20 Nisan 2024
Şehirler ve İlçeleri

İNCESU – KAYSERİ

MEZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA’NIN HAYAT VERDİĞİ İLÇE: İNCESU

    İncesu’nun tarihi M.Ö. ki yıllara dayanmaktadır. M.Ö. XIII y.y. da Kayseri “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen KAPADOKYA’nın başkentidir. Roma döneminde eski Pers krallarından III. Ariarates zamanında Kapadokya İncesu’yu da içine almaktadır.

O dönemdeki ismi SADOGORA olan İncesu ve NAZİANS diye adlandırılan Viranşehir Köyü, Kapadokya’nın önemli yerleşim birimlerindendir. Derebağ’da ve Viranşehir’de bu yerleşim izlerini taşıyan kiliseler ve şapeller (küçük kiliseler) şekil ve motifleriyle günümüze kadar ulaşmıştır. Kırklar İni, kayadan oyma birçok in, kaya mezarları yaşayan örneklerdir. Bu tarihi yerlerdeki motifler Ürgüp ve Göreme’dekilere göre daha basit ve ilkeldir. Bu da İncesu’daki medeniyetin Kapadokya bölgesinden eski olduğunun delilidir. Nitekim bir müze görevlisinin 1993 de yaptığı araştırmada Kırklar İni içerisindeki kilisede bazı motiflere ve bu in ile Tenten İnleri üzerindeki taş oyma mezarlar üzerinde aşağıdaki şekillere benzer iki haç işaretine rastlanmıştır.Bir taş parçası üzerinde bulunan haç işaretleri, bozulmuş olsa da kilise önünde olan işaretin Meydan Laruase cilt 5, sayfa 499’daki 12 adet HAÇ şeklinden hiç birine benzememesi çok ilginçtir. Bir dikkate değer yön de burada çok sayıda kayadan oyma mezarların bulunmasıdır. Bu araştırmanın ortaya koyduğu tespitler, “İncesu’daki medeniyetin, Ürgüp ve Göreme’deki Bizans medeniyetinden daha eski ve ilkel olduğu” şeklindeki görüşümüzü teyit etmektedir.

    IX. yy. da Kayseri, daha önce ikiye ayrılan Roma İmparatorluğunun Bizans sınırları içerisinde kalır. Bu sırada Kapadokya yönetimi askeri valiliğe dönüştürülür. Türklerin Anadolu’yu yurt edinmesine değin bu bölge Bizans’ın elinde kalır. Bu dönemden Beylikler dönemine gelinceye kadar İncesu’nun tarihi gelişimi hakkında mevcut kaynaklarda bilgiye rastlanmamıştır.

     Beylikler döneminde İncesu’ya ilişkin şu tarihi bilgiye sahibiz: Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferi döneminde Kayseri ve Bozok’a, Dulkadiroğulları soyundan Ali Bey’i yönetici olarak atar ve 1315 de Kayseri’nin de Osmanlı topraklarına katılması sağlanır. Olay şu şekilde cereyan eder. “Yavuz Sultan Selim Çaldıran zaferi dönüşünde Kayseri’ye gelir. Göksun Maraş tarafında meskun Dulkadiroğullarını ortadan kaldırmak istemektedir. Bunlarla, Mısır Memlukluları kız alışverişiyle akrabalık kurulmuştur. Orda, tabii konumu ve su olduğu için İncesu vadisine çekilir. Burası otağ kurulması için de çok ideal bir   yerdir. Vezir Sinan Paşa’yı Dulkadiroğulları üzerine gönderir. Sinan Paşa kısa sürede başarı kazanır. Kesilen başlarla İncesu’ya döner, başlar bir Zafername ile Mısır’a gönderilir. Orda da İncesu’dan kalkarak İstanbul’a doğru yol alır. Tarih 15 Haziran 1515’tir. İşte Damardı’ndaki Sinan Köyünün ismi buradan gelir.”

Aynı olayı 24 aralık 1914’de İncesu Mal müdürlüğü yaparken Hakk’ın rahmetine kavuşan “Mir at-i Kayseriyye” kitabının yazarı Ahmet Nazif Efendi de doğrulamıştır.Bu sırada İncesu ve çevresi Karataş Nahiyesine bağlıdır. Karataş Nahiyesi Yörük cemaatlerinin meskun olduğu nahiyelerden birisidir ve Dulkadiroğullarına mensup aşiretlerdendir. Karataş Nahiyesi bugünkü İncesu ve çevresini içine almaktadır. 1500 tarihli nüfus defterlerinde Karataş cemaatinin bir diğer adı da “Bezircülü Cemaati” olarak geçmektedir. Bu bölgenin 1500’lü yıllarda tahrir defterinde 5512 altın vergi ödediği öğrenilmektedir.

TARİHÇE

  İncesu’yun tarihi M.Ö. ki yıllara dayanmaktadır. M.Ö. XIII y.y. da Kayseri “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına gelen KAPADOKYA’nın başkentidir. Roma döneminde eski Pers krallarından III. Ariarates zamanında halen kültürünün yaşatıldığı Kapadokya İncesu’yu da içine almaktadır.

      O dönemdeki ismi SADOGORA olan İncesu ve NAZİANS diye adlandırılan Viranşehir Köyü, Kapadokya’nın önemli yerleşim birimlerindendir. Derebağda ve Viranşehirde bu yerleşim izlerini taşıyan kiliseler ve şapeller (küçük kiliseler) şekil ve motifleriyle günümüze kadar ulaşmıştır. Kırklar İni, kayadan oyma bir çok in, kaya mezarları yaşayan örneklerdir. Bu tarihi yerlerdeki motifler Ürgüp ve Göreme dekilere göre daha basit ve ilkeldir. Bu da İncesu’daki medeniyetin Kapadokya bölgesinden eski olduğunun delilidir. 

      IX. yy. da Kayseri, daha önce ikiye ayrılan Roma İmparatorluğunun Bizans sınırları içerisinde kalır. Bu sırada Kapadokya yönetimi askeri valiliğe dönüştürülür. Türklerin Anadoluyu yurt edinmesine değin bu bölge Bizans’ın elinde kalır. Bu dönemden Beylikler dönemine gelinceye kadar İncesu’yun tarihi gelişimi hakkında mevcut kaynaklarda bilgiye rastlanmamıştır.

      Beylikler döneminde İncesu’ya ilişkin şu tarihi bilgiye sahibiz: Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferi döneminde Kayseri ve Bozok’a, Dulkadiroğulları soyundan Ali Bey’i yönetici olarak atar ve 1315 de Kayseri’nin de Osmanlı topraklarına katılması sağlanır. Olay şu şekilde ceryan eder. “Yavus Sultan Selim Çaldıran zaferi dönüşünde Kayseri’ye gelir. Göksun Maraş tarafında meskun Dulkadiroğullarını ortadan kaldırmak istemektedir. Bunlarla, Mısır Memlükluları kız alış verişiyle akrabalık kurulmuştur. Ordu, tabii konumu ve su olduğu için İncesu vadisine çekilir. Burası otağ kurulması için de çok ideal bir yerdir. Vezir Sinan Paşa’yı Dulkadiroğulları üzerine gönderir. Sinan Paşa kısa sürede başarı kazanır. İncesu’ya döner, başlar bir zafername ile Mısır’a gönderilir. Ordu da İncesu’dan kalkarak İstanbu’a doğru yol alır. Tarih 15 Haziran 1515 tir. İşte Damardindaki Sinan Köyünün ismi buradan gelir.”

      1500 yıllardan sonra İncesu da,  yerleşik cemaatlerden başka yeni cemaatlerinde gelip çok eskiden beri gayrimüslimlerinde yaşadığı bu mahallelere yerleştiklerini görüyoruz. Bu cemaatlerin lakaplarına göre tesbit edilmiş olanları şunlardır:
Orçanlar : Orçanlı – Maraş eyaletinden
Bayatlar : Bayatlı-Ankara-Bağdat-Erzurum
Karakoyunlular : Yürakani
Diğerleri : Türkmen taifesindendir
Bu toplulukların gittikçe büyümesinden sonra İncesu’da 6 Rum, 5 Türk mahallesinin oluştuğunu görüyoruz.
Bu mahalleler şunlardır :
TÜRK MAHALLELER          RUM MAHALLELER
Bulgurcu                                       Salanta
Camii Kebir                                 Orta Mahalle
Yarım Mahalle                              Kilise Mahallesi
Karakoyunlu                                Tırhanlı (Niğde’den)
Sada (Aygaozma)(Develi’den)
Moln(Molu köyünden)

       Bu mahallelerden müteşekkil kasaba Bağdat İpek Yolu üzerinde bulunmaktadır. Ticari açıdan merkezi bir önemi haizdir. Çevresi gür ve geniş ormanlarla kaplıdır. Bu özellikleriyle bölgede cazibe merkezi haline gelen kasaba (bir rivayete göre) sık sık eşkiya çetelerinin saldırılarına maruz kalıyor, halk bu eşkiyalar tarafından taciz ediliyordu. Bu durum zamanın padişahına iletildi. Şikayetin önlenmesi ve halkın huzurunun sağlanması için padişah IV. Mehmet, daha sonra Sadrazam olan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı İncesuya gönderir. Bu, Kara Mustafa Paşa’nın İncesu’ya gelişiyle ilgili yaygın olan bir rivayettir. Kara Mustafa Paşa’nın aynı yere gelişiyle ilgili ikinci bir rivayet de şöyledir: Mustafa Paşa gençliğinde Fazıl Ahmet Paşa ile Halep’e okumaya gider. Daha sonra dönüşte İncesu’da kalırlar. Bugün “Damardu” diye tabir edilen (Mezarlığın üstünde) Sinan Köyü’nde konaklarlar. Daha sonra, vezir-i azam olan Kara Mustafa Paşa’yı çok etkileyen bir olay olmuştur ki İncesu’yu unutamamıştır. Rivayetin devamına göre :
1-Paşa nın kaldığı hanı eşkiyalar basar. ” Bu zor durumdan kurtulursam buraya iyi bir yerleşim yeri oluşturayım” der.
2-Rüyasında gökyüzündeki yıldızların hep omuzlarına düşmüş, ay boynuna takılmıştır. Burada rüyayı yorumlatır. İleride yıldızlardan dolayı büyük adam olacağı, ay içinde çok kötü durumla karşılaşacağı belirtilir.

      Neticede 1660 da İncesu’ya gelen Kara Mustafa Paşa buraya Kervansaray, camii, medrese, hamam, çeşme, fırın, dükkanlar ve su yollarından müteşekkil büyük bir külliye yaptırır.

      Böylece yöre, eşkıya saldırılarına karşı kasabanın emniyetinin sağlanması için, doğu yönü yani Kayseri cephesi Kervansaray a bağlı sur şeklindeki duvarla kapatılır. Ayrıca yerleşim vadisinin önemli giriş yerleri olan güneyindeki Derbent geçidi, güney batısındaki, Derebağı vadisinin ağzı kontrol altına alınınca yerleşim merkezinin emniyeti tamamen sağlanmış olur.
       Yukarıdaki adı geçen külliyatın inşasında Erciyes’in yamaçlarında meskun Sürtme, Kızılviran, Karataş, Bezirci öreni, Çukurkışla ahalilerinden ve İncesu’yla Hamurcu Köyü arasında yol üzerindeki Erbek (Erbağ) deresi çevresinde bulunan inlerde yaşayan insanlardan istifade edilmiştir. İnşaatın tamamlanmasından sonra yukarda adı geçen yerleşim alanlarında yaşayan bir çok aile buraya gelip yerleşme imkanı bulmuştur.
       Başka bir rivayete göre; Anadolu’da Abaza Hasan Paşa, Osmanlı Devletine karşı isyan etmiş olduğundan, bu isyanın bastırılmasına o zaman Kaymakam bulunan Kara Mustafa Paşa memur edilmiştir. Emrine verilen büyük bir ordu ile İstanbul’dan Anadolu’ya hareketle bugünkü İncesu Kazası mevkiinin doğu yönünde ve halen hükümet binasının bulunduğu yerde konaklamıştır.
      Önü kışa rastladığı ve isyan hareketinin de genişlemiş bulunması hasebiyle, isyanı kısa bir zamanda  bastırmak mümkün olamayacağından Ordu’nun kışlaması için bir kışlaya ihtiyaç olduğunu düşünen Kara Mustafa Paşa, çevresi ve ön kısmı dar bir geçit halinde olan bu mevkiye yerleşmeyi düşünmüştür. Çevre, bir kaleyi andırdığı için burada gereken tesislerin yapımına, elde bulunan büyük ordudan işçi ve usta cihetinden faydalanarak derhal başlanmıştır. İlk fırsatta han yapılmak üzere ilerde yerleşme merkezi olabileceği düşünülerek bir topluluk için şart olan hamamı Cami, Çarşı ve Medrese’yi yaptırmıştır.
“Bu mevkinin, yol üzerinde bir konak mahalli olması ve ticarete olan istidadı sayesinde kısa zamanda civar köylerden gelip yerleşen halk, İncesu’nun ilk sakinlerinin esas kısmını teşkil etmiştir. Bundan sonra Karakoyunlu mahallesinde (Karakoyunlu Obası) yerleşmiş ve nüfusu artmaya başlamıştır. Kazaya, içerisinden akan derenin adına nisbetle (İncesu) denmiştir.
      İncesu’nun Karataş Nahiyesine bağlı bir köy olarak kurulmuş olduğuna dair (Kayseri Mahkemesindeki bir dosyada) delil vardır. Paşa bunun dışında, P.Lucas, Charles Texier, Albert Gabriel gibi seyyah ve tarihçilerin İncesu’dan geçerken gördükleri kale, harabe, mağara ve mezarlar hakkında kısa malumatları vardır.
1568-1641 yılları arasında muhtelif zamanlarda Kayseri, Karaman eyaletine bağlı sancaklardan biridir. XVIII. yy.da da Karaman eyaletine bağlı olan Kayseri sancağı, ilk defa XIX. yy ortalarında (1856-1857) Karaman eyaletinden ayrılarak Bozok eyaletine bağlanmıştır. Bu tarihte İncesu, Kayseri sancağına bağlı 6 büyük nahiyeden (İncesu, Sarıoğlan, Develi, Karahisar, Zamantı, Kustere) biridir.
1876 senesinde Ankara vilayetine bağlanan Kayseri sancağının 3 büyük kazasından birisi İncesu’dur. İncesu’ya ilk atanan kaymakam ise Asaf Bey’dir. Belediye başkanlığına ilk defa 1901 yılında Hacı İmamoğlu Şemii Efendi seçilmiştir. 1901 yılında İncesu’yun kazalık ünvanı padişah tarafından kaldırılmış, 1905 yılında tekrar “kazalık” verilmiştir. 1908 tarihinde Ankara’ya tabi olan Kayseri sancağı bu dönemde müstakil mutasarruflıktan 1923 de il olmuştur.

MERZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA’NIN İNCESU’DAKİ VAKIF ESERLERİ

Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın 1670 yılında bir kasaba olan İncesu da yaptırdığı eserlerin büyüklüğü dikkati çekicidir. Külliye halindeki Kervansaray, Arasta yeni çarşı, cami, medrese, tabhane ve Hamam dan başka Debbehane yani dabakhane, boyahane, bezirhane, mahkeme binası, muallimhane, han, fırın ve çeşme vakıf kayıtlarında sayılan eserlerdir. Aşağıda birbirini tamamlayan bir yapı topluluğu anlamına gelen külliyenin mimari ve teknik özellikleri Abdullah Karan ın Vakıflar Dergisi 1971-9 sayısındaki yazısından yararlanılarak incelenecektir. Ayrıca bütün vakıf eserleri ve külliye dahil bunların kullanılışıdır.   İncesu’nun ekonomik ve sosyal hayatına katkıları da anlatılacaktır.

KERVANSARAY:

Anayol tarafından duvarlardan yüksek büyük kemerli bir kapıdan girilmektedir. Eskiden iki kanatlı ahşap kapısı vardı. Tam karşıda çarşıya çıkan ikinci kapı vardır. Avlusunun üç yanı revaklarla çevrilidir. Avlunun iç ölçüleri yola bakan ve çarşıya bitişik olan yanlarda 56,00 m, dere tarafında 51,20 m, kuzey tarafta 40,60 metredir. Dere tarafındaki duvar dıştan payandalarla takviye edilmiştir. Avlunun etrafındaki revaklar beşi tonozlarla örtülü olup dere tarafında 8 adet, yol ve çarşı tarafında 10 adet revak vardır. Her revakta duvar içine yerleştirilmiş ocaklar bulunmaktadır. Revaklar köşede çapraz tonozludur. Avlu revakları 30 ayak üzerine yerleştirilmiştir. Avluda ortada dikdörtgen şeklinde menzil yeri vardı. Menzil yerinin ortadaki kısmı yüksekçe olup ot deposu idi. Yanlarda hayvanların su içmesi için yalaklar, ot ve saman için ocaklar vardı. Kervansarayın kapalı kısmı kuzey tarafta olup yol tarafında dışa taşkın inşa edilmiştir. Kapalı kısma sivri beşik tonozlu yüksek kapı girişi ve sonra kemerli asıl kapı ile girilmektedir. Asıl giriş kapısı üzerinde İncesu Tarihi adlı kitabımızda yazılı olan kitabe vardır. Kapalı kısım altışardan iki sıralı ayağa binen 21 tonozla kapatılmıştır. Kışlık kısmın dört yanı yüksek taş seki ile çevrili olup 36 adet ocak bulunmaktadır. Avludakilerde dahil bütün ocakların duvar içinden geçen bacaları, çatılarda yüksek dört köşeli üstü örme başlık şeklinde kapatılmış, yanlarda dört duman deliği olan, süslü ve gösterişli bacalarla sona ermektedir. Bu bacalar kervansarayın görünüşüne ayrı bir güzellik katmaktadır. Giriş kapılarının içte ve dışta iki yanlarında küçük revaklar ocaksız olup bekçilere ait yerler idi. Kervansaray yapıldığında dere tarafında duvar üç gözlü yani kemerli dere sularının içinden aktığı üç göz denilen bir duvarla Erciyes tarafındaki kayalıklara kadar kapatılmıştır. Bu duvar şube yakınındaki kayalıklara kadar diğer yönden de devam ediyordu. Şube yakınındaki geniş kemerli bir kapıdan İncesu ya giriliyordu. Bu kapıya Saray kapısı, İncesu ağzı ile seray kapısı  denir de. Çok evvelden yıkılmıştır. Avlunun kuzey batı kenarında hem hana ve hem çarşıya hizmet veren helalar bulunmaktadır. Kervansarayın dışında güney doğu ucunda dere kenarında aşhane vardı. Aşhanenin ortasında büyük bir ocak yeri yanında yemek odaları bulunuyordu. Aşhane 14.10 * 9.30 m ölçülerinde idi. Büyük ocak bulunan ana mekan çapraz kemerleri ortada tek ayağa binen kaburgalı tonozla örtülüdür. Şimdi harap halde olup ahır olarak kullanılmaktadır.

ARASTA – ÇARŞI :

Kervansarayın batısında 11 m enindeki sokağın iki yanına yerleştirilmiş sıra dükkanlardan teşekkül etmiştir. 77,80 m uzunluğundadır. Kuzey tarafı açık, güney tarafında yüksek kemerli kapısı vardır. Dükkanların derinlikleri 5,00 metredir. Kervansaraya bitişik dükkanların kemer açıklıkları 2,70 m olup arka arkaya üçer kemerle kapatılmıştır. Bu tarafta 13 dükkan sonra kervansaray kapısı ve sonra beş dükkan ile aşhane vardır. Batı tarafında 18 dükkan vardır. 8 dükkandan sonra camiye giriş kapısı bulunmaktadır. Burudaki dükkanların kemer açıklığı 3.20 m olup enine daha geniştirler. Çarşı sokağı zamanla doldurulmuş olup dükkanlaryol seviyesinin altında kalmıştır.

CAMİ:

Cami üç gözlü son cemaat yerinden sonra tek kubbeli asıl cemaat yeri olan, kubbesi taşla kaplı bir yapıdır. 12,80m çapındaki kubbe sekizgen ve yüksek kasnakla çevrilmiş, kasnağın köşeleri sivri kubbeli sekizgen ağırlık kuleleri ile takviye edilmiştir. Kubbenin 195 cm   kalınlığındaki enli duvarlara geçişi tromplarla sağlanmış, tromp kemerlerinin içi, uçları köşelerde konsollara oturan kavisli üçgen satıhlarla yapılmıştır. Caminin önde ve arkada alt sıralarda ikişer üst sıralarda üçer, yan duvarlarda ise altta ve üstte üçerden olmak üzere 22 penceresi vardır. Dört pencerede kasnağın dört yanına konulmuştur. Pencereler altta taş söveli üstte ve kasnakta sivri kemerli, alçı şebekeli ve renkli camlıdır. Caminin mihrabı dışta çıkıntı yapmayan tepesi beş dilimli yarım kubbeli biçimde beş köşeli bir niştir. Minberi ve kürsüsü taştandır. Kürsüye doğudaki orta pencereden duvar içine gizlenmiş merdivenle çıkılır. Sekizgen gövdeli dört taş kolonun taşıdığı ahşap mahfile yine duvar içine gizli helezoni merdivenle erişilmektedir. Son cemaat yerinin dört adet sekizgen gövdeli kolonları vardır. Kemerler bej ve kahverengi olmak üzere iki renkli taşlarla inşa edilmiştir. Kubbeler pandantiflere oturtulmuştur. Son cemaat yerindeki kubbelerden yandakiler 4,45 m,   ortadaki 3,25 m çapındadır. Son cemaat yerinin mihrabiyeleri ön pencerelerin dış tarafındadır. Batıdaki üst pencerenin önüne taş konsollara binen mükebbire konmuştur. Mükebbire tekbir getirilen yer anlamında olup son cemaat yerindeki cemaate namaz tekbirlerinin tekrarlandığı yerdir. Cephenin sağ tarafında bulunan kapısı son cemaat yerine açılan minaresinin, gövde ve petek kısmı çok köşeli, şerefe altı ile korkuluğu oymasızdır. Sivri   külahı ve alemi taştan yapılmıştır.

MEDRESE VE TABHANE :

Külleyenin ve cami avlusunun batı güney tarafındadır. Önünde iki gözlü revak bulunan dershane ile yanında dere tarafına uzanan yedi hücresi vardır. Taş kubbesi pandantiflere oturan kapalı dershanenin dört penceresinden ikisi revak tarafında, diğer ikisi karşılıklı olarak   yanlardadır. Avlusunun boyu 39,70 m olup dere tarafında genişliği 9,10 m’dir. Dershane yanında dışarıya çıkan kapı vardır. Bu kapıdan sonra avluya bakan hamam tarafına kadar uzanan mektebi sıbyan bu günkü karşılığı ile ana okulu, darülkurra bu günkü karşılığı ile kuran kursu ve muallimhane bölümleri vardı. Mektabi sıbyan ve darül kurra kısmı önü kubbeli revaklı iki bölümlü idi. Sora yine önü kubbeli revaklı dört bölümlü muallimhane kısmı bulunuyordu. Darülkurra kısmı 9,80*8,10 m boyutlarında idi. Muallimhane 15,65 m derinliğinde idi. Üstünde tabhane vardı. Yıkılmış eski inhisarlar binası olan bina yapılmıştır. Binanın sokak tarafında   üç dükkan olup üç sıra kemer tonozludur. Bu dükkanlar yanında üst kısma çıkan merdiven vardır. Tabhane medreseye tabi olan yerler veya kitapların çoğaltılıp tabledildiği yer anlamındadır.Medresenin dershanesinde müderrisler ders verir, yanındaki hücrelerde talebeler ders çalışırdı. Talebelere mollalar nezaret eder, mollalar müderrise yardımcı olurlardı. Şimdiki asistan gibi idiler. Mektebi sıbyanda 7 yaşında ki çocuklar eğitilirdi. Darül kurra da kuran okuyup ezberlenirdi. Yandaki mulallimhanede müderris ve mollalar çalışırdı. Külliyenin bu bölümü canlı eğitim merkezi halinde idi. Muallimhane kısmında bir zamanlar cami imamı olan Türüdünün Ahmet Efendinin bir odada çalıştığını hatırlamak mümkündür.

HAMAM :

Kubbeli soyunma kısmı, soğuklanma kısmı, sıcak hamam kısmı ve külhan olmak üzere dört kısımdan ibarettir. Batı duvarının ortasından bir kapı ile dış ölçüleri 10,00*9,50 m olan kubbeli soyunma kısmına girilir. Padantiflere oturan 7,80 m çapındaki kubbe dıştan çok yüksek sekizgen bir kasnakla çevrilmiştir. İç hacim kasnağa açılan dört kemerli pencere ile   aydınlatılmıştır. Soğukluk kısmı, iki yanı yarım kubbelerle beslenen altı kasnaklı küçük bir kubbeyle örtülmüştür. Hela doğu taraftadır. Sıcak hamam kısmı dört kollu muntazam haç biçiminde olup, 4,00 m çapındaki kubbe altıgen kasnaklı, haçın kolları ise yarım kubbelidir.Ortada göbek taşı ve üç yanda kurnalar vardır. Külhan kısmı ise kare şeklinde çapraz tonozla köşelerden atılan kalın kemerlerle takviye edilmiş, çapraz tonozla kapatılmıştır. Altta ocak, üstünde taş oyma su deposu vardır. Künklerle ısınan su duvar içlerinden kurnalara gitmektedir. Isınan hava ve duman duvar içlerinde ve alttan açılmış kanallardan dolaşarak bacalardan çıkmaktadır. Sıcak kısım kubbedeki yuvarlak tepe camları ile aydınlatılmaktadır.Külleyenin ölçekli krokileri ve cami kesitleri eklidir. Külleyenin mimarı tespit edilememiştir. İstanbul da Saray mimarının çizgilerini yaptığı, kalfa ve ustalar Kayseri’den, taş ustalar İncesu’dan temin edilerek inşa edildiği bilgisi vardır.

VAKIF ESERLERİ :

Debbeğhane yanı dabakhane derilerin dabaklandığı, boyahane yünlerin boyandığı yerdir. Bezirhane’de ise aydınlatmak için bezir yağı üretiliyordu. Yerlerini bilemiyoruz.Mahkeme binası ve küçük han par içinde idi. Fırın ve çeşme çarşıya yakın çarşı kuzeyinde olup yıkılmıştır. 1670 yılında Türkmenlerin koyun derilerinin dabaklanması iç dabakhane, yünlerin boyanması için boyahane yapılması ve büyük bir külliyenin inşası İncesu’nun çok önemli bir yer olduğunu göstermektedir. Kervansaraya kayseri tarafından gelen kervan ve arabalar Boğazköprü ‘ de, Niğde tarafından gelenler Yavaş ta İncesu derbentleri tarafından teslim alınır, onların himayesinde kervansaraya gelirlerdi. Yolculara sabahları bedava aş ve ekmek verilirdi. Atların yemi, ısınmayı devlet bedava sağlardı. Handa kapalı kısımda hasırlar bulunurdu. Yatak yorgan bir şahıs tarafından kira ile verilirdi. Böylece temizlik sağlanırdı. Handa kalan yolcular namaz için camiye, yıkanmak için hamama gidebilir, aşağı çarşıda diğer ihtiyaçların karşılayabilirlerdi.Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ‘nın bu eserleri yapıldıktan sonra İncesu canlı bir ticaret ve konaklama merkezi olmuştur. Birinci Cihan harbine kadar gelişerek gözde bir yerleşim yeri halini almıştı.

Kaynak: İncesu Kaymakamlığı