancı dilde yazılmış evrakların ne olduğunu anlamak için, köylümüz Çetin Tutar’ın işlettiği Tepe Kahve’ye götürüp orada rastladığı turistlere gösterir. Gösterdiği turistten “Çok mühim, çok mühim…” cevabını alan Göktaş, evraktaki yurt dışı adresine bir mektup yazar Türkçe olarak. Cevap gelir fakat bir sonuç elde edemez. Cevapta asıl sahibine ulaşılması gerektiğine dair bir ifade vardır. O günlerde, köyümüzün usta avcılarından rahmetli Çağatay Bağcıoğlu’nun avcı arkadaşları vardır Çeşme’deki Altın Yunus Oteli’nden köye gelen. Göktaş evrakları onlara da gösterir ve o zaman, çantadaki evrakların çok önemli bir sigorta sözleşmesi ile ilgili olduğu, çantayı düşürenin Altın Yunus’ta kaldığı anlaşılır ve çanta eksiksiz olarak sahibine ulaştırılır. O dönemde Altın Yunus ile çalışan ve turizm organizasyonları yapan Mehmet Bastıyalı, köylümüz Zati Göktaş’a nasıl teşekkür edeceğini bilemez.
Bugün köylümüz Banu Ersan’ın çalıştırdığı “Köy Bakkalı” adlı dükkanda yaklaşık 100 kişilik hatta bazı akşamlar daha fazla kişiye köy yemekleri hazırlanırdı. Yemekleri, şimdi “Tepe Kahve’nin işletmecisi köylümüz Çetin Tutar yapardı.
Günün yakıcı sıcağının bittiği, güneşin battığı sıralarda hava kararmadan büyük otobüslerle köye gelen Kuzey Avrupalı turistler köy meydanında otobüslerden inerler ve eski camiye doğru döşemeden yukarıya yürüyüş yaparak caminin içini ve avlusunu gezip aynı yoldan köy meydanına geri dönerlerdi. Sonra da meydanda hazırlanan ahşap masa ve sandalyelerine yemek yemek ve eğlenceyi izlemek üzere otururlardı. Köy meydanından cami avlusuna kadarki bu yürüyüş yolunun iki kenarına da köylü kadınlar elde yaptıkları oya, çember (yemeni), dantel, vb. el işlerini sererek sergilerler, satış yaparlar ve az da olsa belli bir gelir elde ederlerdi.
Köy meydanına kurulan masalarda turistlere başta etli keşkek olmak üzere köy yemekleri ile birlikte rakı ve şarap servis edilir, gece boyunca Karşıyaka Halk Oyunları Derneği’nin gösterileri ile unutamayacakları bir gece yaşatılırdı. İki taraf konuşmalarını anlamasa bile köylülerle turistler arasında iletişim kurulur, köyde çektikleri fotoğrafları ülkelerinden köylülerimizin adresine gönderdikleri olurdu.
Şimdi daha bilinçli olarak ve gene tam bir imece kültürü ile organize edilip hazırlanan Barbaros Oyuk Festivali’nin henüz ikincisi düzenlenmiş iken bile neden çok büyük oranda başarılı bulunduğunu anlamak, Barbaros’un böyle bir geçmişe sahip olduğu düşünüldüğünde daha kolay….
KAYNAK: KAYNAK: BARBAROS KÖYÜ COM