19 Nisan 2024
Hazireler

MEZAR TAŞLARI HAKKINDA

MEZAR TAŞLARI HAKKINDA

TÜRKLERDE MEZAR TAŞLARI
Ziyaret olunan yer manasında olan, ölü gömülen ve üzeri bina ile örtülmemiş çukura mezar, kabir denilmesi, üstü yapılan Müslüman kabirlerine türbe adı verilmesine, bu üstüne bina yapılmamış mezarların baş ve ayak uçlarına taş ve heykeller dikildiği görülmektedir.
 

Eski Yunanlılar ve Romalılarda ve diğer toplumlarda bu maksatla mezarlar, mezar binaları, anıtlara ait bilgiler mevcuttur. Türbeler ve mezar abideleri sanat tarihi bakımından, kurganlar, yer altı mezar mağraları, ehramlar, mozaleler, mezar abideleri, mahsen mezarlar gibicşeylerdir. Dinler tarihi bakımından da önemli olan mezar, mezar taşları, türbe ve mezar anıtları geniş bir inceleme konusu olmaktadır. 

Bilhassa Göktürklerde hakan veya kahramanların, ünlü kişilerin mezarları üzerine “ öldürdükleri düşmanları” temsil eden heykel veya taşları diktikleri, eğer taş bulamazlarsa ağaçtan yapılmış heykel veya kazıları bu maksatla kullandıkları ve bu şekilde dikilen taşlara Balbal denildiği ileri sürülmektedir. Bu Balbal ve Balbal dikme adeti “Eski Türk Yazıtları” arasında Kül Tegin yazıtının Cenup Bilge Han yazıtının doğu tarafında yer almaktadır. Balbal dikme itikadının, Türklerin öldükten sonra öbür dünyada da hayatın mevcut olduğu ve insanın ölünce öbür dünyaya göç ettiğine, ölünün öbür dünyada her şeye ihtiyacı olacağından eşyaların mezara konmasına inanılırdı. 

Öldürülen düşmanlar için, kahramanın mezarı üzerine sembol mahiyetinde bir sıra taşlar konulduğu, ayrıca ünlü kahramanların mezarına adeta bir mezar taşı gibi heykel dikildiği görüşü de bulunmaktadır. Aslında Balbal heykel değildir. Sadece öldürülen düşmanlar için dikilmiş taşlardır. Resimli lanlar ise gömülen Türkleri temsil eder. Mezar üstünde birçok taş bulunurdu. Bu Balbal benzeri taş dikme adet ve inancının Asya’nın doğusundan Avrupa’nın batısına kadar hatta İspanya’ya kadar yayıldığı Göktürklerin koydukları Balbal adına karşılık, Mezapotamya’da Sümerlere ait Ur Kıral mezarlarına rastlandığı, böylece gerek coğrafi bakımdan gerek zaman bakımından genişlik ve derinlik gösterdiği anlaşılmaktadır. 

Mezar taşları olarak baş ve ayak ucunda dikilen veya sandukalı mezarlarda; 

1-Baş ucu taşı (Baş Şahidesi) 2-Ayak ucu taşı (Ayak Şahidesi) 3-Yanlardaki taşlar Özel bir itina ile yapılmakta ve böylece ölen insanların unutulmaması için öteden beri taşcılık, taş işçiliği ve süsleme halinde devam etmektedir. Mezar taşının üzerinde ekseriya çiçek dikmeye mahsus, toprağa kadar giden bir delikle, kuşların toplanan yağmur sularını içebilmeleri için yan yuvarlak ve yürek biçiminde çukurlar bırakılmıştır. Ayrıca bu ölümünde bile iyilik yapmak istediğinin tabiatı sevmesinin en canlı delili olarak da görülmektedir.
Mezar taşlarında sanat özellikleri, tarihi bilgi, kültür, folklor, dinle ilgili hususlar, şekiller, resimler, meslekler, teşkilatlar, dualar… görülür. Dini mimari bakımından önem arz eden mezar taşlarında tarih boyunca her hususta değişiklikler olmuştur. 

Hayvan sevgisi, bilhassa atlara karşı “ata ait mezar taşları mezar kitabesi” ve mezar taşı bulunduğu gibi hançer, kandil, şamdan, çengel, kalkan, tulumba ve muhtelif dini semboller pek fazladır.
Ayrıca mezar taşlarında nebati süslemelerde sap, yaprak, başak veya yemiş ; yemişlerden Türklerde “ayva, nar, incir”, çiçeklerden ise lale, karanfil, sümbül, nar çiçeği, haşhaş önemlidir. Mezar taşlarında taş işçiliği, yazı, süsleme sanatları, kıyafet, tarih ve dini tarih önemlidir. Mezar taşları mezarın yerini ve kime ait olduğunu belirtmesi bakımından önemlidir. Bazı mezar taşlarında sembolik manalar ifade eden bir takım figürler bulunur. Örneğin Anadolu’da Akkoyunlu ve Karakoyunluların hakim olduğu bölgelerde koyun ve daha az sayıda olmak üzere at heykeli, hatta insan şeklinde mezar taşları da mevcuttur. Ahlat mezar taşları, teyzine hale sokulmuş ejder motifleriyle dikkati çekmektedir. Bazı taşlarda bu ejder motifleri tamamen teyzine birer kemer şeklinde stilize edilmektedir. 
Ayrıca bunların dışında şamdan veya asma kandil motifleri işlenmiştir. Türbelerde çift başlı kartallar görülmektedir. Türk tarihi içinde kuş resimleri, hayvan figürleri ve adlarının bulunduğu da bilinmektedir.
Ayrıca birçok mezar taşlarında hayat ağacı motifleri işlendiği de görülmektedir.

Mezar taşı, gömülen kişiye ait kimlik bilgileri (isim, doğum ve ölüm tarihleri), dua vb. yazıları kazınmış olarak üzerinde bulunduran ve mezarın baş ucuna veya ayak uçlarına dikilen taş. “Baş” ve “ayak” taşlarının ikisine birden şahide adı verilir.

Mezar yerini bir taş ya da daha başka işaret dikerek belli etme çok eski bir gelenektir. Bölgesel ve dinsel özelliklere değişikliklikler göstererek günümüze değin gelmiştir. Eski Yunanlar stelleri mezar taşı olarak da kullanmışlardır. Hristiyanlıkta mezarların başına ahşap, taş ya da metalden bir haç dikilir. Mezar taşı dikmek daha çok İslam kültürlerinde, özellikle de Türklerde yaygın bir gelenek olmuştur.

Anadolu’nun çeşitli bölgelerindeki, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait mezarlıklar ve mezar taşları hakkında gerek yurtiçi ve gerekse yurt dışında yapılmış çeşitli araştırmalar vardır.

Yanlarından usulca geçerken, üzerlerindeki yazı ve şekillerin ne manaya geldiğini zihnimizden çarçabuk geçirdiğimiz ve sair zamanlarda tamamen yabancısı olduğumuz mezar taşları, tarihin parmak izleridirler. Bu izler bizi bir âlimin, yüksek dereceli bir devlet adamının veya belki orta rütbeli bir kâtibin, genç bir hanımın, küçücük yaşta vefat etmiş bir çocuğun hayat hikâyesine götürür. Makam ve mevki ne olursa olsun gidilecek yerin değişmediği bu satıhta değişen şey, mezar taşlarına olan yabancılaşma, ilgisizlik ve giderek artan köhneleşmişlikten başka bir şey değildir.
Mezar taşları, yapıldıkları devrin inanç, gelenek, sanat zevki ve iktisadî şartlarının ortak birer eseridirler. Bu taşlar tek tek kişilerin biyografisini anlatmakla kalmaz, tarihî demografi, sosyal ve idarî tarih, sanat, dil ve edebiyat tarihi, kıyafetler ve aile yapısının geçmişi hakkında bilgilerle birinci derecede tarihi kaynak olurlar ve şahitlik ederler. Böylece ait oldukları devrin sosyal kimliğini anlamamıza yardımcı olurlar. Mezar taşlarının izinden gidersek, ne gibi bilgilerle karşılaşırız? Sadece taşın şekline bakarak elde edeceğimiz bilgileri şöyle sıralayabiliriz:

Cinsiyet: Mezar taşlarının başlıkları ölünün kadın mı erkek mi olduğu hakkında bilgiler vermektedir. Öncelikle erkek mezar taşı başlıklarını kavuk, fes, tarikat tacları olmak üzere üç kısma ayırmak mümkündür: Fes kullanımına kadar, erkek mezar taşı başlıkları kişinin mensubu olduğu sınıfın kavuğundan müteşekkildi. Bunlar, kallavî, kafesî, kâtibî, örfî gibi çeşitli grupları temsil eden başlıklardı. Tarikat tacları, tarikat ehli kişilerin mezarlarında kullanılırdı. Kadınlara ait mezarların taşları ise daha çok dekoratif süslemelerden oluşan başlıksız taşlardır. Bunlar genellikle kadınların başlarına taktıkları “hotoz” şeklindedir. Hanım genç yaşta vefat etmişse bu hotoz bir duvağa benzeyebilmekteydi. Türkiye seyahatini anlatan Max Miller kadınlara ait mezar taşlarının ince uzun olup üzerlerindeki yaprak desenleri arasından görülen çiçeklerin, evlat sayısını gösterdiğini kaydetmektedir. Miller, bir iki taşta yalnız yaprak gördüğünü, yani bunların çocuğu olmayan kadınlara ait mezarlar olduğunu belirtmiştir. Moltke ise Türkiye Mektupları’nda: “Kadınların mezar taşları çiçeklerle süslenmiştir. Evlenmemiş olanların taşları bir gül goncası ile belli edilmiştir.” ifadesini kullanır. Bazı kadın mezar taşlarının baş kısmı, gerdanında altınlar dizili kolye bulunan bir boyundan çıkan gül gibi işlenirdi. Her ne kadar kadın ve erkek mezar taşları başlık kısımlarından ayırt edilebiliyor olsa da her iki türün kendine has istisnalarını görmek mümkündür. Yine silindirik veya prizma şeklindeki erkek mezar taşları görülebilmektedir.

Sosyal Statü ve Meslek: Mezar taşlarının kişinin mesleğini yansıttığına dair bir hüküm söz konusu olsa da, her mesleğin kendine özgü başlığının mezar taşlarında kullanıldığı değil, eşit statüye sahip mesleklerin aynı başlıkla sembolize edildiğini söylemek mümkündür. Yani mezar taşı başlıkları tam manasıyla mesleği değil, toplumsal statüyü ifade etmektedir. Mesela “kafesî” adı verilen başlık, kişinin hâcegân-ı divan-ı hümâyundan olduğunu gösterir. Fakat reisülküttaplar, beylikçiler, defterdarlar, nişancıların hepsi hâcegân mensubudur. Bu durumda mezar taşını okuyup kişinin bu statü içerisinde hangi mesleği yaptığını tespit etmek gerekir. Ancak idarî kadronun üstünde yer alan yüksek devlet ricali, mesela sadrazam, şeyhülislam ve bunlara bağlı hizmet kadrolarının mezar taşı başlıkları farklılıklar gösterir. İlk bakışta tanınabilenler de bunlardır. Yine Enderun mensuplarının mezar taşları yapı itibariyle ilk bakışta tanınabilirler. Bunlar “zerrin külah” adı verilen son derece süslü başlıklardır. İlmiye sınıfı önceleri, taşlardaki kavuk şeklini, mezarlara suret yapma olarak nitelendirdiğinden, bu kişilerin mezar taşı başlıklarında kavuk kullanılmazken; 18. yüzyıldan itibaren durumun değiştiği görülmektedir. Nitekim bu dönemde ulemânın tipik başlığı olan örf, mezar taşı başlıkları arasında sosyal statüyü en iyi belirleyen grubu oluşturmaktadır. Zira şeyhülislam ve kazaskerler örf giyerler ve dolayısıyla mezar taşları da bu başlıkla tanınırdı. Ayrıca önceki hassasiyetin bir devamı olarak silindirik ve prizmatik gövdeli veya düz levha şeklinde mezar taşları da varlığını sürdürmüştür. Bazı mezar taşlarında kişinin mesleğini ifade eden birtakım şekiller yer alır. Mesela topçu alayına mensup birinin mezar taşında top, tulumbacı mezar taşlarında tulumba sandığı veya kemankeş taşlarında ok ve yay, bir kalem ehlinin mezar taşında hokka ve kalem görülebilmektedir.

İnanç: Bu manada akla ilk gelen mezar taşı tipi, tarikat ehline ait olanlardır. Yukarıda belirttiğimiz üzere bu mezar taşı başlıkları kişinin mensubu olduğu tarikatını ifade eden taçtandır. Meselâ kişi Mevlevî ise, mezar taşı başlığı sikke şeklindedir. Bu sikkenin üzerindeki çeşitli ayrıntılar kişinin şeyh mi derviş mi olduğunu anlamamızı sağlar. Kişi eğer mürit değil muhibban ise bu defa sikke, mezar taşı başlığı değil, taşın gövdesinde bir sembol şeklinde yer alır. Tarikat başlıkları üzerlerindeki terklere (dilim) göre tespit edilebilmektedir. Mesela Bayramîlerin mezar taşı başlıkları 6, Celvetîlerin 13 terklidir. Bazı Kadirî ve Nakşî başlıkları müjganlıdır. Müjgan, siyah yünden saçak veya kürk görünümlü bir şerittir ve sarığın etrafına dikilir. Dervişlikten daha üst kademelerdekiler müjganlı başlık takarlardı. Ayrıca yine Kadirî taşlarında 18 köşeli yıldız ve 8 yapraklı gül motifi bulunmaktadır.

Giyiniş tarzı: Erkek mezar taşı başlıkları, kişilerin yaşadıkları devirlerde ne tarz başlıklar kullandıklarını çok güzel anlatmaktadır. Şekil itibariyle bilgi vermelerinin yanı sıra zamanla değişen kıyafet tarzını işlenirdi. Rağbet gösterilen bir diğer çiçekse laleydi. Bilindiği üzere lale kelimesi ve Allah ism-i şerifi aynı harflerle yazılmaktadır. Dolayısıyla bu hal laleye bir kutsiyet atfedilmesine sebep olmuştur. Muhtemelen mezar taşlarında lalenin çok fazla kullanılması da bu sebepledir. Bunun dışında sümbül, karanfil, yıldız çiçeği, buhur-ı Meryem, şakayık, küpe çiçeği, haseki küpesi, nergis, süsen gibi çiçekler de mezar taşlarını süslemektedir. Bazı mezar taşlarına Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen meyvelerden incir, üzüm, nar ve hurma kâseler içinde motif olarak işlenmiştir. Böylece bir bakıma orada yatan kişinin, cennet meyvelerinden tatması temennisi taş üzerinde şekil bulmuştur. Ayrıca mezar taşındaki hurma ağacı motifi, orada yatanın bir hacı olduğunu göstermektedir.

Erkeklere ait başucu taşları ile kadınlara ait başucu taşları farklı formlarıyla dikkat çekmektedir. Erkek başucu taşları, günlük yaşamda kullanılan sarık, kavuk, fes gibi başlıkların boyun kısmı üzerine eklenmesiyle oluşturulmuştur. Kadın başucu taşları üçgen, gemi teknesi ya da kaş kemer şeklinde bir alınlığa sahiptir. Ayak ucu taşlarında erkek veya kadın ayırımının ortadan kalktığı görülmektedir.
��U�%AQ