KILCI MEHMET AĞA CAMİİ – BADEMLİ – ÖDEMİŞ / İZMİR
İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Bademli bucağı, yemyeşil bir vadinin içinde 3 bin yıldır yaşantısını sürdürüyor. Aydın Dağları’nın kuzey eteklerini kendine yurt edinen yerleşim yerinin tarihi hakkında az bir bilgi var. Eldeki verilere göre önceleri Lidya, ardından Pers ve Helen egemenliğine giren bölge, MÖ 2. yüzyılda Roma toprakları içinde kalır. MS 395’te Doğu Roma İmparatorluğu’nun toprakları arasına katılır. Bizans ve Anadolu Beylikleri arasında çok sık el değiştiren Bademli, 1308 yılında bölgeye hâkim olan Aydınoğulları Beyliği’ne katılır. Bademli adını ise tarihi kayıtlarda ilk kez 1327 yılında, Aydınoğulları Beyliği’nden İbrahim Bahadır’ın Bodamya Beyi olarak anılmasıyla görürüz.
Bademli adının “ırmak yurdu” anlamındaki “Potamia”dan kaynaklandığına ilişkin görüşler, bir tarlada bulunan ve üzerinde “Potamia” yazısının bulunduğu toprak bir tablete dayanıyor. Potamia adı zaman içinde “Bodamya”, “Badomya” gibi değişiklikle Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “Bademye” şekline gelmiş. “Bademye” ismi, 1965 yılında “Bademli” olarak değiştirilmiş. Yeşillikler içinde yer alan bu küçük beldede, Eski Türk mimarisinin güzelliklerini yansıtan evlerin yanı sıra, içi ve dışı çok güzel kalem işleriyle nakış gibi işlenen Kılcı Mehmet Ağa Camii görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Bademli’nin Aşıklaroba mahallesindeki Kılcı Mehmet Ağa Camii, 1810 yılına tarihleniyor. 1747 doğumlu, zamanında Ödemiş Voyvodalığı görevinde bulunan Kılcızade Seyyit Mehmed Ağa’nın onarım ve genişletmelerle son şeklini vermesinden dolayı, cami onun adıyla anılıyor. Ahşap kirişli düz tavanlı bir yapıya sahip Kılcı Mehmet Ağa Camii, ön cephesindeki kalem işleriyle hemen dikkat çekiyor. Giriş kapısı üzerindeki kitabenin çevresi asma ve üzüm freskleriyle süslenmiş. Ödemiş’ten Bademli’ye doğru gelirken gördüğümüz pamuk tarlalarının çok uzak olmayan bir geçmişte üzüm bağlarıyla dolu olduğunu duyduğumuzda, bu motiflerin kaynağını daha iyi anlıyoruz.
Özellikle 18. yüzyıldan sonra Osmanlı camilerinde etkili olan Barok süslemeler, burada kendini sevimli kalem işleri ile gösteriyor. Son cemaat yerini örten ahşap tavan, renkli boyalarla bir hareketlilik kazanmış. Tavanı, ahşap üzerine alçı kaplamalı revaklar süslüyor. Ancak dış cephenin en önemli özelliği giriş kapısının yanında yer alan minyatür tarzındaki iki resim. Sağ tarafta Kâbe (Mekke), sol tarafta Hz. Muhammed’in Medine’deki kabri (Ravza-i Mutahhara) son derece güzel biçimde resmedilmiş. Bu küçük caminin sürprizleri bununla da bitmiyor. İç mekân, artık örneklerine çok az rastladığımız bir süslemeye tanıklık ediyor. İç duvarların hemen her tarafı ağaçlar, kuşlar ve çiçeklerle bezenmiş. Yemyeşil, gür ağaçlar, kırmızı kuşlar, rengârenk çiçeklerle belli ki müminlerin üzerinde bir cennet havası yaratılması amaçlanmış.
Bademli sokaklarında dolaştığınızda eski Türk evlerinin insancıl, doğayla bütünleşen dokusunu rahatça görebilirsiniz. Çoğu ahşap olan, 18. ve 19. yüzyıla uzanan evler, sokakların iki yanına birbirlerinin güneşini kesmeyecek biçimde sıralanmış. Kafesler, tavanlar, alınlıklar ahşap işçiliğinin inceliklerini sergiliyor. Tarih ve doğa meraklılarının hemen yakındaki Birgi’yi çok iyi bilmelerine karşın Bademli’nin gözden uzak kalması yeşillikler arasına saklanmasıyla açıklanabilir belki. Barındırdığı güzellikleri mütevazı bir şekilde yaşatmaya çalışan Bademli’nin evleri ve kalem işleriyle öne çıkan Kılcı Mehmet Ağa Camii, yeni konuklarını ağırlamayı bekliyor.