22 Kasım 2024
Çeşmeler

III. AHMET ÇEŞMESİ – ISTANBUL

   Türk sanat tarihinde, meydan çeşmeleri arasında ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örnek Topkapı Sarayı girişindeki III. Ahmet Çeşmesi’dir. Osmanlı çeşme mimarisinde bir şaheser olan yapı, İstanbul’a gelen yabancı gezginlerin eserlerinde hayranlık oluşturan ifadelerle anlatılmış.

   İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın tavsiyesiyle III. Ahmet tarafından H.1141 / 1729 yılında (Lale Devri) yaptırılan çeşme, Osmanlı Mimarisinde Batılılaşma etkilerinin görüldüğü ilk eser olmasıyla da önemli. III. Ahmet Çeşmesi Sultan Ahmet Meydanı’nda mutlaka görülmesi gereken yapılardan.

   Osmanlı döneminde çeşmeler önce su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılara bir bütün olarak yapılmış. Daha sonraları 18. yüzyıla gelindiğinde ise Osmanlı’nın batı mimari beğenisini kendisine uyarlama isteğinin etkisiyle anıtsal meydan çeşmeleri ortaya çıkmış.

   Çeşmenin dört cephesinde 14 kıtalık bir kitabe bulunuyor ve Ayasofya’ya bakan cephesindeki kitabenin “Aç Besmeleyle İç Suyu, Han Ahmed’e Eyle Dua” şeklindeki son beytinin bizzat III. Ahmet tarafından yazıldığı belirtiliyor.

     III. Ahmet Çeşmesi İstanbul’a gelen yabancıların da hayran olduğu bir eser. Çeşme için İtalyan edebiyatçı Edmon de Amicis ; ‘’İnsan elinin oyup işlemediği yer kalmamıştır. Zarafet, sabır ve servetin harikasıdır. Hiç şüphesiz billur bir fanus altında korunmaya değer. Bu eşsiz koca pırlanta ilk günü kim bilir nasıl parlıyordu. Onu bir defa görmek, hayalinin ölünceye kadar hafızadan silinmemesi için yeterlidir’’ şeklinde ifadeler kullanmış.

    Sultan III. Ahmet’in bu çeşme haricinde Üsküdar Meydanı’nda annesi Rabia Emetullah Gülnuş Sultan’ın hayratı olarak yaptırdığı bir meydan çeşmesi daha bulunuyor.

     Dört köşeli bir meydan çeşmesi olarak tasarlanan III. Ahmet Çeşmesi’nin üstü geniş saçaklı ahşap bir çatı ile örtülü. Çatının üzerinde ufak kubbecikler bulunmakta. Bu kubbecikler o kadar güzel bir şekilde yerleştirilmiştir ki, çeşmeye hangi cepheden bakarsanız bakın üç kubbecik görürsünüz.

     Görenlere muhteşem bir köşk görünümü veren çeşmenin üzerinde hiç boş yer kalmayacak şekilde süslemeler yapılmış. Çeşmenin üst kesiminde tüm cepheleri yatay biçimde dolaşan çini ve mermer üzerine kabartma şeklinde mukarnas süslemeler bulunur. Köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile bu sebillerin aralarındaki altın yaldızlı tunç şebekelerindeki lale motifleri, sütunların üzerindeki duvar işlemeleri çeşmeye ahenkli bir görünüm verir.

    Yapıda her cephenin ortasında birer çeşme yer alır ve bu çeşmelerin iki tarafında mihrap şeklinde işlemeler bulunur. Yalnızca bir cephede bu mihrap işlemelerin yerine çeşmenin içine girilebilen kapılar yer almakta. Ayasofya’ya bakan cephede yer alan çeşmenin üstünde bir madalyon şeklinde “Maşallah” yazılı.

   Âdeta muhteşem bir köşk görünümünde olan III. Ahmed çeşme ve sebillerinin dış mimarisi, köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile hareketlendirilmiş, sebillerin şebeke aralarındaki sütunların üstlerinde duvar satıhları, sütunları yukarı devam ettirircesine yarım yuvarlak olarak yapılmıştır. Böylece, çeşmenin dış yüzeylerinde hâkim olan yatay çizgiler, bu sütunlar ve bunları devam ettiren “çubuklar”ın yarattığı dikey çizgilerle dengelenmiştir.

    III. Ahmed Çeşmesi, Türk sanatına Batı sanat üslûbunun sızmağa başladığı bir dönemin eseridir. Bu bakımdan onda klasik çağın sadeliği yoktur. Bütün satıhlar hiçbir boş yer bırakılmadan tezyin edilmiş olup bu bezemelerin bir kısmının Türk süsleme sanatına ait olmasına karşılık aralarında Batı Avrupa sanatından alınmış motifler de görülür. Bu motiflerin tamamen hâkim olduğu yer, geniş saçağın alt yüzü ile çeşmelerin etrafını çeviren dal kıvrımlarıyla bezenmiş çerçeve şeritleridir. Cephelerde yatay şeritler halinde uzanan süsleme arasında ise Türk sanatının mukarnasları, şemseleri görülür. Süslemenin bir kısmı mermer üzerine kabartma şeklinde yapılarak altın varakla yaldızlanmıştır. Diğer bir kısmı ise çinidir.     

   Bunlar teknik kaliteleri bakımından XVI. yüzyılın İznik çinileri ayarında değildirler. Çeşmelerin ayna taşının iki yanına çiçek kabartmaları işlenmiş, Ayasofya’ya bakan esas cephede musluğun üstüne bir madalyon halinde “maşallah” yazılmıştır. Sebillerin altın yaldızlı tunç şebekelerinde lâle motifinin tekrarlandığı görülür.

    III. Ahmed Çeşmesi, meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir. Avrupa’dan gelen ve Türk sanatına XVIII. yüzyıl başlarından itibaren sızan tesirler, burada henüz sadece süslemenin çokluğunda ve bazı kısımlarda kendisini belli eder. Bu anıt, çeşme mimarisinde XVIII. yüzyılda başlayan zengin bezemeli yeni akımın da temsilcisi olup bütün benzerlerini aşan bir güzelliğe sahiptir. Bu yüzdendir ki İstanbul’a gelmiş ve bu şehir hakkındaki görüşlerini yazılı olarak anlatmış olan yabancı seyyahların hepsi tarafından hayranlık ifade eden sözlerle tasvir edilmiştir.

Kitabesi;

Şâhenşeh-i Alî-neseb sultân-ı memdûhu’l-haseb

Ferman-dîh-i Rûm u Areb Hân Ahmed-i kişver-küşâ

Adl ü kerâmet menbaı şems ü velâyet-matlaʽı

Dergâhının her mısraı şehbâl-i sîmurg ü hümâ

Zâtı mülûka âb-rû şemşîri bâğ-ı fethe cû

Gülzâr-ı mülke verdi sû mîzâb-ı kilki dâimâ

“Hem pâdişâhtır hem velî zâtında olmuş müncelî

Adl-i Ömer cûd-i Alî hulk-i Muhammed Mustafâ

Destinde devlet hâtemi kılmış musahhar âlemi

Hak resm-i ism-i aʽzamı nakş-ı cebîn etmiş ana

Hayret verir sad kaysere gâlib hezâr İskendere

Hükmü revân her kişvere ferman-ber-i şâh u gedâ

Hem hâmi-i Beytü’l-Harem hem hâdim-i şâh-ı ümem

Rûm u Arab mülk-i Acem mahkûmudur sertâb-ı pâ

Oldur imâmü’l-müslimîn zıll-i Hudâvend-i muʽîn

Bâ nass-ı Kur’ân-ı mübîn emrine vâcib iktidâ”

Şehler ana kişver verir ol şâhlara efser verir

Seyfine düşmen ser verir oldukça tûğu ser-nümâ

Olur menba-ı cûy-ı merâm ol maksem-i rızk-ı enâm

Olsun ilâ yevmi’l-kıyâm şâhân-ı dehre mültecâ

İskender edip cüst u cû zulmette gezmiş sû-be-sû

Bâb-ı Hümâyununda bu etdi revân âb-ı bekâ

Bu tarh-ı pâk-i hurremi sevk etdi sadr-ı aʽzemi

Dâmâd-ı hass-ı ekremi hem-nâm-ı ceddü’l-enbiyâ

Oldu o düstûr-ı celîl bu hayr-ı cârîye delîl

Halka edip Zemzem sebîl celb etdi ol şâha duâ

Ol şehriyâr-ı zer-nisâr bezl etdi mâ-i bî-şümâr

Yapdı sebîl ü çeşme-sâr meʽcûr ola rûz-ı cezâ

Bu mevkii âbâd edip bir tarh-ı nev îcâd edip

Rûh-ı Hüseyni şâd edip etdi sebîl âb-ı safâ

Bu ayna ey sâfî-derûn destini Kevser gibi sûn

Her katresi safvet-nümûn olmakta bir ayn-ı şifâ

Âb-ı zülâle mâ-sadak tâk-ı felekle yeknesâk

Gök kubbenin altında bak var mı bu resme bir binâ

Oldukça ber-câ mihr ü mah zîb-i serîr olsun o şâh

Sadr-ı güzînin yâ İlâh etme rikâbından cüdâ

Ey hüsrev-i âli-tebâr âsârına yokdur şümâr

Ammâ bu dil-cû çeşme-sâr oldu aceb hayret-fezâ

“Bak sîm ü zerden tâsına âb-ı hayât-efzâsına

Benzer gümüş sakkâsına bekler kapın subh ü mesâ

Yapdın saray meydanına kıldın sıla atşamına

Cennette Kevser yanına güyaki kasr ettin bina

Altun suyun edüp sebil yaptın uyun-u selsebil

Birine bin ecr-i cezil versin Cenab-ı Kibriya

Mehdinde hâmem oldu lâl izhâr-ı acz etdi makâl

Evsâfın eylerken hayâl hâtifden erdi bu nidâ

Vehbî hâmuş ol beste-leb haddin değil eyle edeb

Senden mukaddem oldu hep şâirlere birden salâ”

“Târîhi Sultân Ahmedin cârî zebân-ı lûleden

Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmede eyle duâ”

Kaynak: Kültür Envanteri

Fotoğraflar: Mustafa Gürelli