III. AHMET ÇEŞMESİ – ISTANBUL
Türk sanat tarihinde, meydan çeşmeleri arasında ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örnek Topkapı Sarayı girişindeki III. Ahmet Çeşmesi’dir. Osmanlı çeşme mimarisinde bir şaheser olan yapı, İstanbul’a gelen yabancı gezginlerin eserlerinde hayranlık oluşturan ifadelerle anlatılmış.
İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın tavsiyesiyle III. Ahmet tarafından H.1141 / 1729 yılında (Lale Devri) yaptırılan çeşme, Osmanlı Mimarisinde Batılılaşma etkilerinin görüldüğü ilk eser olmasıyla da önemli. III. Ahmet Çeşmesi Sultan Ahmet Meydanı’nda mutlaka görülmesi gereken yapılardan.
Osmanlı döneminde çeşmeler önce su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılara bir bütün olarak yapılmış. Daha sonraları 18. yüzyıla gelindiğinde ise Osmanlı’nın batı mimari beğenisini kendisine uyarlama isteğinin etkisiyle anıtsal meydan çeşmeleri ortaya çıkmış.
Çeşmenin dört cephesinde 14 kıtalık bir kitabe bulunuyor ve Ayasofya’ya bakan cephesindeki kitabenin “Aç Besmeleyle İç Suyu, Han Ahmed’e Eyle Dua” şeklindeki son beytinin bizzat III. Ahmet tarafından yazıldığı belirtiliyor.
III. Ahmet Çeşmesi İstanbul’a gelen yabancıların da hayran olduğu bir eser. Çeşme için İtalyan edebiyatçı Edmon de Amicis ; ‘’İnsan elinin oyup işlemediği yer kalmamıştır. Zarafet, sabır ve servetin harikasıdır. Hiç şüphesiz billur bir fanus altında korunmaya değer. Bu eşsiz koca pırlanta ilk günü kim bilir nasıl parlıyordu. Onu bir defa görmek, hayalinin ölünceye kadar hafızadan silinmemesi için yeterlidir’’ şeklinde ifadeler kullanmış.
Sultan III. Ahmet’in bu çeşme haricinde Üsküdar Meydanı’nda annesi Rabia Emetullah Gülnuş Sultan’ın hayratı olarak yaptırdığı bir meydan çeşmesi daha bulunuyor.
Dört köşeli bir meydan çeşmesi olarak tasarlanan III. Ahmet Çeşmesi’nin üstü geniş saçaklı ahşap bir çatı ile örtülü. Çatının üzerinde ufak kubbecikler bulunmakta. Bu kubbecikler o kadar güzel bir şekilde yerleştirilmiştir ki, çeşmeye hangi cepheden bakarsanız bakın üç kubbecik görürsünüz.
Görenlere muhteşem bir köşk görünümü veren çeşmenin üzerinde hiç boş yer kalmayacak şekilde süslemeler yapılmış. Çeşmenin üst kesiminde tüm cepheleri yatay biçimde dolaşan çini ve mermer üzerine kabartma şeklinde mukarnas süslemeler bulunur. Köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile bu sebillerin aralarındaki altın yaldızlı tunç şebekelerindeki lale motifleri, sütunların üzerindeki duvar işlemeleri çeşmeye ahenkli bir görünüm verir.
Yapıda her cephenin ortasında birer çeşme yer alır ve bu çeşmelerin iki tarafında mihrap şeklinde işlemeler bulunur. Yalnızca bir cephede bu mihrap işlemelerin yerine çeşmenin içine girilebilen kapılar yer almakta. Ayasofya’ya bakan cephede yer alan çeşmenin üstünde bir madalyon şeklinde “Maşallah” yazılı.
Âdeta muhteşem bir köşk görünümünde olan III. Ahmed çeşme ve sebillerinin dış mimarisi, köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile hareketlendirilmiş, sebillerin şebeke aralarındaki sütunların üstlerinde duvar satıhları, sütunları yukarı devam ettirircesine yarım yuvarlak olarak yapılmıştır. Böylece, çeşmenin dış yüzeylerinde hâkim olan yatay çizgiler, bu sütunlar ve bunları devam ettiren “çubuklar”ın yarattığı dikey çizgilerle dengelenmiştir.
III. Ahmed Çeşmesi, Türk sanatına Batı sanat üslûbunun sızmağa başladığı bir dönemin eseridir. Bu bakımdan onda klasik çağın sadeliği yoktur. Bütün satıhlar hiçbir boş yer bırakılmadan tezyin edilmiş olup bu bezemelerin bir kısmının Türk süsleme sanatına ait olmasına karşılık aralarında Batı Avrupa sanatından alınmış motifler de görülür. Bu motiflerin tamamen hâkim olduğu yer, geniş saçağın alt yüzü ile çeşmelerin etrafını çeviren dal kıvrımlarıyla bezenmiş çerçeve şeritleridir. Cephelerde yatay şeritler halinde uzanan süsleme arasında ise Türk sanatının mukarnasları, şemseleri görülür. Süslemenin bir kısmı mermer üzerine kabartma şeklinde yapılarak altın varakla yaldızlanmıştır. Diğer bir kısmı ise çinidir.
Bunlar teknik kaliteleri bakımından XVI. yüzyılın İznik çinileri ayarında değildirler. Çeşmelerin ayna taşının iki yanına çiçek kabartmaları işlenmiş, Ayasofya’ya bakan esas cephede musluğun üstüne bir madalyon halinde “maşallah” yazılmıştır. Sebillerin altın yaldızlı tunç şebekelerinde lâle motifinin tekrarlandığı görülür.
III. Ahmed Çeşmesi, meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir. Avrupa’dan gelen ve Türk sanatına XVIII. yüzyıl başlarından itibaren sızan tesirler, burada henüz sadece süslemenin çokluğunda ve bazı kısımlarda kendisini belli eder. Bu anıt, çeşme mimarisinde XVIII. yüzyılda başlayan zengin bezemeli yeni akımın da temsilcisi olup bütün benzerlerini aşan bir güzelliğe sahiptir. Bu yüzdendir ki İstanbul’a gelmiş ve bu şehir hakkındaki görüşlerini yazılı olarak anlatmış olan yabancı seyyahların hepsi tarafından hayranlık ifade eden sözlerle tasvir edilmiştir.
Kitabesi;
Şâhenşeh-i Alî-neseb sultân-ı memdûhu’l-haseb
Ferman-dîh-i Rûm u Areb Hân Ahmed-i kişver-küşâ
Adl ü kerâmet menbaı şems ü velâyet-matlaʽı
Dergâhının her mısraı şehbâl-i sîmurg ü hümâ
Zâtı mülûka âb-rû şemşîri bâğ-ı fethe cû
Gülzâr-ı mülke verdi sû mîzâb-ı kilki dâimâ
“Hem pâdişâhtır hem velî zâtında olmuş müncelî
Adl-i Ömer cûd-i Alî hulk-i Muhammed Mustafâ
Destinde devlet hâtemi kılmış musahhar âlemi
Hak resm-i ism-i aʽzamı nakş-ı cebîn etmiş ana
Hayret verir sad kaysere gâlib hezâr İskendere
Hükmü revân her kişvere ferman-ber-i şâh u gedâ
Hem hâmi-i Beytü’l-Harem hem hâdim-i şâh-ı ümem
Rûm u Arab mülk-i Acem mahkûmudur sertâb-ı pâ
Oldur imâmü’l-müslimîn zıll-i Hudâvend-i muʽîn
Bâ nass-ı Kur’ân-ı mübîn emrine vâcib iktidâ”
Şehler ana kişver verir ol şâhlara efser verir
Seyfine düşmen ser verir oldukça tûğu ser-nümâ
Olur menba-ı cûy-ı merâm ol maksem-i rızk-ı enâm
Olsun ilâ yevmi’l-kıyâm şâhân-ı dehre mültecâ
İskender edip cüst u cû zulmette gezmiş sû-be-sû
Bâb-ı Hümâyununda bu etdi revân âb-ı bekâ
Bu tarh-ı pâk-i hurremi sevk etdi sadr-ı aʽzemi
Dâmâd-ı hass-ı ekremi hem-nâm-ı ceddü’l-enbiyâ
Oldu o düstûr-ı celîl bu hayr-ı cârîye delîl
Halka edip Zemzem sebîl celb etdi ol şâha duâ
Ol şehriyâr-ı zer-nisâr bezl etdi mâ-i bî-şümâr
Yapdı sebîl ü çeşme-sâr meʽcûr ola rûz-ı cezâ
Bu mevkii âbâd edip bir tarh-ı nev îcâd edip
Rûh-ı Hüseyni şâd edip etdi sebîl âb-ı safâ
Bu ayna ey sâfî-derûn destini Kevser gibi sûn
Her katresi safvet-nümûn olmakta bir ayn-ı şifâ
Âb-ı zülâle mâ-sadak tâk-ı felekle yeknesâk
Gök kubbenin altında bak var mı bu resme bir binâ
Oldukça ber-câ mihr ü mah zîb-i serîr olsun o şâh
Sadr-ı güzînin yâ İlâh etme rikâbından cüdâ
Ey hüsrev-i âli-tebâr âsârına yokdur şümâr
Ammâ bu dil-cû çeşme-sâr oldu aceb hayret-fezâ
“Bak sîm ü zerden tâsına âb-ı hayât-efzâsına
Benzer gümüş sakkâsına bekler kapın subh ü mesâ
Yapdın saray meydanına kıldın sıla atşamına
Cennette Kevser yanına güyaki kasr ettin bina
Altun suyun edüp sebil yaptın uyun-u selsebil
Birine bin ecr-i cezil versin Cenab-ı Kibriya
Mehdinde hâmem oldu lâl izhâr-ı acz etdi makâl
Evsâfın eylerken hayâl hâtifden erdi bu nidâ
Vehbî hâmuş ol beste-leb haddin değil eyle edeb
Senden mukaddem oldu hep şâirlere birden salâ”
“Târîhi Sultân Ahmedin cârî zebân-ı lûleden
Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmede eyle duâ”
Kaynak: Kültür Envanteri
Fotoğraflar: Mustafa Gürelli